Kemal Sunal, güldürürken düşündüren; toplumun yozlaşmışlıklarının altına dinamit koyabilen bir sanatçıydı…
Sigarasını Zippo ile yakan ile ocakta yakan arasında bir meseledir bu. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki: mizah “elit işi” değildir. Bunun böyle olmadığını Eski Komedyanın “halk için yapıldığı, konusunu hayattan ve günlük olaylardan aldığı, kişilerinin genellikle halktan kişiler olduğu, üslupta yükseklik, ciddiyet ve soyluluk aranmadığı, güldürmenin yanında düşündürme amacı da taşıdığı” özelliklerini bilen herkes bilir.
Entelektüel kibirden midir yoksa toplumsal soyutlanmadan mıdır bilinmez, bizdeki elitist kesimin, her güzel şeyi sahiplendiği gibi, mizahı da sahiplenme telaşına girdiği aşikardır. Kendilerinin sanatlarına, uğraşlarına, ürettiklerine sonsuz bir saygı bekleyen soylularımız, çeyrek asır boyunca kendi toplumunun çarpıklıklarını ve hezeyanlarını, anlatılabilecek en güzel şekilde anlatan Kemal Sunal gibi bir sanatçıya “Zavallı” tanımını kullanarak ciddi bir saygısızlık göstermiştir.
Kemal Sunal filmlerini izleyen kesime bakıldığında sınıfsal olarak ciddi bir ayrımın olmadığını görürüz. İşçisi de güler, patronu da; ilkokul mezunu da güler, üniversite mezunu da; sigarasını Zippo’yla yakanı da güler, kaynayan çay suyunun altındaki ocaktan yakanı da… Ama burada ince bir nüans var: Kemal Sunal filmleri sadece güldürü unsuru barındırmayan, güldürürken de düşündüren, toplumun yozlaşmışlıklarının altına dinamit koyan filmlerdir. 7’den 70’e, hatta olsaydı 170’e kadar her yaş aralığındaki kitleye hitap eden Kemal Sunal’ı iyi tanısalardı, “gülme” eyleminin zengin – fakir, bilgili – cahil gibi alt gruplara ait bir kavram olmadığını bilselerdi, eminim böyle söylemler oluşmayacaktı. Belki de “çok bilme”nin de kendine ait birtakım yan etkileri vardır kim bilir?
Fakat ben eminim ki Türk Müziğini müzikten saymadığı için Viyana’ya müzik dinlemeye giden, hayatında alışveriş yapmak ve hatta ekmek almak için bile olsa dışarı çıkmamış olanlar eğer kendilerinin de varlığına inanmadıkları “entelektüel kibir”e kapılmış olmasalardı onlar da Kemal Sunal’a çok gülerdi. Hem de katıla katıla…
Şirinler kasabasının somurtkanı
Belçikalı çizer Pielle Culliford’un yarattığı Şirinler çizgi filmini bilmeyenimiz yoktur. Geçenlerde denk geldim ve izlemeye başladım. “Yaşımız bir çizgi filmi izlemek için oldukça büyük olabilir ama kalıcı olmayı başarabilmiş olan eserleri anlamak için de biraz yaş almamız gerekiyor” fikrine çoğumuz kapılmışızdır. Malumunuzdur: Antoine de Saint-Exupery tarafından yazılan bir Küçük Prens’i küçükken okumamızla gençlik döneminde okumamız, hatta yaşlılık döneminde okumamız bizlere eserin farklı anlamlarını anlayabilmemizi sağlar. Her neyse konunun Şirinler’le alakalı bölümüne geldiğimizde, izlerken kafamda bir şimşek çaktı. “Aslında ülke olarak bir Şirinler kasabasındayız” diye düşündüm. Her huyda her özellikte Şirinler’iz biz. Amacı sadece Gargamel’in eline düşmemek için birlik olan Şirinler…
Kasabamızın Somurtkan Şirini, Şirin Köyü’nün asosyal Şirinidir. Genellikle “…dan nefret ediyorum” tarzında cümleler kurar. Yüzünde genelde uykulu ve mutsuz bir görünüm vardır. Evet, bir yerlerden tanıdık gelmiş olabilir size. Bir de Şakacı Şirin vardır ki, diğer Şirinlerle eğlenmekten zevk alan bir Şirindir. Daima aynı hileyi kullanır: Sarı – kırmızı renklerde bir kutuyu kurbanına hediye olarak verir. Kutuyu alan Şirin, onu açtığında kutu siyah dumanlar çıkararak patlar ve Şirinin yüzünün ya da patlamanın şiddetine göre tüm vücudunun kararmasına neden olur. Evet Kemal Sunal bizim Şakacı Şirinimiz ve onun şakalarına tahammül edemeyen Somurtkan Profesör Şirinimiz var ki aslında ona kızmamamız gerekiyor. Niçin diye soracak olursanız: “O da bizim bir parçamız, o da bizim köyümüzün bir sakinidir. Birinin somurtkan Şirine çıkıp:
“Biz seni dışlamıyoruz, aksine çok seviyoruz ve seninle birlikte bu Şirinler kasabasının bir anlamı var fakat sen de bu nefretle bir yere varamazsın!” dese güzel olmaz mıydı diye düşünüyorum ve oradan Hayalci Şirin çıkarak:
“Benim de tek hayalim o!” diyor, diğer hayallerini çöpe atarak…
Zira bu köyün sakinleri birbirine düşman olmamalı, tek düşmanımız Gargamel’dir…
Nesillerin güldürüsü Kemal Sunal
Bir adam düşünün ki, dedeniz o adama gülmüş olsun, babanız o adamın filmleriyle en güzel anlarını geçirmiş olsun ve siz de aynı adamın filmleriyle eğlenmiş olun. Şimdi soruyorum size: O adamı çocuklarımıza kötü tanıtmak, sanatsal ahlaka göre “etik” midir? Ki Kemal Sunal, o çok muhteşem kültür-sanat düzeyine sahip olan, müzik dinlemek için bile gittiğiniz Avrupa’da doğmuş olsaydı, yine aynı “Zavallı” kelimesini kullanır mıydık diye de kendimize bir sormamız gerekiyor? Cevabı da hemen vereyim isterseniz: Kullanmazdık. Modern çağın Charlie Chaplin’i önünde saygı ile eğilirdik. Çünkü “onlardan” değilse “zavallı”larımız pek de sahiplenmeyi sevmeyiz biz…
Benim yalnız ve güzel cahilliğim
Evet belki de kabul etmek gerekiyor ki “kutuplaşmadan yakınıp, kutuplaşmak için gerekli malzemeyi veren biz “cahiller”iz. Ölümsüz olana karşı içten içe kin besleyenler de bizleriz. Halk kelimesinden nefret edip “Niçin halk oyunları adam gibi değil?” diye soran gazeteciye “Hoşuma gitmiyor” kadar açıklayıcı ve mantıklı cevapları veren de bizleriz.
Kemal Sunal’ın şahsı ile “Şaban” karakterini birbirinden ayıramayacak kadar cahil olanlar da bizleriz. Hatta filmlerinin konuları: “Ağalık düzeni, zamlar, insanları dolandıran kişiler, geçim sıkıntısı, işsizlik, göç ve töre gibi konular olan bir adamı halka anlattığı bu konuları “halkın dili” ile anlattığı için “zavallı” ilan edecek kadar da cahiliz.
Ve cahilliğimizin esin kaynağı olan bu güzel adamın, “Beni kimse araştırmayacak galiba, ben yapayım” diyerek, 1998 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü’nü bitiren 22707295001 numaralı 51 yaşındaki öğrenci (2) Kemal Sunal’ın hazırladığı “Televizyon ve Sinema’da Kemal Sunal Güldürüsü” isimli tezden (3) ilginizi çekebilecek ve sorularınıza cevap bulabileceğiniz bazı bölümleri sizlere sunuyorum.
Kaynaklar:
(1) Radikal
(2) NTV arşivi
(3) TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü Yüksek Lisans Tezi,Ali Kemal Sunal, İstanbul-1998, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Akademisi Radyo Sinema Ve Televizyon Anabilim Dalı,Radyo-Televizyon Dalı