Bugün öğretmenler günü olması vesilesiyle her yerde öğretmenlerin zor yaşam koşulları, ekonomik sorunları, atanamayan öğretmenler konuşulacak. Gerçekten de bu maddelerin hepsi başlı başına birer büyük sorundur. Şu anda ülkemizde atanamayan öğretmen sayısı 350 bini bulmuş durumda ve bu İzlanda gibi bir ülkenin
nüfusuna denk gelmektedir.
Ben sorunlara daha derinlemesine bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten de en büyük sorun, atanamayan öğretmenler ya da düşük öğretmen maaşları mı yoksa sorunun kökeni eğitim sistemimizdeki kökten bozukluk mudur?
Türkiye’de her sorunda olduğu gibi, eğitim sorununda da suç hemen ekonomik sorunlara, teröre, savaşa atılmaktadır. Ama bence eğitim sorunu gerçek anlamıyla ‘eğitimi’ yanlış algılama problemimizden kaynaklanmaktadır. Dünya çapında uygulanan PISA testinde her sene birinciliği hiç bir ülkeye kaptırmayan Finlandiya’nın eğitime harcadığı para ABD’nin harcadığı paradan %30 daha azdır. Bu testin sonuçlarına göre OECD üyesi ülkenin 31 ülkenin katılımında, Finlandiya birinci olurken, ABD hiç bir branşta 14’üncülüğün üzerine yükselemedi. Türkiye ise ne yazı ki ancak sondan ikinci olabildi.
Türkiye eğitimde sondan ikinci
Avrupa İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bu testi her 3 yılda bir okuma, fen bilimleri ve matematik alanlarında yapıyor. Testin amacı, öğrencilerin analiz etme yeteneklerini ve okulda öğrendikleri bilgileri hayata ne kadar geçirebildiklerini ölçmek. Peki Finlandiya bu başarıyı yakalar iken, okula başlama yaşını neredeyse bebeklik dönemine çeken, ek dersler, dershaneler ve sınavlar ile çocukları günde neredeyse on saat eğitime tabi tutan biz neden en alt sıradayız?
Bu sorunun çözümünü bulabilmek için Finlandiya’da eğitimin nasıl yapıldığına bakmak sanırım en doğrusu olacaktır. Öncelikle Finlandiya’da öğretmen olmak, hiç de ülkemizdeki gibi kolay değildir. Liseyi bitiren ve öğretmen olmak isteyen kişiler çok aşamalı bir mülakattan geçirildikten sonra kabul ediliyor ve sadece bunların %10’u başarılı olabiliyor. Öğretmen olmak için master derecesi almak zorunlu, hatta birçoğu doktora seviyesinde eğitim alıyorlar. O yüzden Finlandiya’da öğretmenlik en prestijli mesleklerden bir tanesidir.
Ayrıca öğretmenler göreve başladıktan sonra da günde iki saat meslek içi eğitimden geçiriliyorlar. Bizim ülkemizde ise öğretmenlik ‘aman hiç bir yeri kazanamadı, hiç olmazsa öğretmen olsun, sabit maaşı olur’ kıvamında seçilen ve yapılan bir meslek. Nitelikten çok, niceliğe önem verdiğimiz sürece ne eğitim kalitemizde, ne de öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik durumlarında bir iyileşme olmasını beklememiz çok büyük bir hayal olacaktır.
Eğitim sistemi içerisinde öğrencilerin durumlarına baktığımızda ise; Türkiye’de günlük eğitim saati 8 saati bulurken, hatta etütler, dershanelerle bu saat daha da uzatılırken, Finlandiya’da günlük eğitim 4 saat ile sınırlı. Çünkü öğrencilerin sosyal faaliyetlerde bulunmalarını, hayatı yaşayarak öğrenmelerini destekliyorlar.
Çocuklar 7 yaşından önce okula başlamıyorlar ve ilk 6 sene hiç sınava tabi tutulmuyorlar. Özel okul ve tabi ki dershaneler yok. Tüm okullar devlet tarafından finanse ediliyor. Okullar ise öğrencilerin kendilerini rahat hissetmeleri için rahat koltukları, mutfakları, renkli duvarları ile ev tarzında dizayn ediliyor.
Öğretmenler öğrenciler ile birlikte yemek yiyorlar ve okuldaki temizlik işlerini birlikte yapıyorlar. Böylece çocukların sorumluluk almaları, kişilik gelişimleri ve bireysellikleri destekleniyor. Öğrenciler yarış atı gibi yetiştirilmedikleri için, birbirleri ile rekabet halinde değiller, bu da dayanışma duygusunu ve dostluk kurmalarını sağlıyor. Aynı zamanda okullar da yarışma halinde değiller ve bu yüzden birbirlerine destek oluyorlar.
Eğitimde eşitlik prensibi
Türkiye’de okulların İmam Hatip okullarına dönüştürülmesi, kız – erkek ayrı eğitim verilmesi konuları tartışılırken, Finlandiya’da eğitiminin temelini dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin herkese eşit eğitim verilmesi prensibi
oluşturmaktadır. Öğrencilerin eğitim, materyal, sağlık, ulaşım, diş masraflarının tamamı devlet tarafından karşılanmaktadır. Finlandiya’nın eğitim alanındaki bu başarısı, eğitim sistemindeki eşitlik politikasından kaynaklanmaktadır.
Eğitim ve öğretmenlik tartışmaya açılmalı
Biz, ‘Öğretmenler kutsaldır’ sözleri ile yetiştirilen nesilleriz ne yazık ki. Evet, öğretmenlik özellikle bizim gibi ekonomik olarak gelişmemiş, eğitime yatırım yapmayan ülkelerde çok fazla fedakarlık isteyen bir meslek. Ama
kutsallık damgası vurduğumuz her şey, tartışmaya ve eleştiriye kapalı hale gelir. O yüzden öncelikle ülke olarak eğitim politikamızı, daha sonra öğretmen olmanın kriterlerini ve koşullarını tartışmaya açmalı ve kökten bir değişikliğe gitmeliyiz.
Son olarak; Finlandiya Eğitim Bakanlığından ve eğitimde mucizeyi yaratan adam olarak tanınan Pasi Sahlberg’in sözlerine dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum:
“Finlandiyalı çocukların okul yaşamı, Finlandiya’nın bizzat uygulamakta olduğu gençlik ve eğitim politikalarının sonucudur; PISA testlerinin değil. Fin eğitim sisteminde okuma becerileri, bilim ve matematik okur yazarlığı kadar sosyal bilimler, görsel sanatlar, spor ve pratik becerilerin geliştirilmesi de önemli. Finli çocuklar, ana okul ve ilkokul hayatları boyunca oyun oynar ve zevk alarak öğrenirler. Finli öğretmenler de, ebeveynler de matematik veya fen derslerindeki soyut kavramları öğretmenin en iyi yolunun müzik, drama ya da spor uygulamaları olduğunu düşünür. Akademik ve akademik olmayan öğrenme biçimleri arasında kurulan bu denge, çocukların okuldaki mutluluğunu sağlamanın büyülü formülüdür. PISA testleri, okul yaşamının çok önemli olan bazı kıstaslarını değerlendirme dışında bırakıyor.”
— Pasi Sahlberg