“Medyanın tarafsız olması” gibi bir kavram sürekli dilimizde dolanıp duruyor. Sürekli bazı medya kuruluşlarını “havuz medyası, okyanus medyası, yandaş medya” diyerek eleştiriyoruz. Bu bakış açısı ne kadar doğru? Tarafsız olmak mümkün mü? Tarafsızlık iyi bir şey midir?
Tarafsızlık tartışmaları genelde medyanın politik tavrı üzerinden ilerlemekte. Magazin, dizi, film, spor, eğlence… gibi alanlarda bu eleştiriler yok denecek kadar alt düzeyde iken siyaseti kapsayan ya da ucu bir şekilde siyasete dokunan konularda bu eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor. Muhalif medya kuruluşları hükümetin tarafında duran medyayı iktidarın yandaşı olduğu gerekçesiyle havuz medyası olarak nitelendiriyor. Hükümeti destekleyen medya ise iktidara muhalif duranları sayıca fazla ve baskın olmalarından dolayı okyanus medyası olarak tanımlıyor. Bu iki zıt grubun dışında kendilerini tamamen farklı bir noktaya yerleştiren veya tamamen tarafsız olduğunu iddia eden medya kuruluşlarını da görmek mümkün.
Öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor ki medya dediğimiz şey, en kısa zamanda en doğru bilgiyi bizlere ulaştırmayı hedefleyen bir yapı. Tabii ki bu sadece medyanın haber verme yetisine hitaben yapılmış bir tanım. Bir haberi pek çok farklı kaynaktan öğrenebilme olasılığımıza rağmen medyayı ayrıcalıklı kılan şey ise, medyanın bu işi kendine görev edinmiş bir meslek alanı haline gelmiş olması, çeşitli iletişim teknolojileriyle çalışması ve kanunlarla destekleniyor olması diyebiliriz. Bu açıdan medya, modern iletişim teknolojilerinden de yararlanarak hayatımızın her alanında yer edinen en önemli bilgi kaynağıdır.
Diğer yandan, bizler tamamen politik bir hayat sürüyoruz. Bir topluma, kültüre, devlete bağlı olduğunuzda doğrudan politik bir konuma geliyorsunuz ve farkında olmasanız da gün içinde yaptığınız çoğu eylem bir politikanın ürünü oluyor. Bu sebeple politikadan ve siyasetten uzakta bir yaşam sürmek bizler için oldukça zor.
Bu politik insanların her gün gazetede, dergide, televizyonda, radyoda sürekli siyasi haberlere, görüşlere maruz kaldığını düşünürsek, bunlar karşısında alacağı tavır kesinlikle kendi politik düşünceleriyle paralel olacaktır. Bu durum oldukça olağandır. Fakat insanların çoğu kendi düşüncesine ters düşen şeyleri duyduğunda o medya kurumunu suçlama, benzer düşündüğü kurumların tarafsız olduğunu düşünme eğilimine kapılıyor. Aslında medyanın tarafsızlığını savunanların büyük kısmı da kendisi gibi düşünüldüğünde tarafsız olunacağına inanıyor.
Aynı politik toplumun içinden çıkan bireyler bir medya şirketinin bünyesine girdiğinde o kişiden apolitize olmasını bekleyemezsiniz. Bir medya grubunun sahibinin de kendisinden çok farklı düşünen bir ekiple çalışmasını ya da kendi fikirlerine muhalif yayın yaptırmasını düşünmek zor. Ortaya çıkan tabloda bizim gördüğümüz şey bir anlayışın, görüşün, ideolojinin hakim olduğu ve bunun bir şekilde dillendirildiği, belki propagandasının yapıldığı medya grupları.
Medyanın kullandığı dil
Medyanın kullandığı dil de bu tarafsızlık tartışmasının apayrı bir yönü. Gayet normal bir haberin olduğu gibi yorumsuz bir şekilde verilmesi durumunda bile bir taraflılık çıkması kaçınılmazdır. Bir örnekle açıklamak gerekirse; “Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağını protesto etmek için toplanan grubun polise taş atmaya başlaması üzerine polis müdahalede bulundu.” Bu cümleyi okuduğunuzda veya duyduğunuzda zihninizde oluşan şey göstericilerin taş atmasının müdahaleye yol açtığı ve göstericilerin suçlu olduğudur. Bu haberde devletin tarafı tutularak böyle söylendiğini düşünebilirsiniz. Ama bu olayın gerçekten de tam olarak bu şekilde gerçekleşmiş olma olasılığı da vardır. Fakat, diğer yandan bir başkası, ”hayır, polis müdahale edince taş atıldı.” diyebilir ve muhalif medya da bu haberi “Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağını protesto etmek için toplanan gruba polisin müdahale etmesi sonucu göstericiler ve polis arasında gerginlik yaşandı.” şeklinde yapabilir. Burada doğru olanın hangisi olduğunu kestirmek, görgü tanıklarının, görüntülerin, açıklamaların kesinliğine inanmak çok zordur. Ama bu haberin bir şekilde aktarılması gerekiyor. Bu aktarım yapılırken “Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağını protesto etmek için toplanan grup ve polis birbiriyle çatıştı.” denildiğinde dahi tam anlamıyla tarafsız bir tutum sergilenemediği gibi bu tarafsızlık çabası eksik bilgi vermeyi ve eleştirilere kapı kapatmayı da beraberinde getiriyor.
Diğer bir sorun ise tarafsızlığın getirdiği tartışmasızlık ortamı. Bir tarafı savunmadığınız veya eleştirmediğiniz durumda hiçbir tarafın hatasını, yanılgısını, sorununu ortaya koyamıyorsunuz. Oysa bizim haberi almak kadar onu eleştirel değerlendirmeye de ihtiyacımız var. Tabii ki kendi zihnimizde bir muhakeme süreci işleyecektir ama bunun ne kadar eksik ne kadar doğru olduğu tartışılır duruma gelecek ve kişisel eleştirilerden öteye geçemeyecektir.
Basının özgürlüğü diye çırpınırken basının taraf olabilmesinin de bu özgürlüğe dahil olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor. Basının bu tavrından rahatsız ve sikayetçi olmak yerine önce kendi tavrımızı sorgulamalıyız. Karşıt görüşlere tahammül etmeyi ve dinlemeyi bildiğimizde bunu yapmak yeni bir sekme açmak, bir sonraki kanala geçmek, fazladan bir gazete daha okumakla kolayca yapabileceğimiz bir şey olacaktır.