Atatürk’ün sosyal, siyasi, dini hayatına yönelik çeşitli olumsuz söylemler son yıllarda hem medyada hem de sosyal paylaşım sitelerinde fazlasıyla yer almaya başladı… Tabi, bunun çeşitli nedenleri bulunmakta… Bu yazımızda Atatürk’ün dine yaklaşımını kaynaklarla analiz edip çeşitli değerlendirmelerde bulunacağız…
Atatürk’ün İslam’a yaklaşımı nasıldı?
Değerli okurlar, son zamanlarda Atatürk ile ilgili yazdığım yazıların arttığını görüyorum… Tabi bunun nedeni, Atatürk’ün hem siyasi hayatının, hem de dine yaklaşımının çeşitli çevrelerde sorgulanmasıdır…
Kendini bilmez bazı kişilerin, Atatürk’ün manevi şahsiyetini zedelemek için ellerinden geldiğince aslı astarı olmayan ve siyasi iktidara hoş görünmek için veya bir yerlere gelebilmek için bazı çevrelere “şakşakçılık” yaptıklarını görüyoruz…
Açıkça ifade etmek isterim ki Atatürk ile ilgili “La Fontaine”in masalları gibi üretilen masallar arttıkça Atatürk ile ilgili yazılarım da daima olacaktır…
“Yok efendim dinsizdi!”
“Atatürk İslam’a inanmıyordu!”
“Atatürk ateisti!”
“Atatürk istiklal mahkemelerinde sırf hocaları, imamları astırdı!”
“Efendim Atatürk alkolikti!”
Atatürk’ün sözde “dinsizliğine” (!) gelmeden önce birkaç şey ifade etmek istiyorum…
Atatürk’e bir yaftalamadır gidiyor… “İşte ateisti!..”
İslam’ı gerçekten bilen, bu dine inanan bir insan şunu çok iyi biliyor olmalı ki; İslam, her şeyden önce başkasının inancını sorgulamayı ve kişinin inancı hakkında hüküm vermeyi asla kabul etmez!
İslam inancının gereği budur.
Olaya biraz daha sosyal açıdan baktığımızda size birkaç örnek vermek isterim…
Bugün Rusya’da nüfusun en az % 48’i ateist; Japonya’da bu oran daha da artıyor ve oran % 65 civarındadır. Bu ülkeler Asya ülkeleri; ya Avrupa’da durum nedir?
İtalya’da ateist % 6 civarında; İsveç’te bu oran % 85 civarında…
İşte; bir kişinin de, ülkenin inancını da sosyal açıdan da sorgulamak doğru olmaz! Neden mi?
Sadece son 5 yıla baktığımızda Ortadoğu’nun resmini çektiğimizde ne demek istediğimi görmek mümkün olacaktır…
Şunu diyebilirsiniz: “Ama orada emperyalist güçler var!” Haklısınız; ancak Sünnilerin, Şii camini; Şiilerin de Sünni camilerini bombalamalarını görmezlikten gelemezsiniz!
Bu konuya fazla girmeden Ortadoğu ile Avrupa’daki refah seviyesini, bilimi, teknolojiyi, hukuku, özgürlüğü, demokrasiyi kıyaslamanız flu olan birçok şeyin daha netleşmesini sağlayacaktır…
Ayrıntılarda sizi boğmadan Atatürk’le ilgili konumuza geri dönmek istiyorum…
Atatürk tam anlamıyla dine, inançlara sonuna kadar saygı gösteren bir liderdi. Temel hak ve özgürlüklere ne kadar saygı duyuyorsa dine de o kadar saygı gösteriyordu…
“Afaki konuşma; kanıtın var mı kardeşim?! Kanıt göster!” diyenler olabilir. Ben de şu sözlerini size örnek verebilirim: (1)
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.”
“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilmez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.”
“Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”
“Efendim, lafla peynir gemisi yürümez! Pratiğe dönüşmüş bir icraatı var mı? Sen onu söyle!” diyenler olabilir…
Bunun yanında 23 Nisan 1920’de Cuma günü Hacı Bayram-ı Veli Cami‘nde kılınan namazın ardından Büyük Millet Meclisi, dualar eşliğinde saat 13:45’te en yaşlı üye Sinop Mebusu Şerif Bey’in nutkuyla açıldı… Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa yurt geneline gönderdiği bildiri ile ülkede Kur’an-ı Kerim ve Buhari-i Şerif hatimleri yapıldı…
Hemen iki örnek daha verelim bunu soranlara…
1931 yılında Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’ye gelen Japon Büyükelçi Torijori Yamada’ya şunu söyler: (2)
Konu: Japonya’ya cami yaptırılmasıdır…
“Daha savaştan yeni çıktık… Ülkem çok fakir… Borç harç içindeyiz, devlet parasıyla cami yaptıramam, ancak bu camiyi ben kendi maaşımdan biriktirdiğim paramla yaptırırım”
Ve dediğini yapar; cami 1938 yılında tamamlanır…
Bununla da yetinmez Mustafa Kemal…
Hani biraz önce ifade etmiştim ya La Fontaine diye; ha işte 1621 yılında doğan bu yazarın ülkesi Fransa’da da, Fransızca adı “La Mosque de Paris” olan Paris Camii‘ne katkılarda bulunarak caminin tamamlanmasına yardımcı olmuştur….
Bu da yetmediyse Atatürk’ü eleştirenlere Kuran için yaptığını yazayım… (3)
Kuran’ın tefsir ve tercümesi için TBMM‘de yapılan görüşmeler sonucunda bu iş için bütçeye 20.000 lira ek bir ödenek konuldu. Günün koşullarına göre oldukça yüklü miktarda olan bu ödenek TBMM’de kabul edildi. Bu görev bizzat Atatürk tarafından Mehmet Akif Ersoy‘a ve Elmalılı Hamdi Yazır‘a verilmiştir.
Atatürk‘ün dine yönelik hizmetlerini keyifli bir şekilde yazdıktan ve ciddi bilgiler verdikten sonra ona asılsız bilgilerle çeşitli ithamlarda bulunan kişilere şu magazin haberini vereyim; çünkü bu kişiler ancak magazin haberleri ile ilgilenip onu yargılarlar!
Haber mi? Gerçek bir bilgidir!
Hani yukarıdaki din alimi olan Elmalılı Hamdi Yazır var ya; kimin dedesi biliyor musunuz?
Okan Bayülgen’in…
Yazının devamı: Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabında İslam