Kadim uygarlıklarda itibar sembolü olan yazı, halk arasına inememişti. İlk dönemlerde ses temeli üzerine dayanan yazı, zamanla kullanılır hale gelmiş ve şekil değiştirmeye başlamıştı. Lakin şu bilinmektedir ki resim yazı insan tarihi kadar eskidir.
İnsan gördüklerini resimleme, anlatma gereği duymuştur hep. İlerleyen çağlarda sadece belirli bir kesime hitap etmiştir, ki bu kesim dine dayalı tutularak rahip ve din adamlarına atfedilmiştir. Lakin dikkatleri pek de çekmeyen bir nokta var belki de. Günlük yaşamımızda, kökenini düşünmeden kullanıyor olduğumuz “alışkanlık” halini almış davranışlardan biri olan yazıyı neye bağlı olarak yönlendiriyoruz. Toplumlar arası yazı yönü değişmektedir, özellikle sağdan sola ve soldan sağa olmak üzere. Peki, bunun asli nedeni ne olabilir?
Yazı stillerinin farklılıkları
Sami ve Ari ırklarının yazı stillerinin temel farklılıkları neye dayanmaktadır? Tektanrı inancına sahip Sami Irkı’nın Siyahi Irk’ı taşıması ve Beyaz Irk’ı taşıyan Ari Irkı’nın tam tersine çoktanrıcılığa yönelik inançları ve mitolojiye meyilli olmaları, iki ırkın arasındaki temel farklılıktı. Atalarından beri aşıdıkları bu inançlar yaşamlarının her alanında kendisini belli etmekteydi elbette. İnanç, dinsel ritüel ve davranışlarının yanı sıra, bunlarla doğrudan etkileşim halinde bulunan yazıyı da etkisi altına almıştı.
Yazı kalıbındaki dikkat çeken bir ayrıntı olarak yazının yönünü incelediğimizde bir nokta gerçekten ilgi çekicidir. Sami milletleri sağdan sola, Ari milletleri ise soldan sağa yazı kullanmaktaydılar. Bu noktada karşımıza Fabre d’Olivet’in savı çıkmaktadır. Sami ırkının temelini oluşturan Siyahi rahipler Güney Yarımküre’de bulunmaktaydılar. Bu rahipler, kullandıkları işaretleri hayvan derisi ya da taş bloklar üzerinde resmekteydiler. Burada ilginç olan şu ki, yüzlerini güney kutbuna doğru, yani atalarının geldiği yöne doğru çevirirlerdi, ve bu, yazılarının sağdan sola doğru olması ile sonuçlanırdı. Neden mi? Çünkü bu rahipler yazılarını doğuya, yani “Işığın kaynağı”na doğru yazarlardı. Arapların, Fenike, Kaldelilerin yazılarının bu doğrultuda geliştiğini söyleyebiliriz sanıyorum.
Beyaz Irk’a gelince. Tahmin edilenin üzerine onlar da kuzey kutbunda yaşamaktaydılar. Bu ırka ait rahipler yazıyı Siyahi Irk’tan öğrenmişlerdi. Aldıkları işaretleri kendi kültürleri ile birleştirmiş ve kendi duygularını katmışlardı. Ve tahmin edilen üzerine, bulundukları coğrafi konum itibari ile yüzlerini kuzeye çevirir ve doğuya doğru yazarlardı; batıdan doğuya, soldan sağa; “Işığa doğru”… Kelt, Zent, Sanskrit, Yunan ve Latin yazılarının kökenini oluşturan Ari yazıları göründüğü gibi hala etkilerini sürdürmektedir.
“Bir” olandan bu yana yaşamlarımızı etkileyen “Işık”, gördüğümüz gibi her alanda karşımıza çıkıyor. Kadim uygarlıkların, bilinçlerindeki belirli nedenler doğrultusunda güneşe, “dünya yaşamının kaynağına doğru” yönelmesi elbette tesadüf değil. Yüzlerini kendi Atalarının vatanlarına, kuzeye ya da güneye doğru dönmüşler, lakin amaçları her zaman IŞIK olmuştur. Bu, bilinçler altında bulunan “Işığa Özlem”den kaynaklanmakta kanaatimce. Tüm yaşamımız boyunca amaç olarak içimizde taşıdığımız olguya…
Şu anda içerisinde bulunduğumuz ve hayatımızın her alanına; kültür, sanat, fikir, bilim, felsefe alanlarımıza etki etmiş olan bu iki ırkın elbette ki önemi büyüktür. Bir şekilde dünyevi yaşam üzerindeki dualiteyi gözler önüne sermektedir diye düşünüyorum. Sami Irkı, “Birlik” ve “Evrensellik” fikrini sembolize ederken, Ari Irkı da dünyevi ve dünya ötesi alemlerin üzerinde hüküm sahibi olan, “yukarıya tırmanış”ı aksettiren bir kainat düzenini önümüze serer. Tam anlamıyla zıtlığı içerisinde barındıran tam bir varoluşu içlerinde barındırmaktadırlar. Birleşimleri, tekliği yansıtır: Sami zeka, Tanrı’dan insana doğru inişi; Ari zeka ise insandan Tanrı’ya doğru tırmanışı sembolize eder. Burada kendi sembolerini taşıyan iki beden karşımıza çıkar: Sami, yargılayıcı “Baş Melek”; Ari ise “Promete”dir. Sami, Tanrısal yargılama, bensel sorgulamayı taşır kendi içinde; ve Ari ise “Promete” sembolü ile insan bedeninin tanrısal ateş ile bütünlüğünün simgesidir bir anlamda.
Yazı, tarihimizin en önemli “buluş”larından ilan edilirken, içerisinde bulundurduğu inançları da farkettirmeden bizimle paylaşıyor. Temelindeki dualiteyi bu iki ırkla gözler önüne seriyor bir şekilde. Birliğimizde taşıyor olduğumuz bu dualite zaman zaman birbirleri üzerinde baskı kurmaya çalışmaktadır elbette; ki kaosu oluşturan ikiliğin bütünleşme sürecidir, sonu birliğe ulaşacak olan.