Bologna gibi en eski üniversitenin bulunduğu İtalya’da üniversitelerin köklü bilimsel ve yönetsel gelenekleri var. Özerk kurumlar olarak halen kendi kendilerini yönetiyorlar. Üniversiteler bölüm esasına göre şekillenmiş dinamik alt birimlerin bir araya gelmesi ile yeni yapılar sağlanmıştır. Akademik kurullara çok önem veriliyor. Rektör 7 yıllığına bir defalığına seçiliyor.
Köklü üniversitelerde rektör adayı olmak için de liyakate dayalı belirli bilimsel ve yönetsel kriterleri var. Doktora eğitimi araştırmanın motorunu oluşturuyor. Akademik kadro oluşumunda liyakate esas alınıyor. Akademik başarı üniversitenin sürülebilirliği için ayrıca çok önemseniyor. Üniversiteler ve bilim insanları akademik değerlendirmeden geçiyor.
Tabii İtalya’nın son yıllarda yaşadığı ekonomik sorunların yansımaları üniversitelere olumsuz yansımış. Eskisi gibi kadro ve burs bulmanın zorlaştığı ve temel alt yapı teknolojileri yenilmede eskisi kadar olanak bulunmadığı bilim insanları tarafından sıklıkla belirtiliyor.
İtalyan Üniversiteleri Güçlü Oldukları Belirli Alanlarda Gelişme Gösteriyor
Bilimsel toplantılar için birkaç kez İtalya’da bulundum, son olarak Erasmus değişim programı çerçevesinde L-Aquila üniversitesinde bulundum. L-Aquila 2009 yılında geçirdiği depremin etkilerini halen atlatamamış. Deprem öncesi 65 bin nüfuslu bir kent bir anda yıkıma uğramış. Kentin gelir kaynağı neredeyse üniversite ve öğrenciler. Üniversite kentin her şeyi olunca doğal olarak bilime ve öğrenciye önem verilmektedir. Halk öğrencinin kirası ve harcamalarından geçindiği için öğrenci ve akademik personele büyük ilgi gösteriyor. Özellikle depremden en çok etkilenen üniversite olmuş. Deprem öncesi 30 bin öğrencisi olan üniversite deprem sonrası 20 bin öğrenciye kadar gerilemiş.
L-Aquila üniversitesi, 1458 de kurulmuş bir köklü üniversite. Fizik, Mühendislik, Tıp, Mikoloji ve iletişim teknolojileri alanlarında İtalya’da hatırı sayılır bir üniversite konumunda. Üniversitenin 3000 m2 lik Alpine Botanik bahçesine sahip. İtalyan’ın yer altı nükleer araştırma merkezi (underground nuclear physics laboratory (LNGS)) 1400 m yüksekliğindeki Gran Sasso dağının kayaların altında konumlanmış ve merkez 1980 yılından Ulusal nükleer fizik merkezine dönüştürülmüş. Bu merkezlerde astrofizik, kozmoloji, jeofizik ve nükleer fizik konularda ileri araştırma yapılıyor. Aynı zamanda L-Aquila üniversitesi Gran Sasso dağındaki Bilim merkezi ile işbirliği içinde Uluslararası doktora (Ph.D) okulunda ileri düzeyde fizik, matematik, bilgisayar konularında eğitim de vermektedir. Merkezin bütçesi Avrupa Birliğinden sağlanıyormuş. Yıllık bir milyon dolar bütçe alınıyormuş. Üniversite Trieste (fizik merkezi) ve CERN ile koordineli çalışılıyormuş. Üniversitenin gurur kaynağı olarak takdim ediliyor.
Üniversite Yönetim Modeli
İtalya’da üniversiteler bin yıllık Bologna üniversite tarihi itibarı ile köklü bir geçmişleri var. Üniversiteler özerk sayılırlar. Bizdeki gibi YÖK sistemi yok, ancak Milli Eğitim bakanlığı bünyesinde bir bürodan veya konular ile ilgilen masadan bahsediliyor. Çoğu kişi de tam olarak ne olduğunu bilemiyor. Üniversiteler yerinde yönetiliyor. Kendi organını kendisi belirliyor ve yönetiyor. Üniversitenin yapılanması güçlü bölümler, anabilim dalları, öğrenci dekanlıkları ve rektörlük makamından oluşuyor. Bütün birimlerde yönetim seçim ve temsiliyetle belirleniyor. Anabilim dalında profesörler arasından seçimle belirleniyormuş.
Rektör 7 yıllığına bir defalığına seçimle belirleniyor. Seçimde öğrencilerin ve çalışanlarının temsilcileri de belirli bir oranda oy kullanıyorlar. Akademik kadronun tamamı oy kullanıyormuş. Rektörün görevi, üniversite bilim politikasını belirlemek, üniversitenin kalitesini yükseltmek ve Milli eğitim bakanlığı ile ilişkileri koordine etmekmiş. Arka planda siyaset / politika olsa da üniversite özerkliğinden dolayı politikanın üniversiteye alenen yansıtılmadığı belirtiliyor.
İtalya’da Fakülte Sisteminden Bölüm Sitemine Geçilmiş
Üniversitelerde eski fakülte sistemi kaldırılmış ve geniş yetkili alana yönelik bölümlere dönüşmüş. Bölümler benzer alanlardaki disiplinleri bir çatı altında tutuyor. Kendi bütçeleri ve etkin yaptırımları olan yarı özerk konumundalar. Bölümler kendi içlerinde bağımsız politika uygulayabiliyorlar. Tamamen bölüm başkanının inisiyatifine ve yönlendirmesine bağlı. Bölüm başkanları seçimle geliyor ve rektörlerin ve dekanların etkisi pek olmuyormuş. Anabilim dalları başkanları genelde alttan bilimsel araştırmayı yönlendirdikleri için akademik başarısı yüksek olanlar doğal olarak birim yöneticisi oluyorlarmış. Bilimsel olarak uluslararası tanınırlığı olan kişiler doğal olarak anabilim dalı veya laboratuvar veya grup yöneticisi oluşuyormuş. Batı ülkelerinde bilim yapmanın prestiji yöneticilik yapmaktan daha değerli olduğu için kimse alt birimlerde yönetici olmak istemiyor.
Fakülteler yalnızda eğitim ile ilgileniyorlar. Dekanlıklar ders programı ve eğitim öğretim ile ilgili olduğu için herkesin görev almaktan kaçındığı belirtiliyor. Konuştuğum araştırıcı meslektaşlar “dekanlıkları angaryası çok olan ve sorunlu alan” olarak tanımlıyorlar.
Senatonun Oluşumu
Senato üniversitelerdeki akademik kadro ve bölümlerin temsilcileri seçimle belirleniyor. Senato üyeleri seçimle geldikleri ve de bağımsız oldukları için rektörlerin etkisi altında değiller. Bu nedenle bağımsız karar alabiliyor ve gerektiğinde rektörün projelerine onay-vermeye biliyorlar. Senato rektörün sorumluluğunu yerine getirmemesi veya yüz kızartıcı suç işlemesi durumunda görevden de alma yetkisinde sahiptir. Sorduğum sorulardan anladığım kadarı ile akademik kurullar bağımsız ve etkin çalışıyor / çalıştırılıyor.
Lisans Üstü Doktora Eğitimi
Lisansüstü eğitimde özellikle doktora eğitimi tamamen bursa bağlı olarak yürütülmektedir. Uygulamalı alanlar yanında uluslararası alanda tanınırlığı olan bilim disiplinleri ve bilim insanları daha çok burslu öğrenci almaktadırlar. Bilim insanları çoğunlukla İtalyan ulusal bilim kuruluşlarından ve Avrupa Birliği projelerinden yararlanıyorlar. Üniversitenin projelerinin çok yetersiz olduğu belirtiliyor. Üniversiteye dışarıdan para getirmek son yıllarda birçok batı üniversitesinde sanki bir prestij gibi algılanıyor.
L-Aquila üniversitesi araştırma temelli doktora eğitimine önem vermekte. Doktoraya başlamak için birkaç öncelikle adayın CV’sini hazırlaması ve yayın yapacağına dair danışman hocasından aldığı mektup ile doktora programı olan alana başvurması gerekiyor. Sınav sözlü ve yazılı olarak yapılmakta. Öğrenciyi alacak hoca öğrencinin performansından memnun değilse almayabilir.
Doktora tezinden Etkili Dergilerde Yayın Yapmak Önemli
Son yıllarda Avrupa üniversiteleri Amerikan üniversitelerinin gerisinde kalmamak için ciddi bir yarış içindeler. Bu durumu toplantılarda akademisyenlerle konuşurken konunun önemini daha iyi anlıyorduk. L-Aquila üniversitesinde öğretim üyesi meslektaşlarımızla konuşurken üniversitenin doktora öğrencisi bursunu kaybetmemesi için ciddi çaba sarf ettiğini öğreniyoruz. Eğer üniversite belirli sayının altında bilimsel başarı göstermese burslarını da kaybedebiliyormuş. Bu nedenlerden dolayı doktora eğitimi bir bakıma üniversitenin araştırma yüzünü oluşturuyor.
Doktora jürileri bizdeki gibi 5 kişiden oluşuyor. Doktora jürisinde görev almak içim tam zamanlı profesör olmak gerekiyormuş.
Doktorada dersler alınmakta ve sınavlarda yapılmakta ancak tez çalışması ve oradan çıkardığı yayınlar daha çok önemsenmekte. Birlikte çalıştığımız meslektaşlarım Nature ve Science’ gibi dergilerde yayın yapan uluslararası tanınırlığı olan bir bilim insanları. Sizin öğrenciler ortalama kaç yayın yapar doktora dediğimde? 3-4 yayın yapar ifadeleri kulandılar. Bizde yayın yapmayan doktora tezi alamaz. Kural tamamen öğrenci danışmanına bağlı. Ancak yazılı olmayan etkili görülmez mahalle baskısı ağırlığını hissettiriyor. Benzer uygulamayı Norveç ve Finlandiya’da da uygulandığını oralardaki meslektaşlarımdan öğrenmiştim.
İtalya’da doktora eğitimi, üniversitenin kapasitesine ve doktora öğrencisi talep eden öğretim üyesinin çalışma başarısına bağlıdır. İtalya’da her üniversite artık doktora öğrenimi yaptıramıyor. Her hoca da doktora öğrencisi alamıyor. Hatta projesi olmayan, belirli sayıda bilimsel makalesi olmayan, bilimsel tanınırlığı olmayan, doktora dersi açmamış olan hocaya öğrenci doktora öğrencisi verilmiyor da. Doktora öğrencisi almak için üniversitenin burs verdiği bir alan veya hocanın bilimsel başarısına ve aldığı puana göre sahip olabileceği kadroya bağlı. Belirli sayıda etki faktörü yüksek dergilerde yayın yapamayan hocaların hiç öğrenci alma şansı olmuyormuş.
Araştırmacı olmak isteyen ve bilimi benimsemek isteyen öğrenciler için olduğu kadar ulusal çıkarlar içinde doktora öğrencisinin yayın yapması önemseniyor. 3-4 yıl gibi uzun sürede yapılan yoğun çalışmadan yayının çıkmaması çok pahalı bir faaliyet olarak algılanıyor. Ülkemizde benim de öğrencilerimin içinde olduğu birçok meslektaşım doktorasını bitirdiler ancak halen bir tek makale yayınlanmadı. Bizde doktorada yapılan yayınlar doçentlik sınavı ve atanmasında kullanılmadığı için doktora çalışmasından çıkan yayına olan ilgi az. Üniversiteler arası kurul haklı olarak adayların doktora sonrası yayın yapmasını teşvik etmek için bu kuralı koymuşlardı, ancak bu doktorada yapılan yayın değersiz anlamına gelmiyor. Temel felsefe öğrenmek mi yoksa yayın mı yapmaktır noktasına düğümleniyor. Bu durum bizim ile batı ülkeleri arasındaki bilime bakış açımızı da gösteriyor. Biz daha çok akademik aşamaya yönelik çalışıyoruz batılılar bilimsel çalışmada üretilen verilerin paylaşımına yönelmektedirler.
Akademik Kadroya Alınma
Avrupa’da bölümlerin kadroları belli olduğu için emekli olanın yerine aynı eşdeğerde bilimsel başarısı olan adaylar ilanla ve elenerek belirlenirler. Ayrıca tanınış bilim insanları yerlerini ileride dolduracak bilim insanı yetiştirmek için de kadro talebinde bulunabiliyorlar.
İlk akademik kadroya alınacak adayın kriterlerini adayın alınacağı birim belirliyor. Üniversite akademik kadrolarını oluştururken seçici davranıyorlar. Kendi bilimsel alanında ün yapmış Nature ve Science dergilerinde yayın yapabilen hoca kendi yerine gelecek aday adayı için ölçü olarak etki (Impact) faktörü yüksek dergilerde en az 15 makalesinin olmasını, deneme dersi vermesini şart koştuklarını belirtiyor. Örneğin iki adayın da yayınları tamam olursa ne olur dediğimde, etki değeri yüksek olan yayın sayısı ve yayınların atıf alma durumu söz konusu olur diyor.
Akademik Jüri Üyeliği Çok Seçici
Ayrıca değerlendirmeyi yapacak hocanın yayınlarının alınacak adayın yayınlarının altında yayının da olmaması gerekir. Yani değerlendirmeye yapacak jüri üyesi adaydan kat kat daha fazla yayına ve birikime sahip olması gerekiyormuş.
Akademik kadroya alınma jürisi de yine 5 kişiden oluşuyor. Jüri üyesi olmak için tam zamanlı profesör olmak yetmiyor. Etki faktörü 2.5 ve üzerindeki dergilerde yayın yapmış olmak ve bu yayınlarından en az 250’nin üzerinde başka yazarlar tarafından atıfta bulunulmuş olması şartı aranıyormuş. Benzer kuralların İsrail’de de uygulandığını bilim insanları anlatmıştı.
Üniversite Akademik Kadrolarının Değerlendirilmesi
İtalya’da bazı üniversiteler yılda bir bazıları üç yılda bir akademik değerlendirmeden geçmektedirler. Deprem sonrası hükümet L-Aquila üniversitesini yaşadıkları zorluklar, çok sayıda laboratuvarın zarar görmüş olması, deneylerin aksamış ve aletlerin karılmış olması nedeniyle istenilen ölçüde araştırma ve yayın yapamayacağı düşüncesi ile değerlendirme dışında bırakmış. Ancak yeni Rektör Milli Eğitim Bakanlığına başvurarak yarıştan kopmamak için değerlendirmeye dâhil olmak ve üniversitesinin kalitesini yükseltmek istediğini belirtiyor.
Ayrıca akademik kadroların başka yerlere gitmesini önlemek için maaşlarına dokunulmamış ve 2009 yılından bu yanda değerlendirmeden geçmemişler.
Akademik kadrolar her üç yılda bir çalışma performanslarını dosya olarak sunmakta. Performans başarısı maaşa deprem nedeniyle yansıtılmıyor, ancak yüksek lisans ve doktora öğrencisi alımında ve proje alımında etkili oluyormuş.
Şimdilik maaşlar herkese aynıymış. Tam zamanlı profesörler hizmetleri, geçmişteki başarılarına bağlı olarak 4000 Euro kadar ücret alıyorlarmış. Ancak rektör 3 yılda bir belirli sayıda yayın yapan, uluslararası tanınırlığı olan bilim insanlarına yılda bir defaya mahsus 750-1000 Euro kadar ödeme yapıyormuş. Geçmişte bizdeki ek ders ücreti bir uygulama yapılıyormuş. Ancak ders kalitesinin düştüğünün görülmesi üzerine o uygulamadan vaz geçilmiş.
Üniversite Bütçeleri ve Araştırma Fonları
İtalyan üniversitelerinin bütçesinde, öğrenci sayısı, öğretim üyesi sayısı ve üniversitenin akademik ve bilimsel başarısına bağlı olarak değişiyormuş. Çoğunlukla yayınların etki değerine bakıyorlarmış. Doğrudan hesap soruluyor mu sorusuna net cevap yok. Ancak herkes geride kalmamak için görünmez bir yarış içinde diye cevaplanıyor. Araştırma fonları var. Fon daha çok alt yapı ve güdümlü ve üniversitenin başarılı olduğu alanları destekliyormuş. Araştırama fonu her projeye de destek olmuyormuş.
Ancak ilk defa duyduğum bir konu bir üniversite eğer bütçesinin % 90’nından fazlasını maaşlara harcıyorsa ileriki yıllarda daha fazla bütçe talebinden bulunamıyormuş. Emeklilik yaşı 67. Ancak kişi isterse 70 yaşında da emekli olabiliyormuş. Tabii o da kişinin akademik performansına bağlıymış. Emerutus profesörlük belirli birimlerde halen devam ediyormuş. O da bölümün talebi ve kişinin üstün bilimsel başarısına bağlıymış.
İtalya’daki Ekonomik Kriz Üniversitelerin Verimliliğini Sınırlıyor
Hemen herkesin en büyük şikâyeti son ekonomik krizin etkisi ile üniversite bütçelerinin düştüğünü, asistan, teknik eleman ve akademik kadrolara yeni eleman alamamaktan şikâyetçiler. Kriz o kadar büyükmüş ki, emekli olan hocanın yerine yeni eleman alamamaktalarmış. İtalyan araştırma kuruluşu bütçeleri sınırlanmış ve araştırıcılar istedikleri gibi projelerine bütçe alamadıklarını belirtiyorlar.
Özet olarak İtalya’da üniversiteler dünyadan kopmamak için akademik başarıyı önemsiyor. Etki faktörü yüksek dergilerde yayın yapmayı önemsiyorlar. Nitelik her zaman önemseniyor. Doktora eğitimini araştırmanın motoru görüyorlar. Özek kurumlar olmanın farkında ve korunmasının altını özellikle çiziyorlar.
NOT: Sayın Prof. Sancar’ın Bilim Tecrübesinden Yararlanmasını Bilirsek Türkiye Bilim Yaşamına Olumlu Katkı Sunabilir
Ülkemiz biliminin yüzünü güldüren Nobel Kimya sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar’ı yeninden candan kutlarız. Bu arada Sayın Sancar’ın Türkiye’ye gelecek olması ve Cumhurbaşkanlığı makamında Sayın Cumhurbaşkanı tarafından kabulü edilecek olması çok önemli. Sayın Sancar’ın aldığı Nobel Kimya ödülünün anlamı ülkemizde eğitim ve üniversitenin nasıl olması konusunda ciddi bir mesajdır. Sayın Sancar’ın ilk, orta ve üniversite eğitimini Türkiye’de tamamalarmış olması mesajın özünü oluşturuyor. Mesaj kişiye eşitlikçi eğitim ortamda olanak sağlanırsa Nobel’e giden yol mümkündür. Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilecek Prof. Sancar’ın bilimsel birikimi ve ülkemiz için önereceği önerilerine dört elle sarılmamız gerekir. Sayın Sancar’ı onure etmek, önemli bir üniversitemizde bir konferans verdirilmesi, kimya konusunda bir üniversitemizde fahri doktora unvanı ile onurlandırması, adına bir Enstitü’nün açılması yapılması gerekenlerden bazılarıdır. Ancak asıl önemlisi para pul, makam mevki düşkünlüğü olmayan ve bilim aşkı ile geceli gündüzlü çalışan Sayın Sancar’ın Türkiye’de bilim ve üniversite ortamı yaratmak için vereceği mesaj ve önerilerini dikkate almamız önemlidir.
Umarım ülkemiz kendi okullarında ve üniversitesinde yetiştirdiği ve Amerika’daki üniversite atmosferinin sağladığı bilimsel çalışma ortamı ile Nobelli almış olan bu tecrübeyi ve vereceği mesajları / önerilerini dikkate alır. Yoksa uzun zamandır ülkemiz üniversitelerinin içinde bulunduğu ciddi bilimsel, idari ve mail sorunların altından çıkamaz. İletişim ve biyoloji teknolojileri çağını kaçırışa bir daha yakalama şansı olmayabilir.
İlgili yazılar:
Öğretmenler Gününde Eğitim Politikamızı Düşünmek
Laboratuvarda Neden Akreditasyon?