İnsanlar bazen çivisi çıkmış “Kapitalizm” ve “Tüketim Çılgınlığı”na tepki olarak hayat tarzlarını değiştirebiliyor. Bireysel yaşamaktansa alışılagelmiş bazı ritüelleri reddederek toplu halde daha mutlu ve huzurlu olunacağını ispatlayan oluşumlar var artık dünyada.
Almanya’nın Kassel şehrinde 1986 yılında kurulan ve Almanya’da şu an faal olan en eski ve en kalabalık Komün Evi Niederkaufungen Kommune’de yaşayan 80 kişilik topluluk gibi…
Komün yaşam örnekleri
Türkiye’de de yakın zamanlarda bazı komün yaşam denemeleri oldu, hatta bu konu hakkında çok başarılı bir film de çekildi (Entel Köy Efe Köy’e Karşı – Yüksel Aksu, 2011). Şu an Türkiye’de anti-kapitalist ve çevre dostu Komün Hayat geleneklerini uygulayabilen en ciddi oluşum; 2007’de bir “ekolojik kamp” olarak kurulan İmece Evi. İmece Evi sakinleri İzmir’in Menemen ilçesindeki Dumanlıdağ‘da doğal ve etik tarım yaparak, her şeyi mümkün mertebe az tüketerek sağlıklı bir hayat yaşıyor. Burada ayrıca ülkemizdeki tüketim ve yaşama alışkanlıklarını değiştirebilecek çalışmalar da yapıyor.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da da birçok toplu yaşam alanları kurulmaya başladı. Fakat bugünkü anarşist, yani kanıksanmış toplum ve devlet düzenine karşı oluşturulmuş Politik Komün Yaşam Ortamları daha çok 1968 Eylemleri etkisinde oluştu. Bugün Almanya’daki Politik Komün Evlerde yaklaşık 300 kişi yaşıyor.
Niederkaufungen Komün Evi
Cep telefonu ve kablosuz internet kullanılmıyor
Almanya’nın tam ortasındaki Kassel şehrine 8 km uzaklıktaki Kaufungen kasabasında 1986 yılında kurulan Niederkaufungen Kommune bir kaç bina, bahçeler ve avlulardan oluşan bir kompleks. Ekolojik ilkeleri benimsemiş topluluk, mümkün mertebe doğaya hiç zarar vermeyen alternatif enerji kaynakları kullanıyor. Bu arada; Komün Ev içerisinde üretilen enerji, tükettiklerinden daha fazla. Yayılan ışın ve manyetik dalgaların olası zararlarına katlanmak istemeyenler sebebiyle bu komünün ortak alanlarında cep telefonları ve kablosuz internet kullanılmıyor. Komün evde yaşayan 20 çocuktan öncelikle kendi anne-babaları sorumlu, fakat anne babaların yükünü azaltmak için komündeki çocuksuz diğer yetişkinler de çocuklarla vakit geçirmek zorunda.
4-5 kişi hariç herkes Komün içindeki iş yeri ve atölyelerde çalışıyor ama kimse maaş almıyor. Dışarıda çalışanlar ise maaşlarını doğrudan ortak kasaya koyuyor. Bütçeye katkı sağlayan herkes eşit koşullarda kasaya erişim hakkına sahip olduğundan, maddiyata dayalı bir baskı aracı oluşmuyor.
Burada her üyenin kasadan aylık kullandığı para ayda ortalama 900 Avro civarında. Ortak harcamalarının en büyük kalemini beslenme masrafları (7700 Avro) oluşturuyor. Bunun sebebi alınan yiyeceklerin ekolojik ve etik üretim olmasına ve üretenin hakkı olan parayı kazanmasına aşırı önem verilmesi. Bu arada bu 80 kişinin harcadığı aylık para, toplamda kasaya giren paradan daha az.
Kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin, cinsler arası eşitsizliğin, toplumsal hiyerarşilerin ve doğa sömürüsünün olmadığı Niederkaufungen Komün Evi’nde alışılmışın dışında bir hayat yaşayan Steffi Welke Almanya’da politik bir Komün Ev’de yaşamanın nasıl olduğunu anlatıyor:
Röportaj | Steffi Welke
Bize biraz kendini anlatır mısın, Steffi?
48 yaşındayım. Şu an 20 yaşında olan kızım ve 18 yaşındaki oğlum ile on yıl önce Niederkaufungen Komünü’ne yerleştik. Kızım aslında 2 yıldır yurtdışında ama geri geldiğinde gene burada yaşamak istiyor.
Anne olmadan önce çocuklar ve gençlerle çalışıyordum. Hatta ablalık yaptığım gruplardan biri Türkiye’den Kürt kızlardan oluşuyordu. Kendi çocuklarım olduktan sonra Sosyal Hizmet eğitimi aldım ve ondan beri Sosyal Hizmetler Danışmanı olarak çalışıyorum. Kassel’daki okullara danışmanlık veriyorum.
Gençliğimden beri politik olarak oldukça aktifimdir. Politik bir çok yürüyüş ve organizasyona katılırdık, boş evleri işgal edip yaşam alanlarına dönüştürürdük (squatting). Ama benim için önemli olan aslında bu fikirleri tartışmak değil hayata geçirmekti. O zamanlarda da bir ara bir apartman dairesinde komün olarak yaşadım. Beraber yemek yapıp yiyorduk, işten eve geldiğimde ev arkadaşlarımla günlük olayları konuşuyorduk. Hatta küçük bir tamirhanemiz vardı, bozuk arabaları tamir ediyorduk.
“Bu yaşam tarzından öğrendiğim; insanlar birbirine destek olarak ve paylaşarak yaptığı işten daha çok fayda sağlayabilir.”
Buraya yerleşmeniz nasıl oldu?
Gençlikten yetişkinliğe geçip, normal hayata atıldığımda insan ilişkilerinin çirkin taraflarını görmeye başladım. Kavgalar, bozulan arkadaşlıklar vs… Okul bitti, meslek sahibi oldum, çalışmaya başladım ve aile kurdum. Ama hep birşeyler eksikti ya da azdı. Beraber yaşadığım adamla kavgalar başladı, ilişkimiz yürümedi ve ayrıldık. Sonuçta iki çocuğumla tekbaşıma kaldım. Bütün gün çalışıp eve geliyor, akşamları da çocuklarımla ilgileniyordum. Politikaya ya da herhangi başka bir faaliyete ayıracak zamanım kalmamıştı. Bu hayat tarzı tabii ki hoşuma gitmiyordu. Başka nasıl yaşayabiliriz diye düşünüp araştırmaya başladım ve bu Komün Ev’i buldum. O zamana kadar Frankfurt yakınlarında yaşıyordum.
Burada bir Eğitim Binası var. Bir süre burada kalarak komün hayat hakkında seminerlere katılıp bu hayat tarzını öğreniyorsunuz. Bu eğitime katılmak için ilk defa buraya geldiğimde kendimi anında evimde hissettim. Sanki burası hep olmam gereken yermiş gibi geldi bana.
Neden öyle hissentin sence? Burasının ne özelliği var?
Bir kere burada yaşayan insanlar bir çok konuda aynı fikirlere sahip. Mesela Frankfurt tarafında yaşarken çocukları parka götürdüğümde, onlar oyun oynarken ben gazete okurdum. Parktaki diğer kadınların konuştuğu şeyler ise: o kadın öbürüne ne demiş, kocaları nasıl onları üzmüş, çocuğu neler yapmış, akşam ne yemek yapmalı vs. idi. Bunlar bana tuhaf gelirdi. İlgimi çekmeyen konulardan oluşan çok küçük bir dünya gibi.
“Ben hep ekolojik yaşamaya, az et yemeye, doğaya daha az zarar vermeye ve daha az tüketmeye çalışıyordum. O kadınların konuştukları şeyler onlar için gayet olasıydı ve benim düşündüklerim pek umurlarında değildi. Bu ortamda kendimi bir yabancı gibi hissediyordum.”
Burası çok daha farklı bir ortam tabii ki. Burada çok yüksek bir ekolojik yaşam standardımız var. Çocuk eğitimi ve politik konular hakkında çoğumuzun görüşleri benzer ve tüm bunlar bana kendimi iyi hissettiriyor. Burada herşeyi paylaşıyoruz, bu da güzel bir duygu.
Mesela burada 80 kişi yaşıyoruz, ayrıca komünümüzün dışındakilere de hizmet veren bir çocuk yuvası, yaşlı bakım evi ve seminer binası var. Ve tüm bunların çamaşır ihtiyacını 3 adet çamaşır makinesi karşılıyor. Kimsenin kendine ait bir arabası yok, arabalar ortak kullanılıyor. Buraya gelmeden oturduğum binada 5 kişi yaşıyordu ve evin önünde 4 tane araba dururdu.
“İnsan paylaştığı zaman daha az tüketiyor ve asıl anlamlı olan da bu!”
Komün yaşamda sosyal eşitlik
Herkesin kendine ait bir odası var mı burada? Günlük işler nasıl yapılıyor?
Çiftlerin, arkadaşların ya da ailelerin genelde yatak odası olarak kullandığı farklı boylarda bir sürü daire var. Her dairede küçük bir de mutfak var. Yemekhanemizde ortak yediğimiz üç öğün yemek hazırlanıyor. Küçük bir endüstriyel mutfağımız var. Yemek pişirmek, bulaşık, temizlik gibi işler kadın erkek herkes tarafından sırayla yapılıyor.
Bir Komün evde yaşamanın avantajları ve dezavantajları neler sence?
Benim için en büyük avantajı burada konuşabileceğim kafa dengi bir çok insanın olması, bir sürü faaliyetin yapılması. Buraya hep ilginç ve bilgili insanlar ziyarete gelir ve bize sunumlar yapar, seminerler verir mesela. Sosyal hayat çok güzel yani. Ayrıca burada herşeyi, her yeri paylaşıyoruz. Küçük dairemiz hariç bana ait birşey yok, ama sonuçta koskocaman bir evim var. Eskiden küçük bir apartman dairesinde yaşıyordum. Burası şimdi saray gibi geliyor bana. Bir sürü taze sebze yetiştiriliyor burada. Tamir atölyelerimiz, medya ya da spor odalarımız, kocaman bir kütüphanemiz, boy boy arabalarımız var.
“Bunlar bana ait değil; hiçbirine “benim” diyemem. Ama gene de tüm bunlara sahibim ben.”
Karar mekanizması nasıl işliyor?
Peki dezavantajı yok mu bu hayatın?
Burada kararlar konsensus şeklinde alınıyor. Yani çoğunluğun istediği şey değil, herkesin kabul ettiği şey uygulanıyor ve bu da çok uzun ve zorlu tartışmalar gerektiriyor. Yani kim kabul ediyor kim etmiyor diye parmak kaldırmıyoruz, herkesin hemfikir olduğu kuralı bulana kadar tartışıyoruz.
Oldukça zor olmalı…
Evet, ben bazen insanların neden öyle düşündüklerini anlayamıyorum mesela. Ya da onlar için çok önemli olan bir şey benim için önemsiz olabiliyor. Bazı tartışmalar oldukça uzayabiliyor, hatta hiç bitmediği de oluyor.
Hep yeni kurallar mı oluşuyor. Sabit bir tüzük yok mu?
En baştan beri geçerli olan sabit kurallarımız var ama zamanla yenilerinin de oluşması gerekiyor. Mesela burada ortak bir bütçemiz var. Bu paranın nasıl kullanılacağını, yüklü bir miktar almak isteyenin talebinin onaylanmasını hep birlikte konuşmalıyız.
Herkes Komün’e katıldığında tüm mal varlığını buraya bağışlıyor ve burada yaşarken kazandığı tüm parayı da ortak kasaya koyuyor. İhtiyacı olduğunda da kasadan gerekli parayı alıyor. Genelde para harcamak yerine elimizdekileri paylaşıyoruz, olan olmayana veriyor. Ama satın alınması gerekenler de oluyor.
Evet, büronuzu gördüm, muhasebe ofisi gibi. Duvardaki raflarda onlarca klasör var.
Evet, orası bizim merkez büromuz. Her şey orada kayıtlı. Sonuçta komün içinde bir sürü işletme var. Onların hesapları da orada tutuluyor. Herkes aldığını ya da koyduğunu oradaki kasa defterine yazıyor. Her gün giriş çıkış hesabı yapılıp, kasanın tutup tutmadığı kontrol ediliyor.
Para da hayatın bir parçası yani burada? Anti-kapitalist değilsiniz.
Kapitalizm ve para tamamen aynı şey değil zaten. Burada olabildiğince az kapitalist olmaya çalışıyoruz ama paramız var ve para kullanıyoruz. Bu evleri toplanan paralarla aldık, araba aldık, burada üretmediğimiz yiyecekleri dükkanlardan alıyoruz. Ama mümkün mertebe az para harcıyoruz. Satın aldığımız şeylerin de etik ve adaletli üretimler olmasına dikkat ediyoruz. Mesela kendi tarlamızda üretmediğimiz tarım ürünlerini CSA sistemine (Community Supported Agriculture) göre satın alıyoruz.
CSA Sistemi nedir?
Bu organik tarım için düşünülmüş, adaletli gelir sağlayan bir dayanışma sistemi. Bu sistemde tarım doğaya en az zarar verecek sistemlerle yapılıyor. Mesela makine yerine atlar kullanılıyor. Nasıl üretim yapılacağı önceden müşterilerle konuşulup karalaştırılıyor. Çiftçi üzerinde ekonomik baskı oluşmaması ve çiftçinin sabit bir geliri olabilmesi için belirlenmiş ücret ürünün hasatından önce ödeniyor. Yani çiftliğin mahsülü de üretim riski de paylaşılmış oluyor.
Buradaki iş alanları ve işletmeler hakkında da biraz bilgi verir misin?
Komün sakinlerinin çalıştığı ve yönettiği yaklaşık 15 iş yeri var burada. Küçük bir anaokulumuz var. Buradaki çocuklar orada vakit geçiriyor ve tabii çevreden de çocuklar geliyor. Bir yaşlı bakım evimiz var. Marangozhanemiz ve tarladan ya da hayvanlardan ürettiğimiz ürünlerin satıldığı bir Bio-bakkalımız mevcut. Bu bakkalda bizde üretilmeyen başka ekolojik gıdalar ve genetiği bozulmamış tohum da satılıyor. Tüm iş yerleri hem komünümüzün ihtiyacını karşılıyor hem de dışarıdan müşteriye satış yaparak komüne gelir sağlıyor.
Zukunft erFahren (geleceği tecrübe etmek/gelecek sürmek) isimli bir atölye var. Bu bir proje aslında; burada elektrikle çalışan ulaşım araçları test ediliyor. Ulaşım Bakanlığı bu proje için bize bir bütçe veriyor. Buradaki kullanımından sonra o taşıt hakkında üniversiteye rapor veriyoruz; arabanın emisyon hacmi ya da ne kadar enerji kullandığı ve araba paylaşımı sisteminin nasıl işlediğine dair. Burası ayrıca araçlarımızın tamir edildiği, ya da eski araçlardan yeni bir taşıt yapıldığı yer.
Burada bir de arkadaşımız Marek’in makine atelyesi var. Marek burada plastikten geri dönüşüm yapıyor. Kendi geliştirdiği makinelerle önce plastik atıkları ufalayıp parçalıyor, sonra onları eritip oluşan hamuru üç boyutlu yazıcısıyla başka bir plastik eşyaya dönüştürüyor. Yani plastik geri dönüşümü için tasarlanmış bir düzenek bu. Marek bu icadına patent çıkarmadı. Nasıl yapıldığı internette var, isteyen kendi yapabilir.
Bu buluşun patenti yok yani?
Hayır Marek patent almadı. İsteyen makineyi kendi yapabilir ya da Marek’e yaptırtabilir. Yani bu icat para kazanmak isteyen büyük firmaların ilgisini çekmeyecektir. Bu makineye ihtiyacı olan herkes, özellikle Afrika gibi uzak ülkelerde yaşayanlar, kendileri imal edip kullanabilirler.
Peki burada yaşayan insanların yaş grupları nedir?
Şu an en küçüğümüz 4, en yaşlımız 68 yaşında. Burayı kuran ve 30 yıldır burada yaşayan 60’lı yaşlarda bir çok arkadaşımız var. Yetişkinlerin çoğu orta yaş civarında. Burada doğan çocuklar var. Bir süre burada yaşayıp ayrılanlar oldu. Sonra ayrılanların bazıları geri döndü.
Çocuk yuvası girişi
Burada çocuk ya da ebeveyn olmak nasıl. Çocuklar devlet okullarına gidiyorlar. Okulda kendilerini faklı hissediyorlar mı?
Her çocuk farklı oluyor. Biz buraya geldiğimizde benim çocuklarım neredeyse ergenlik çağındaydılar. Yaşadığımız yer Kaufungen kasabası, şehir dışında küçük bir yerleşim merkezi ve burada güzel bir toplumsal düzen var. Çocukların komün dışında bir çok arkadaşı var.
Tabii çocukların da burada beğendiği beğenmediği şeyler olabiliyor, ama genelde önemli bir sorunumuz yok. Yaklaşık 10 yaşından sonra çocuklar da günlük işleri paylaşmak zorunda burada ve bu her çocuğun hoşuna gitmeyebiliyor. Bir de buradaki çocuklar için her yaz ortak bir tatil düzenlenir. Bu geziye yetişkin olarak anne babaları değil diğer komün sakinleri eşlik eder.
Çocukların okuldaki diğer arkadaşları onların buradaki hayatını merak ediyorlardır.
Evet ama bizim komün burada, hatta şehirde tanınıyor ve etrafımızda çoktan bu şekilde kabullenilmiş durumdayız. Dışarıdaki çocuklar için burası ilginç bir yer; çünkü burada çok daha fazla alan ve olanak var.
Burası Almanya’nın ilk büyük komün evlerinden. Etrafta başka benzer yaşam alanları var mı?
Evet, en eskisi burası ama sonradan bir çok başka komün ev kuruldu, muhtemelen buradan esinlenildi. Kassel çevresinde 4-5 tane daha var ama onlar genelde 20 kişi civarında. Bir de komün evlerin türleri var. Dinsel ya da politik olarak ayrılıyor genelde. Biz politik bir komünüz ve tüm Almanya’da ortak bir internet sitesi aracılığıyla birbirleriyle iletişimde olan 30 kadar politik komün var.
Politik Komün nasıl oluyor?
5 tane temel prensibimiz var. Birincisi politik görüşümüzün sol olması. Bir partiye bağlı değiliz ama fikirlerimiz sol görüşlere dayanıyor. Misal hepimiz özerkliği (otonomi), feminizmi, ekolojik yaşamı ve yeşil politikaları destekleriz. Bazılarımız anarşisttir, oy kullanmaz. Kasabada bir Yeşil-Sol (Grüne-Linke) politik grubu var ve ben onlara üyeyim.
Diğer prensipler neler?
Paranın ortak kullanılması, konsensüs olarak karar alınması, kolektif olarak çalışmamız yani hiyerarşi ya da bir liderin olmaması, kadın erkek eşitliği ve ekolojik şartlarda yaşamak.
Politik Komün olarak politik faaliyetleriniz var mı?
Tabii. Çoğumuzun zaten nükleer enerji karşıtı derneklerde geçmişi var. GDO ve tohumların kısırlaştırılmasına karşı faaliyetlerimiz var. Bir çok yeni tarım politikası küçük çiftçinin emeğini sömürmek ya da işini zorlaştırmak üzere tasarlanıyor.
Neden Komün olarak yaşar insanlar. Felsefeleri nedir?
Biz kendimizi aslında bir “sosyal deney” olarak görüyoruz. Burada yaşayarak bir toplumun nasıl sağlıklı ve mutlu olabileceğini ya da nasıl daha iyi ve etik olabileceğini deneyimliyoruz. Anlaşmazlıklara karşın nasıl dayanışma içerisinde olabiliriz, mesela? Şiddetsiz iletişim (NVC), meditasyon ve kendini anlama çalışmaları yapıyoruz. 10 yıldır her hafta buluşarak konuşma terapisi yapan bir erkek grubu var. Profesyonel bir terapist yok, yöneten birisi de yok. Kendi arasında organize olan ve konuşup paylaşarak kendini geliştirmeyi amaçlayan bir grup bu.
Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?
Biz burada güzel ve insanca yaşamanın nasıl olabileceğini araştırıyoruz. Doğayı ve iklimi korumak istiyoruz. Her şeyden önemlisi dünya barışına katkıda bulunmak istiyoruz. Bunun için yapılması gereken ise; tüketimi en aza indirmektir, özellikle fosil enerji tüketimini. Yeryüzü petrol yüzünden çıkan savaşlarla dolu!
Başka türlü bir yaşam mümkün mü?
Kimsenin hakkını yemeden, doğaya zarar vermeden yaşanılan, cinsiyet ayrımcılığının esamesi okunmayan, rekabetin, hırsın ve şiddetin olmadığı yeni toplulukların kurulduğunu düşünelim. Stres atmak için alış veriş yapmaya koşmayan, ne yemeği ne emeği israf eden dingin ve mutlu insanların çoğaldığını. Nasıl olurdu?
NOT: Yazının hazırlanmasındaki katkılarından ötürü Niederkaufungen Kommune sakinlerinden Hans Weisbrock’a teşekkür ederiz.