The Secret içindeki yanlış ve kişilerin inanç sistemlerini yıkmayı planlayan düşüncelerden biri bizleri tanrılaştırmasıdır. Bu geçmişten bu yana, ruh – yaratım – insan – evren – arasındaki gerçekçi bağlantıları bilmemenin acizliğinde olan insanlar için ferahlatıcı bir ifadedir.
Geçmişten bugüne, farkındalık arayan insanlığa bakış
The Secret kitabının çok satılmasında, yazılı ve görsel basın kullanıldı. İyi bir reklam, çok öncesinden Ne Biliyoruz Ki adlı filmin de tutması ve akabinde “The Secret” tanıtımlı videolar internette yayınlanmaya başlanması ile “plan” devreye girmiş oldu.
İnsanlık, dini bilgilerin içindeki sembol anlatımların ardındaki evrenin ve bunun zihin – beden – ruh arasındaki etkileşimi bilmekten yoksun olduğu için, kendilerine gerçeği bildiklerini ifade eden öğretilerin içine – hatta bu dini kültüre aykırı olsa dahi – sorgusuzca atmış durumdalar.
İnsanlık uzun zamandır, kendini ruhsal açıdan önemli hissetmedi. İçindeki yaşadığı bedeninin biyolojik işleyişine dair bile bir kontrole sahip değildi. Ve insan, gerçekte acizliği ile boğuşuyordu.
Şifa ve bilgelik, farkındalık dağıttığını iddia eden gruplar ve bu amaçla medyumlar aracılığı ile yazılmış kitaplar, her seferinde isimleri değişerek ama aynı amaca hizmet eden bir işleyiş ile empoze edilmekteydi. Bir gruba dahil edildiğinde kendini özel ve arınmış hisseden, kurtuluşu arayan insanlar, empozeler doğrultusunda kendilerini birer tanrı ilan ettiler. Şifacı olmaya dair bir etiket kimliğine sahip olmak isteyen insanlar, dolar bazındaki eğitimlere katıldılar. Her eğitim kısmen, enerji bedeni ve evrensel enerji ile bilinç arasındaki bağı anlatmasına karşın, eğitimlerin isimleri farklı farklı sunuluyordu.
Secret Planı devredeydi
Şifa hakkında kendilerini gerçekte geliştirmiş, yurt dışında eğitimler almış insanlar, Türkiye’de niyet enerjisinin bilinmesine yardımcı “sırları “anlatan bu tarz kitabı sevgi ve şükranla sorgusuzca kucakladılar. Çünkü yaptıkları iş, ilk defa bu kitap aracılığı ile en uzun reklamını yapmıştı, parapiskoloji ile ilgilenen ilgilenmeyen binlerce kişi bu kitaba koşuyordu ve artık açık zihinler! tarafından kabul edilmekteydi.
Enerji düzeyinde şifa vermek olasıdır. Çünkü bizler sadece fiziksel bedene sahip mekanizmalar değiliz. Bizler evrensel enerji ile bağlantılı olan enerji bedenlerine de sahibiz. Bir hastalık fiziksel ve enerjisel düzeyde vuku bulduğunda, enerji düzeyinde yapılan düzeltmeler ve iyileştirmeler bağlantılı olduğu fiziksel bedenin işleyişine de yansımaktadır. Yanlış olarak gördüğüm nokta, The Secret tarzı kitapların enerji sistemi kısmen anlatsa da içinde hatalı inanışların da var olduğudur.
İnsanlığı doğru bilgiler ile başlayıp sonucu saptıran bilgiler ile kişilerin din ve Tanrı inançları karmaşaya uğratılacaktı.
Kuantuma bakış
Ve Kuantumu kullandılar…
Kuantum Fiziğinin işleyişi, şu yaşadığımız fiziksel dünyanın sebep sonuç – mantık ilişkisinden tamamen farklıdır. Kuralları insanı anlamaya zorlayan, anladıkça şaşkına uğratan bir sistem içinde işler.
Örneğin; madde aleminin derinlerini inceleyen kuantum fiziğindeki bilgilere göre;
Her şey bir enerjidir ve bizim cansız dediğimiz hatta yok dediğimiz her şey, gerçekte sırf onu düşündüğümüz ve bir enerji yüklemesi yaptığımız için yine bir enerjiye sahiptir ve vardır. Üstelik bu enerjiler o kadar iç içedir ki her şey ayrı birer kalıp enerji değil de gözlemciyi de içine alan tek bir enerji bütünüdür.
Yani etrafa baktığınızda parça parça ve birbirinden ayrı duran kanepenizi halınızı kitabınızı görürsünüz. Oysaki kuantum fiziği bilimine göre, kanepe, halı ve kitabınız farklı frekanslarda titreşen ve birbirinin içine girmiş tek bir enerji bütünü gibi gözüken canlı bir bilince – enerjiye sahiptir. Üstelik madde olarak görmediğimiz, düşüncelerimiz de, kendine ait frekansa sahip birer dalga boyudur – bir enerjidir.
Yani kuantum fiziği, birbirinden ayrı algıladığımız tüm maddeleri; canlı sürekli titreşen ve ritmik kalıplara sahip, karşılıklı etkileşim değişim dönüşüm hareketinde bulunan bir enerji paketi olarak değerlendirir.
Ve gelelim yine çok ilginç bir noktaya;
Ve bu kuantlar aynı anda – taki gözlemci tarafından izleninceye kadar – olasılık dalgalarıdırlar. Ve kuantlar aynı anda her yerde olabilir. Bunu makroya uyarlarsak örneğin, sizin kanepenizin en alt düzeyindeki kuantlar, aynı anda Çin’ de olabilir. Dalga olarak her yerde bulunma ihtimalini taşıyan bu kuantlar, ancak siz onu gözlemlemeye kalktığınızda dalganın çökmesi ile parça haline gelir. Ne kadar mantıksız ve akıl dışı değil mi? Ama mikro düzeyde, düzen akıl almaz şekilde işliyor. Ve bizim beynimiz milyonlarca yıldır makro düzeyin yasalarına göre biçimlenmiş.
Her neyse, burada Secret’ ta anlatılan Kuantum’un, aşinalık olsun diye işleyiş sisteminden küçük bir parçayı, kendi algılayış kapasiteme oranla anlatmak istedim.
Kuantum Fiziğinde, ancak gözlemci kuantum alanına baktığında dalgaların çökmesi ve parça haline dönüşmesi, yani bu bilinmez etki bizlere zihnimizin enerji düzeyinde, yaşamın işleyişine etki etme ihtimalimiz olduğuna inanmamızı isteyen gizli ve daha çok bağlantılarının da araştırılması gereken bir sır gerçekten.
1400 Yıl öncesindeki sırra bakış
Ve eğer araştırılırsa ya da şöyle diyeyim bizim şu farkındalık sahibi ışık işçilerimiz dışarıdan gelen her sırlı bilgiye balıklama atlamayıp, işleyişinden bihaber olduğu dinine, kültürüne bir bakmayı bir araştırmayı bilse, DUA‘nın işleyiş sisteminde de bu sırrın var olduğunu bilecek.
Ve 21 inci yüzyılda, bize, eksiklikleri ve yanlışları ile empoze edilmeye çalışılan bu sırlı bilgilerin, gerçekte yüzyıllar önce
- Bana dua edin icabet edeyim – ayet
- Dua mümin silahıdır – hadis
- Kaderi ancak dua değiştirir – hadis
- Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz – ayet
Ayet ve hadislerinde de bu sırra dikkat çekilmiş olunduğunu fark edecek.
Bu hadisler ve ayetlerin ışığında, insanın dua gücünün, – niyet gücünün, kader açısından bakarsak olması planlanan durumlara etki edebileceğini hatta değiştirebileceği vurgulanıyor. Vermek istemeseydi istemek vermezdi hadisi ile de, duanın, yaratıcının bize verdiği bir güç olduğunu görüyoruz.
Burada, fiziksel ve ruhsal gereklilikleri yaptıktan sonra en iyisini bizim adımıza bilir gerçeği ile sonucu yaratıcıya bırakırız. Ve biliriz ki Ancak Yaratıcının izni dahilinde bir şeylere sahip olabiliriz.
The Secret’ teki hata; tüm sırrı, sadece bizim düşünce çekimine bağlaması ve kendimizin birer küçük tanrı olduğumuzu projekte etmesidir.
Velhasıl, The Secret kuantum gerçekliğini kullanarak, akıllıca bir giriş yapmış.
Ancak ilerleyen bölümlerde, kısa bilimsel veriler ile planın işleyişine uygun olan inanç sistemimizi yıkmaya çalışan yoğun tekrarlamalar ile karşılaşıyoruz.
The Secret’ten seçmeler
“Tüm yaşantınız çekim yasası tarafından şekillendirilirken bu her şeye muktedir yasa, düşünceleriniz aracığıyla işliyor… Yaratım sisteminin bir bütün olarak dayandırılabileceği en büyük ve en mutlak yasa…
Düşüncelerinizle sadece kendi hayatınızı yaratmakla kalmayacak, onlar aracılığıyla dünyanın yaratımına da güçlü biçimde katkıda bulunacaksınız.
Siz evrendeki en güçlü mıknatıssınız. İçinizde barındırdığınız manyetik güç yeryüzündeki her şeyden daha güçlü. Bu akıl sır ermez çekim gücünü yayan ise yine sizin düşünceleriniz.
İnsan kendi evrenini kendisi yaratır.”
Secret ile empoze edilmeye çalışılan fikirler
Şimdi burada, yaşadığımız her şeyi düşüncelerimize bağlayan bir bakıma, ‘kader yoktur’u empoze eden ve asıl kader sizin düşüncelerinizdir’i sunan bir yaklaşım var.
Hata 1: Kader yoktur
İslam bilgilerine göre kader vardır ve kadere dualarımız etki eder ve dualarımızın olacak bir durumu değiştirebilme gücü vardır – ki değişse dahi bu değişim olasılık olarak yine kader bilincinin içinde mevcuttur.
Kişiler kader bilinci sınırları içinde özgür seçimlere ve kader bilinci içindeki ama kendi dışındaki etkilere de maruz kalan bir yaşam sürerler. Örneğin; istediğiniz kadar ‘kader yok’ ya da ‘kaderi ben yaratırım’ deyin. Sizin anne karnınızdaki 40’ıncı gün ve doğum anınızdaki gezegenlerin enerji bedeninize etkisine maruz kaldınız.
Kişiliğiniz ve olası düşünce süreçleriniz bile, gezegenlerin sizdeki açılımındaki etkiler altında. Sizden önceki atalarınızın genetik özelliklerinin karışımını taşıyorsunuz ve yaşadığınız ortamın ortak bilincinden etkileniyorsunuz.
Aldığınız eğitim, var olan zeka potansiyeline etki ediyor.
Ve insan olarak, sınırlar ile de yaratıldık. Ayrıca doğum zamanınız haricinde, şu anki yaşamınızda da yükselen burcunuz ve ay burcunuzun, yanı gezegenlerinin şuandaki hareketlerinin size özgü açılımları ile yaşamınızda olası etkileri altındasınız. Üstelik yaşadığınız şehrin, dünyanın manyetik alanından çeşitli derecelerde etkileniyor. Ve yaşadığınız yerdeki elektronik aletlerin elektromanyetik dalgalarından etkileniyorsunuz. Hatta siz kendi biyolojik saat ritminizden bile etkileniyorsunuz. Yediğiniz besinlerin ve içindeki katkı maddelerin de etkisi altındasınız. Tabi daha işin içine medyayı katmadım ve fiziksel düzeyde değil de enerjisel düzeydeki etkilerin bir kısmını kattım.
Yani demek istediğim; insan olarak bizler, kaderimizi kendimiz yaratmıyoruz. Kaderimiz; enerjisel, fiziksel, zihinsel, kültürel, maddi, kurumsal vb birimlerin etkileri altındaki sınırlardan geriye kalan seçim olasılıklarından birini seçmek ve sizin de diğerleri tarafından seçilmeniz yönündeki olası seçilmişler olarak yaşamımızı sürdürmeyi kapsıyor.
Dolayısıyla kısmi bir yanılma içinde, yaşamımızdaki seçimleri kendimiz seçiyoruz gibi algılasak da bunlar; en başlangıçtaki düzeyde etki altındaki seçimlerimiz, çoktan seçmelilerimiz ve diğerleri tarafından seçilmişliklerimizdir.
Olasılık dalgaları
Bu etkiler, olasılık dalgalarıdır.
Yani örneğin gezegenlerden gelen anlam yüklü ışınlar, sizin yaşamınızda o anlamın vuku bulma ihtimalini arttırıcı yöndedir.
Ancak bu, o anlam yüklü dalganın kesinlikle sizde etkisini açığa çıkaracağı anlamına gelmez.
Bu etki ihtimali yoğun olan bir olasılık dalgasıdır.
Dolayısıyla biz etkiler alanında yaşıyoruz ve kaderimiz, diğer kaderler ile çok yönlü bağlantılara sahip.
Lafı fazla uzatmadan The Secret’daki ikinci hata…
Hata 2: Düşüncelerimiz ile yaratırız
Doğru olan kaderimizi kendimiz yarattığımız değil; kaderimizdeki olasılık dalgalarına istediğimiz yönde etkide bulunma ihtimalimizin olduğudur.
Bu kaderi yaratmak değil, var olan ve içinde olasılıkları canlı bulunduran bir kader sisteminin içinde, dua ile başlangıcın, gidişatın ve sonucun değişmesi adına etkide bulunabileceğimizdir.
Düşünce niyeti ile yoğunlukla düşlediğimiz ve zihnimizde gerçek yaptığımız bir olasılığın enerji kalıbından fiziksel düzeye indirgenmesine tezahür diyoruz.
Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken bizim yine bir yaratım yapıyor oluşumuz değildir, zaten yaratılmış potansiyelleri bir eşzamanlılık hali ile yaşamımıza alıyor oluşumuzdur.
Örneğin, aradığımız bir kitabın bir arkadaşınız tarafından size hediye edilmesi bir yaratım değildir. Kitap zaten yaratılmıştır. O zaten vardır. Onun yaratılmış hali ile sizin isteğiniz, fiziksel düzeyde birleşmiştir.
Ya da bir fikir bulduğunuzda o fikri ben yarattım diyebilirsiniz. Ama bu gerçek değildir. Her fikir yaratılma potansiyeli içinde zaten vardır, mevcuttur, sizden önce belki de bulunmuş ve işleme sokulmuştur. Sizler ve ben de dahil ancak ve ancak zaten bir potansiyel içinde var olan düşünceleri, fikirleri bulabiliriz. Bu bizim yaratımınız değil zaten var olan bir yaratımı, kendi zihnimizi almaya açtığımız için, evrensel bilinç dedikleri bir boyuttan kendimize çekmemiz ve bunun bizden söz – düşünce ya da işleyiş olarak açığa çıkmasıdır.
Dolayısıyla anlatmak istediğimi buraya kadar okuduysanız anlamışınızdır. Bizler Yaratıcı değiliz.
Düşünce ya da fiziksel düzeyde yaratılmışları, düşünce niyetinden etkilenen bir enerji sisteminin değişim dönüşüm hareketine, bir bilgi yüklemesi yapıyoruz.
Ve sizin niyetiniz bilgi olarak yüklenirken, sizin dışınızdaki milyonların niyetleri yükleniyor. Ve bizim şu anki niyetlerimiz haricinde, sistemin işleyişi hakkındaki kader denilen bir yazılım bilgisi daha var. Düşünün artık olasılıkları…
Sizin yüklediğiniz bilgi ve yüklediğiniz bilgi ile bir benzerlik taşıyan başka bir bilgi eğer ki birleşme adına ortak bir amacı var ise fiziksel düzeyde birleşiyor ve biz buradaki zamanlamaya “eşzamanlılık” diyoruz.
Ayrıca bir açıdan bakarsak, kendimize çeken yine biz değiliz. Enerji sistemi bu şekilde işliyor o yüzden. Yani benim dışımdaki olayların zincirleme bir bağlantı ile yararıma gerçekleşmesi, benim yaratımım olmuyor.
Enerji sistemi zaten, yoğunlaşan bir enerji olasılığını fiziksel düzeyde gerçek yapma zorunluluğu etkisi ile değişim – dönüşüme uğruyor.
Yani biz bu sisteme etki etmiş oluyoruz, yine yaratan olmuyoruz. Sistem bizden önce, hatta 21 inci yüzyılda bulduğumuz bu sırlı düşünceyi bilmezden önce, yoktan var olduğu an zaten bu şekilde ‘Yaratılmış’.
Tasavvuf açısından bakış
İslam dininde tek bir yaratıcı vardır. O da Allah’tır. Bizler, ondaki 99 vasfı, potansiyel olarak taşımaktayız. İnsana Allah’ın ruhundan üflenmesi buna işaret eder. Yani, insanlar yaratıcının vasıflarını insan olma sınırı içinde, fiziksel evrende elde ederler.
The Secret içindeki yanlış ve kişilerin inanç sistemlerini yıkmayı planlayan düşüncelerden biri bizleri tanrılaştırmasıdır. Bu geçmişten bu yana, ruh – yaratım – insan – evren – arasındaki gerçekçi bağlantıları bilmemenin acizliğinde olan insanlar için ferahlatıcı bir ifadedir.
Ancak, bizim kendi özümüzden çıkan tasavvufumuzda, zaten bizler ve her şey, yaratıcının birer parçası olduğumuzu anlatır.
Parçası olma açısından bakarsak, doğru anlatım: Allahın sıfatlarının ( yaratıcı sıfatının da) bizlerde, insan olma sınırı ile – beyinde o yönde bir kapasite artışı sağlayarak da – ortaya çıkabileceğidir.
Sonuç
Dolayısıyla demek istediğim; İslam bilgilerinden yoksun batı ülkelerinin dinleri ya da ataistlikleri ruhsal açlığı doyurmadığında, bunu doğu mistik bilgiler ile birleştirip ve arasına kuantumu serpiştirerek insanlığa sır reçetesi olarak satışa sunuyorlar.
İçinde düşüncelerin çıkış noktası olarak gerçek bir işleyen mekanizmadan bahsetmesi kısmen doğru olsa da bunları “kesin bir güçtür” fikri ile satmaları yanlıştır.
Ve bilgiler, çekim mekanizmasını öğreneyim diyen ancak gerçek dinsel – düşünsel öğelerden yoksun insanların, belli düşünce tarzlarında sıkıştırma ve inançlarını bozma ihtimali taşımaktadır.
O yüzden, dikkat diyorum…
İlgili yazılar
Kader DNA’nın Neresinde? 1. Bölüm
Kader DNA’nın Neresinde? 2. Bölüm
Kader mi Yaşıyoruz Kader mi Yazıyoruz?