Paris’te yapılan saldırıların seçildiği mekanlara bakılırsa; arkadaşları ile maç seyreden insanlar, cafelerde sohbet eden arkadaşlar, konserdeki gençler hedeflenmiştir. Burada IŞİD’ın yapmak istediği, insanlara IŞİD’ın kendi hastalıklı dünya görüşü dışında yaşayamayacaklarını, yaşarlarsa güvende olmayacaklarını göstermektedir.
Sebebi ya da faili her kim olursa olsun ‘terör’ün asıl amacı ve nihai sonucu her zaman ‘korku’ toplumu yaratmaktır. Terör saldırıları savaş durumundan farklı olarak bilinmeyen bir zaman ve mekanda aniden gerçekleşen saldırılardır ve insanları gündelik hayatları içerisinde, kendilerini güvenli hissettikleri mekanlarda vurur. Bunun sonucu olarak da gerek saldırıya maruz kalanlarda, gerek olaya şahit olanlarda ve toplumun geri kalanında çok derin travmatik izler kalır.
Bu travmaların en büyük yansımalarından bir tanesi de gündelik uğraşlardan geri çekilme, her an kötü bir şey olabilecek korkusu ile toplumsal hayattan geri çekilme ve sevdiklerini her an kaybedebileceği gerçeği ile yüzleşerek bağ kurmayı reddetme; yani kendi kabuğuna çekilerek yalnızlaşmadır. Ama terörün asıl hedeflediği; insanların korku nedeniyle gündelik işlerinden, zevklerinden geri çekilmesi ve sinmesidir.
IŞİD neyi hedefliyor?
Özellikle son dönemde IŞİD’ın yaptığı saldırılara baktığımızda, insanları öldürmeyi hedeflemekten daha çok bir ‘yaşam tazına’ saldırıldığını görmekteyiz. Paris’te yapılan saldırıların seçildiği mekanlara bakılırsa; arkadaşları ile maç seyreden insanlar, cafelerde sohbet eden arkadaşlar, konserdeki gençler hedeflenmiştir. Burada IŞİD’ın yapmak istediği, insanlara IŞİD’ın kendi hastalıklı dünya görüşü dışında yaşayamayacaklarını, yaşarlarsa güvende olmayacaklarını göstermektedir.
Nitekim Ankara saldırında da demokratik haklarını ve ifade özgürlüklerini kullanan insanlar hedef alınmıştır. Her iki olay sonrasında da insanların haklı olarak toplanmaya, bir araya gelmeye, meydanlara çıkmaya korktukları gözlemlenmiştir. Yani terör amacına ulaşmıştır. Oysa yapılması gereken, dayatılarak yapılmak istenene karşı durmak, her durumda kendi yaşam tarzımızı ve haklarımızı savunmaktır. Çünkü ‘başarıya’ ulaştığını düşünen terör, insanalar korktukça ve saklandıkça azalmayacaktır. Tam tersine insanları sindirmek için daha da artacaktır.
Saygı duruşunda saygısızlık
Bugün gazetelerde Türkiye – Yunanistan maçı sırasında karşı takımın marşının ıslıklandığını ve Paris saldırısı sırasında ölenler için yapılan saygı duruşunda ‘Allahu Ekber’ sloganlarının atıldığını duyunca asıl tehlikenin ‘korku toplumu’ yaratılmasından daha ötede olduğunu düşünmeden edemedim.
Tüm toplumlar belli dönemlerinde savaşlarla, terör saldırıları ile, ekonomik zorluklarla ya da totaliter bir liderin baskısı ile karşı karşıya kalabilir, nitekim kalmışlardır da. Önemli olan bu olaylar karşısında toplumun bütünlüğünü koruması, insani değerlerini ve vicdanını yitirmemesidir. Ancak milli maç sırasında yaşanan bu son olay göstermektedir ki, toplum olarak çok kritik bir noktadayız. ‘Kendi’mizden olmayan herkesi dışlayan, ötekileştiren, düşman sayan daha da kötüsü sadistçe bir duyguyla onun acı çekmesine – ölmesine göz yuman, sevinen bir ruh hali içerisindeyiz.
Politik sorunlar aşılır, ekonomik sorunlar giderilir, terör yok edilir; ama siyasetçilerin de kendi çıkarları için besledikleri bu ayrılıkçı – düşmanca söylemler toplumun düşünce yapısı haline gelir; bunun faturası herkes için çok ağır olacaktır.