Koskoca bir ülke, milyonlarca lira harcanarak yaptığı seçimden başarısız çıkmış; yeni bir seçim için kollarını sıvazlıyordu. Analar, babalar vatan sağ olsun diye nidalar koparırken; basın, şehit olan evlattan çok, ana babaların ağzından çıkacak kelimelere bakıyordu.
Yağmurun ıslattığı sokağı cılız bir sokak lambası aydınlatıyordu. İlerideki evlerden gözüne kadar ilişebilenleri ancak bir nokta kadar büyüklükte görülüyordu. Anlaşılan en yakın insan kalabalığından baya bir uzaktı Salih ve anladığımız medeniyetten oldukça ötedeydi. Bu yolun sonunda kalan, eskiden beri kullanılan belki yaşı elliye dayanmış olan bir trafo için yanıyordu tepesindeki sokak lambası. Bir şeylerin burada olduğunu, yanmaya değecek kadar mühim bir varlığın buralarda var olduğunu söylüyordu. Ama soğuk gecenin içinde bir Salih bir de yazın bittiğini kabul edememiş birkaç böcek vardı.
Işığın altına gelecek şekilde bulduğu en yakın taşın üzerine oturdu Salih. Cebinden nereye giderse gitsin, muhakkak bir tane bulundurduğu kitabını çıkardı. Kaldığı yeri aradı kibar birkaç parmak hareketiyle. Sonra sesli bir şekilde okumaya başladı. Okuduğu her kelimeyi gözünün önüne getirmeye çalışıyordu. Önce kitaptan çıkardığı her kavramı teker teker hayalinde inşa ediyor sonra okuduğu kurguyu aklında süsleyerek karakterlerini bu yeni kurguya göre canlandırıyordu. Hikâyeler vardı. Hikâyelerden daha fazla, yaşananlar vardı. Her gün birileri ölüyorken birileri ana rahmini delip çıkıyordu. Caddeler aydınlanır, caddelerin karanlık kalan yerlerinde belalar kol geziyordu, mevsimler değişiyor, hiçbir şeyin değiştiremediği insanlar, tüm ilkellikleriyle kötüyü taşıyorlardı üzerilerinde.
Kitaplar sadece yazıldıkları kadar vardı, yazılanlardan daha fazlası hayatın içindeydi. Siyasiler çarpışıyor, köyler, ilçeler ve şehirlerde savaşlar, yıkımlar ve afetler beliriyordu. Birileri ülke üzerine çöken kara bulutları, birilerine mal etmeye çalışırken, diğerleri bu havaları estiren tek rüzgarın onların tarafından estiğini söylüyordu. Koskoca bir ülke, milyonlarca lira harcanarak yaptığı seçimden başarısız çıkmış yeni bir seçim için kollarını sıvazlıyordu. Yeniden şarkılar çalınmaya başlanacaktı, belki yeniden her taraf bayram yeri gibi süslenecek, afişler ve bayraklarla donatılacaktı.
İnsanlar ölüyordu bir sokak arasında ya da evlerinde uyurken, dinlenirken sevdikleriyle vakit geçirirken üzerilerine yağan kurşunlarla, yollarına döşenen bombalarla… Analar, babalar vatan sağ olsun diye nidalar koparıyorken, basın şehit olandan daha çok şehit velilerinin ağzından çıkacak kelimelere bakıyordu. Birisinin birilerini eleştirmesini dört gözle bekliyordu bir aslanın avını beklediği gibi. Oysa neye yarardı ki, vatan sağ olsun demekten başka bir şey diyemezdi veliler, çünkü ağızlarından başka türlü çıkacak olan her kelime onları acımasızca eleştirmeye ve hatta belli sınırların dışına iterek farklı düşünce çemberlerinin içine sokulmasına yetiyordu. Başka türlü konuşan ya başka bir parti mensubu oluyordu ya da mezhebinde bir farklılık aranıyordu. Zira olağan durumları yaşayan, sıradan olanlar isyan edemez, bilindik kelimelerin dışında kelimeleri sarf edemezdi. Ve bazıları standartların dışında olan hiçbir insanı sevmezdi.
Zaman geliyor barışın ilk adım atanı, barış kelimesini ilk telaffuz edeni olduğunu iddia eden kişiler, başka zaman barışla bizim alakamız hiç olmadı; biz başka şeylerden bahsettik diyorlardı. Bir yıl önce bırakın elinizde ne varsa gelin meclise girin sizi orada görelim gibi iddialı cümlelerin sahipleri, şimdi meclisteki farklı oluşumları görünce bunların müsebbibi sizsiniz, bunlara kapıları siz açtınız diyordu.
Seçim ertesi millet kararını vermişti. Millet bize bir ders vermiş diyerek millete ve milletin seçimle verdiği karara saygı duyduğunu belirtenler, bir ay sonra ortaklığa ama yalnızca şartlı ortaklığa ve seçim için kurulacak bir ortaklığa ya da azınlık da olsa kendisinin başta olacağı bir ortaklığa yanaşıp, istedikleri olmayınca tüm kabahati başkalarında aramakta fayda görüyorlardı.
“Peki ne değişecek kardeşim, gelen sanki gidenden daha mı iyi olacak, bundan daha iyisi hangisi arkadaş?” gibi safdilli sözlerin arkasına sığınarak, anlamsız bir seçim yenilemeye doğru gidiliyordu. Ve sırf seçim için, yalnızca seçim sonucunda aynı tabloyla bir daha karşılaşmamak için birileri tüm azmiyle tüm savaşçılığıyla ve tüm yalancı tavrıyla meydanlara çıkıyordu. Birileri açılış mitinglerinde ısrarcı, birileri tarafsız taraftarlığında iddialı olarak kaldığı yerden devam ediyordu.
Adalet mi? Adalet hukuk ile değil, insanların vicdanı ile olur. Zira kanunlar, vicdanlar kadar geniş ve düşünceli olamaz.