Ak Parti, başarısını büyük oranda değişen şart ve durumlara hızlı bir şekilde ayak uydurmasına, ülke yönetebilecek kadrolara sahip olmasına ve seçmenin nabzını iyi tutabilme becerisine borçludur. Evet, Ak Parti 1 Kasım seçimlerinden büyük bir zaferle çıktı. Beş ay gibi kısa bir sürede kendini toparlayarak eski gücüne kavuştu. Peki beş ay gibi kısa bir sürede ne değişti, Ak Parti neleri değiştirdi?
Önce muhalefetle başlayalım isterseniz. Çünkü mevcut iktidar, başarısını büyük oranda muhalefet partilerinin beceriksizliğine borçludur. Bir kere, çok sevilen biri olmak ya da dürüst bir kişiliğe sahip olmak seçilmek için yeterli sebep değildir. En azından bunun Türkiye gibi bir ülkede mümkün olmadığını gördük. Bunların yanında ve belki de bunlardan daha da önemlisinin yetenek sahibi ve seçmenlere ülkeyi yönetebilecek güveni veren liderlerin olduğunu anladık. Tekrar edelim, insanlar, size sırf sevdiği için oy vermez, dürüst olduğunuz için de oy vermez. Bunlara ilave olarak, yetenek sahibi ve ülkeyi yönetebilecek kadrolara sahip olduğunuzu ispatlamanız gerekir.
Bu düşünceme iki örnekle somutluk kazandırayım: Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve Devlet Bahçeli… Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu Türkiye’de sevmeyen çok az kişi vardı. Ama gelin görün ki iş oy vermeye gelince insanlar pek yanaşmazdı. Aldığı oylar da % 1 i geçmezdi. Devlet Bahçeli’nin dürüstlüğünden şüphe edenimiz var mı? Ya da vatanseverliğinden? Adı herhangi bir yolsuzluk dosyasıyla anılıyor mu? Hayır. Ama maalesef sayın Devlet Bahçeli, siyasetin sadece tatlı ağır abisi ve dürüst bir aktörü rolünü oynamakla yetindi. Kendini geliştirmedi. Pek kitap okumayan, diksiyonu bozuk, pratik, hızlı ve çevik siyasi cevaplara sahip olmayan, değişen şartlara ayak uyduramamış vasat bir lider olarak kaldı. partisinin de kendisiyle bu kaderi paylaşmasında büyük bir sorumluluğa sahip. Bu yüzden insanlar MHP’nin bu ülkeyi yönetebileceğine inanmıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP gibi elit bir partinin lideri. Partinin eski Kemalist çizgisini kırıp, halka inmeye çalışan dürüst bir insan. “Değişim” parolasıyla CHP’yi dönüştürmeye çalıştı. Ama başarılı olamadı. Aldığınız oy oranı sizin başarılı olup olamadığınızı belirliyorsa ne olursa olsun seçmeni ikna etmek zorundasınız. Sahaya inmek, halka karışmak, gidilmeyen yerlere gitmek, girilmeyen mahallelere girmek zorundasınız. Aslında CHP, Ak Parti’den sonra Türkiye partisi olmaya aday en yakın partidir. Ama maalesef CHP hala monşer partisi görüntüsü vermeye devam ediyor. Halka inemiyor. Size bir arkadaşımın 1 Kasım seçimlerinde sandık kurulu başkanıyken şahit olduğu olayı kendi cümleleriyle anlatayım: “Bugün sandık başkanıydım. Ak Partili sandık görevlisi, seçmenlerin bütün sorunlarına hakimdi. Allah şahit, ben hayatımda böyle bir şey görmedim, hiçbir kitapta böyle bir şey okumadım, sandık görevlisi, kimin oğlu sünnet olmuş, kimin babasının tansiyonu var, kimin evinde felçli hasta var, hepsinden haberdardı ve onlarla ilgileniyordu. Ben o an anladım muhalefet çökecek.” Ak Parti mensuplarıyla kıyaslandığında sizce Cumhuriyet Halk Partisi halkın neresinde ya da ne kadar halka inebilmiş durumda?
Gelgelim iktidar partisine. Başta da söyledim: Ak Parti, değişen durum ve şartlara çok çabuk uyum sağlayan, çok kalın, donuk, değişmez kural ve duvarları olmayan, esnek bir parti. Her ne kadar muhafazakar bir siyasi örgüt görüntüsü verse de aralarında farklı düşünceden insanların olduğu karma bir topluluk. Bu yüzden insanların gözünde ülke yönetme becerisi olan tek parti. İster hoşumuza gitsin isterse gitmesin insanlar sırf bu yüzden Ak Parti’ye oy veriyor.
Bir de “değişik durum ve şartlara ayak uydurabilen bir parti” derken tam olarak neyi kastediyorum? 7 Haziran seçimlerinden sonra Ak Parti’nin beş ay zarfında yaptığı manevralara bakarsanız her şey daha iyi anlaşılır. Dikkat ederseniz 7 Haziran seçimlerinden sonra Tayyip Erdoğan’ın geri plana çekildiğini görürsünüz. Meydanlara inen ve bir parti adına oy isteyen cumhurbaşkanının seçmen tarafından çok da iyi karşılanmadığının parti tarafından anlaşılması pek uzun sürmedi sanırım. MHP’den Tuğrul Türkeş’in transfer edilmesi ve PKK terör örgütüne karşı silahlı bir karşılık verilmesi milliyetçilerin gönlünü kazanmaya yetti. Özellikle hükümetin, PKK terör örgütüne karşı elinin kolunun bağlı olduğu düşüncesi verilen etkili silahlı müdahaleyle beraber son buldu.
“Ak Parti oylarını artırmak için savaş başlattı” demek istemiyorum, yanlış anlaşılmasın; fakat PKK’nın şımarık tavırları ve buna iktidar tarafından gösterilen sert tepki hükümetin geçmiş yıllarda yaptığı hataları unutturdu. Liberal yazarların PKK’ya silahlı eylemlerini bitirmesi çağrısı yapması da işe yaramadı ve örgüt HDP’ ye verilen oyların bir kısmını yedi bitirdi. Eski ağır topların geri çağrılarak tekrar aday gösterilip, abudik gubidik adayların vekilliğine son verilmesi de iktidarın ne kadar esnek olabileceğinin bir göstergesidir. Hükümetin kurulamamasının muhalefet partilerinden kaynaklanıyor algısının yaratılması da iktidarın simülasyon (medya) toplumu kavramını çok iyi anladığını, algı üretimi konusundaki becerikliliğinin bir kanıtıdır.