Fazıl Hüsnü Dağlarca “Çocuk ve Allah”

Çocuk ve Allah nüshası 1998 İstanbul baskısı ve Milliyet Yayınlarından çıkmış. Kitap 12 bölümden oluşuyor. “Bu Eller Miydi?” şiiri ile başlıyor. Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca, ellerine bakarak bütün bir çocukluğunu hatırlıyor. Dolayısıyla bizi de çocukluğumuza dönmeye zorluyor.

Çocuk Ve Allah

Türk şiirinin büyük ustası Fazıl Hüsnü Dağlarca‘dan ve O’nun en iyi kitaplarından biri olan “Çocuk ve Allah“ı tanıtmaya çalışacağım sizlere bu yazımda.

*


Sen korkutursun

Küçücük kuşları

Bahçelerde sabahtan akşama dek

Ama gelince kocaman gökler geceleyin

Üstüne doğru

Senin korktuğunu duyarım.

*

Siz duyar mısınız bir “Korkuluğun Korkusu”nu böyle sevgili okuyucularım?

Büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca

Şairler ve çocuklar ne kadar birbirine benzer içlerinde daima bitmeyen bir duyarlılıkla… Sanki sonsuza kadar yaşayacaklarmış gibi… Oysa çoğu çocuk, zamanla yitirir o tılsımı, büyüyü… “adam” olur. Çocuk kalanlarsa daima, biraz şair olur. Dünyaya bir ömür bu duyarlılıkla bakanlar büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca olur…

Çocukluğun, bir şeftali sarısına benzeyen mutluluğu her daim çeker bizi kendisine bir anı olarak… Yaşamanın ruhumuza ar olduğu zamanlarda gizli bir kapı açılır ve alır bizi içine… Şimdilerde birer uzak geçmiş olan yaşananlar, kahramanlarımız, tahtadan atımız, bir Bursa çakısıyla kestiğimiz parmağımızın acısı bu gizli kapının açıldığı dünyadadır, çocukluğumuzdadır. Ama zaman geçmiştir. Sular aynı sular değildir. Masal yaşanmıştır…

Herakleitos’un sularında yıkana yıkana büyümek dediğimiz değişimleri yaşıyoruz. Geçenlere mi yanalım, geleceğe mi sevinelim? Bu bir lugaz… Sırrını çözen varsa bize de söylesin… Hiç şüphesiz çok mutlu oluruz…

*

Üfleme bana anneciğim korkuyorum

Dua edip edip, geceleri.

Hastayım ama ne kadar güzel

Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.

*

İşte aynen böyledir çocukluğumun ağır ateşli, bol havaleli hastalıkları. Bu şiiri ilk kez okuduğumda bu adam ne kadar beni anlatıyor demiştim. Çocukluğumda beni çok hırpalayan ağır ateşli hastalıklar geçirdim. Ortaokul yıllarımda bir yarıyıl hastalık yüzünden 18 gün devamsızlık yaptım. Ama her şeye rağmen annem-babam bana çok iyi baktılar. İleriki yıllarda spora başladım ve şimdilerde çok iyiyim şükürler olsun.

*

Niçin böyle örtmüşler üstümü

Çok muntazam ki bana hüzün verir.

Ağarırken uzak rüzgârlar içinde

Oyuncaklar gibi şehir.

Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum

Ağlıyorsun, nur gibi.

Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha

Duvardaki resimlerle, nasibi.

Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,

Büyüyor göllerde kamış.

Fakat değnekten atım nerde

Kardeşim su versin ona, susamış.

*

Türk şiirinin büyük ustası Fazıl Hüsnü Dağlarca‘dan ve O’nun en iyi kitaplarından biri olan “Çocuk ve Allah”. Şiir zor bir alan şüphesiz. Kimilerine göre biten bir alan belki… Ülkemizde ne kadar bittiği, ne kadar okunduğu konusunda ciddi araştırmalar yapıldı mı bilemiyorum. Ama yayınevlerinin birçoğu şiir kitabı basmak istemiyor satmadığı için. Nobel Edebiyat Ödüllerinden de şairlere verilenlerin sayısal anlamda oldukça az olduğu da ayrı bir gerçek. Yaşamaya dair büyüler bir bir çözülürken, şiir de kendi kalelerini birer birer kaybediyor düzyazı karşısında. Şiirin olmadığı, şiiriyetin olamayacağı bir dünyayı düşünmek bile istemiyorum. Ama gerçekler de yadsınamaz.

Bütün bunlar bir yana Şair İlhan Berk’in çağında yaşamaktan büyük zevk aldığı Fazıl Hüsnü Dağlarca, gerçekten şiirimizin son büyük şairlerinden… Ömrünü bu işe adamış, sonuna kadar şiir yazmış, sayısız ödüller almış bir şair. 26 Ağustos 1914 İstanbul doğumlu. Yine İstanbul’da 94 yaşında zatürre tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.1935 yılında yayınlanan Havaya Çizilen Dünya ile başlayan ve 1992’de yayınlanan Dildeki Bilgisayar kitabı ile 63 şiir kitabının sahibi olan Dağlarca, Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması’nda Üçüncülük,  Yeditepe Şiir Armağanı, Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü, Türkiye Milli Talebe Federasyonu Turhan Emeksiz Armağanı, International Poetry Forum Yaşayan En İyi Türk Şairi (A.B.D.)  Arkın Çocuk Edebiyatı Üstün Onur Ödülü,  Struga 13. (XIII) Şiir Festivali Altın Çelenk Ödülü (Yugoslavya) Milliyet Sanat Dergisi Yılın Sanatçısı, Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü de almıştır.

Okuduğum Çocuk ve Allah nüshası 1998 İstanbul baskısı ve Milliyet Yayınlarından çıkmış. Kitap 12 bölümden oluşuyor. “Bu Eller Miydi?” şiiri ile başlıyor. Şair ellerine bakarak bütün bir çocukluğunu hatırlıyor. Dolayısıyla bizi de çocukluğumuza dönmeye zorluyor kelimelerin gücüyle…

*


Bu eller miydi masallar arasından

Rüyalara uzattığım bu eller miydi?

Arzu dolu, yaşamak dolu,

Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan.

Bilyaların aydınlık dünyacıkları

Bu eller miydi hayatı o dünyaların.

Altın bir oyun gibi eserdi

Altın tüylerinden mevsimin rüzgârı.

Topraktan evler yapan bu eller miydi

Ki şimdi değmekte toprak olan evlere.

El işi vazifelerin önünde

Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi.

Kaybolmuş o çizgilerden

Falcının saadet dedikleri.

O köylü çakısının kestiği yer

Söğüt dallarından düdük yaparken…

Bu eller miydi kesen mavi serçeyi

Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık.

Yorganın altına saklanarak

Bu eller miydi sevmeyen geceyi.

Ayrılmış sevgili oyuncaklardan

Kırmış küçücük şişelerini.

Ve her şeyden ve her şeyden sonra

Bu eller miydi Allaha açılan!

*

Yukarıya aldığım Ağır Hasta şiiri de bu bölümde yer almış. Bu iki şiirin dışında benim en çok sevdiğim diğer şiirler ise şunlar: Korku, Büyük Azat, Duran Saat, Sabah, Şark, Anlamak, Siyah ve Karanlık, Ninnisiz, Rabbim Merhametin Vardır, Fatiha Üzerine, Nedamet, Yurt, Büyümek ve Şükrolsun.

Hayata bir çocuk duyarlılığı ile bakmak, hayatı böyle yorumlamak hiç de kolay olmasa gerek. Fazıl Hüsnü Dağlarca bunu yapıyor işte… Ve ben kaç yaşında olursam olayım, aynı çocuğu duyumsuyorum içimde. O çocuğun bazen muzip, afacan; ama çoğu kez yüzünde bölünmüş bir çocukluğun – bu benim çocukluğum – hüznüyle başını kaldırıp bana baktığını görüyorum. Yüreğim burkuluyor. Hüzün girdaplarına giriyorum. Fakat o girdaplar içinden çevrenin ve nimetlerin farkına varmışlara özgü şükür duygularıyla çekip çıkaran yine Fazıl Hüsnü Dağlarca oluyor…

*

Şükrolsun beyaz taşlar arkasından,

Aziz bulutlara, aziz rüzgâra,

Çekilip bir fecir vakti kadar,

Şükrolsun başaklara.

*

Fazıl Hüsnü Dağlarca, dünyamızda yok şimdi bedensel varlığıyla. Ama ışığı, bütün o büyük ışıklar gibi, aydınlatıyor içimizin karanlığını ve bizi kendimize de başkalarına da görünür kılıyor. Böylece hiç yalnız kalmıyoruz.

İlgili yazılar

Türkiye’de Şiir ve Şair

Kadın Şair Olmak ve Gülten Akın

Cesare Pavese: İntiharı Sayıklamış Bir Şairin Yaşama Uğraşı


Bir Şairin Güldestesi: Şiir Okumak Kolay mı Sizce?