Türkiye’de eşcinsellik yasa ile yasaklanmış bir olgu olmamasına rağmen eşcinsel vatandaşlarımız hukuki açıdan karşı cinsel vatandaşlar ile aynı haklara sahip olamamaktadırlar.
Türk toplumu olarak kanayan birçok yaraya sahibiz. Ve bu yaralarımızın üzerine tuz basan sayılamayacak kadar çok tabumuz var. Bazılarımız bu tabularımızın sıcaklığında rahatlamayı ve güvende olmayı tercih ederken bazılarımız ise dümdüz bir düşünce yapısı yaratan ve yeniliklere izin vermeyen bu ilkelerin yıkılması için uğraşıyor.
Peki ya hangisi doğru?
Dünyayı sadece siyah ve beyaz görmek mi? Yoksa renklerimize sahip çıkmak mı?
Toplum olarak çok fazla alt kimliğe sahip olmamıza rağmen sert çizgilerin arasına sıkıştırılmış olan ahlak kurallarıyla çoğunluğun duygularını belki de yansıtmayan düz ve simsiyah toplumsal bir kimlik inşa etmişiz kendimize. Yaratılmış bu toplumsal kimlik bizi önceleri idare etmiş olsa da değişen dünya yapısı ve eşitlik anlayışları ile birlikte şimdilerde bizi dalgalı bir okyanusta daha çok aşağı çeken bir ağırlık olmaktan daha öteye gidememektedir.
Bahsetmek istediğim şey değişmesi gereken bir eşitlik anlayışı değil aksine toplumumuzun temelinde var olan fakat uzun zamandır kendisini göstermekten aciz kalmış sevgi, hoşgörü ve insana olan saygı anlayışının yeniden aranıp bulunması.
Dediğim gibi çok fazla kanayan yaramız var.
İnanç yapılarına olan hoşgörüsüzlük, ırkçılık, aile içi şiddet, cinsel yönelimlere karşı örülmüş olan kalın duvarlar ve daha niceleri.
İçimizdeki renklerimize sahip çıkmak bir yana dursun biz toplum olarak renklerimizi siyaha boyamayı daha çok seviyoruz.
Artan şiddet olayları, kadın cinayetleri ve son yılda gerçekten hepsinden daha trajik bir hal almaya başlayan nefret suçları artık diplere ne kadar yakın olduğumuzu kanıtlar nitelikte.
Yazmakta olduğum bu bir kaç cümlede de bahsetmek istediğim ana konuda aslında bu nefret suçları ve son yıllarda gelinen durumun ne olduğu. Nefret suçlarının ve düzenlemelerin genel yapılarına değinmeden önce Türkiye’de eşcinselliğe biraz değinmek istiyorum.
Türkiye’de eşcinsellerin hakları ne durumda? Yapılan olumlu ya da olumsuz düzenlemeler neler?
Türkiye’de eşcinsellik yasa ile yasaklanmış bir olgu olmamasına rağmen eşcinsel vatandaşlarımız hukuki açıdan karşı cinsel vatandaşlar ile aynı haklara sahip olamamaktadırlar. Medeni kanunumuz eşcinsel bireylerin evliliklerini yasal olarak tanımaz, aynı zamanda eşcinsel çiftlerin evlat edinmeleri de ahlaki olarak toplum yapısına aykırı olduğu gerekçesi ile yasaktır. Toplumsal bir ödev olan askerlik kurumunda da eşcinsellik bir hastalık olarak kabul edilmektedir ve eşcinsel bireylerin askerlik yapması yasaklanmaktadır.
Televizyonda yayınlanmış olan yabancı menşeli dizi ve programlarda bulunan eşcinsel ögeler dolayısıyla RTÜK birçok kanala toplumun cinsel sağlının bozulabileceği gerekçesi ile ceza öngörmüştür. Aynı zamanda çeşitli üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları çeşitli anketlerin sonuçlarına göre Türkiye’nin yarısından fazlası eşcinsel olgulara karşı önyargı ile yaklaşmaktadır. Oluşmuş olan bu önyargı da beraberinde ayrımcılık ve şiddet ögelerini de getirmektedir.
Türkiye eşcinsellik söz konusu olduğunda en büyük tabuları inşa eden ülkelerden bir tanesidir.
İnsan hakları açısından bile çok dar düzenlemelere ve ağır ihlallere sahip olan ülkemizde, toplumun önemli bir kısmını oluşturan eşcinseller için ayrı düzenlemeler yapılmamış olması pek şaşırtıcı değildir. Fakat tüm bunların yanı sıra insanı belki de en çok üzen ve yaralayan şey, eşcinsel bireylere karşı yapılan hakaretler ve şiddet gösterileridir. Ve ne yazık ki bu şiddet gösterilerinin birçoğu, insanın yaşama hakkının ihlali ile sonuçlanmaktadır.
Dünya istatistiklerine bakıldığı zaman 2008-2013 yılları arasında 60 ülkede toplam 1374 trans birey nefret ve toplum önyargılarından kaynaklı nedenlerle hayatını kaybetmiştir. İşlenen bu tarz cinayetler, nefret cinayetleri olarak adlandırılmaktadır ve Türkiye nefret cinayetlerine kurban giden trans bireylerin sayısı bakımından Avrupa listesinin en başında bulunmaktadır. Bu korkunç gerçek akıllara işlenen bu nefret cinayetlerinin Türkiye’de nasıl cezalandırıldıkları sorusunu getiriyor.
Nefret suçu nedir?
Nefret suçu; bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi ön yargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlar olarak tanımlanmaktadır. Bir suçlu tarafından bir şahsa veya bir mülke karşı işlenen herhangi bir cezai suçun kaynağı o kimsenin: Irkı, rengi, etnik kökeni ya da uyruğu; dini; cinsiyeti, cinsel yönelimi, yaşı, fiziksel veya zihinsel engelleri ise bu suç nefret suçunu teşkil eder. Bu suçları engellemeye yönelik olarak düzenlenmiş olan yasalar ise nefret yasaları ya da önyargı yasaları olarak adlandırılır.
Nefret yasaları ilk olarak 1980 yılında ABD’de kabul edilmiştir ve zamanla Avrupa’ya doğru yayılmaya başlanmıştır. Nefret yasalarının yasal bir düzenleme olarak hayata geçirilmesinin nedenlerinin başında ayrımcılık ve ırkçılık kavramları yer alırken 1990’ların başında bu yasalar cinsel temelli suçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Türkiye’de nefret suçu
Ülkemiz ise benzer Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans bireylere yönelen Nefret Suçlarına dair Nefret Suçu yasalarının eksikliğini çekmektedir. Türkiye, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na Nefret Suçlarının izlenmesi ve veri toplanması hususunda İçişleri Bakanlığı’nın görevli olduğunu bildirmiştir. AGİT, 2009 Nefret Suçları Raporunda, Türkiye’de 250 vakanın yargıya taşındığını ve bunlardan 242’sinin yargılama konusunda cezalandırıldığı bilgisini vermiştir. (LGBT Nefret Suçları Raporu 2010) Geçtiğimiz yıl ise Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı TBMM tarafından kabul edilmiştir ve bu yasa kamuoyuna “Nefret Yasası” olarak nakledilmiştir fakat bu düzenleme Ceza Kanunlarımızda yapılan birkaç kelime değişikliği olmaktan öteye gidebilen bir değişiklik olmamıştır. Yapılan bu değişiklik önemli bir adımdır fakat her geçen gün artış gösteren nefret suçlarına bakıldığı zaman çok yetersiz bir düzenleme olduğu çok açıktır. Maalesef ülkemizde bu tarz suçların sanıkları olan birçok kişinin cezalarının önemli oranda düşürüldüğü görülmektedir. Söz konusu suçtan beraat eden sanıklar bile bulunmaktadır.
Onur Haftası: Pride
Türkiye’de Nefret Suçlarına karşı birçok sivil toplum kuruluşları, dernekler ve özel kişiler tarafından farkındalık yaratabilmek amacıyla çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Eşcinseller tarafından düzenlenen başta Onur Haftası olmak üzere birçok etkinlik, hazırlanan yasa taslakları, yayımlanmış olan yazı ve makaleler yapılan farkındalık çalışmalarının en önemli örnekleridir.
Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı; Türkiye 2012 yılı İlerleme Raporu’nda, Sivil Toplumu ilgilendiren maddeler arasında nefret suçlarına yer vererek Eşcinselliğin Türkiye’de ceza gerektiren bir suç olmamasına rağmen eşcinsel bireylerin ayrımcılık, korkutma ve şiddete maruz kalmaya devam ettiklerine parmak basmıştır. Cinsel yönelimleri / tercihleri sebebiyle birçok birey işten çıkarılmış, konut ve sağlık hizmetlerinde sorunlar yaşamışlardır. Bildirilen yaşama hakkının ihlali, işkence, kötü muamele ve cinsel istismar vakalarının çoğu soruşturma ve kovuşturmalar sırasında yaşanan eksiklikler sebebiyle sürüncemede kalmıştır.
Görüldüğü gibi nefret suçlarının artış oranlarının bulunduğu mevcut durum ve yapılan çalışmalar göz önünde bulundurulduğunda şu anda yapılmış olan tüm düzenlemelerin yetersiz kaldığı çok açıktır. Geniş kapsamlı ve kalıcı olan değişiklerin getirilmesi şarttır. Fakat bu değişikliklerin kağıt üzerinde kalmaması gerekir. Değişikliklerin kağıt üzerinde kalmaması ve toplumsal bilince adapte edilmesi ise devletin görevlerinden biridir.
Bu bağlamda devlete düşen belki de en önemli görev, yapılacak olan düzenlemelerin yanında mevcut olan ve sürüncemede kalmış olan suçların faillerinin bulunup ağır bir şekilde cezalandırılması ve işlenecek olan yeni suçlarının önünün kapatılmasıdır. Ancak bu şekilde bir toplumsal bütünlük sağlayabilir ve başını çektiğimiz listelerde basamak basamak aşağı inebiliriz.