“Korkarım ki bir gün teknoloji, insan iletişiminin ve yakınlaşmasının önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak” Albert Einstein
Televizyon, ne zaman günlük yaşamı etkiler hale geldi?
Televizyon hayatımıza girdiğinden beri ne de çok değişti beşeriyetimizde. Teknolojinin gelişimi de tuz biber oldu buna. Komşularımıza daha az gider olduk, akraba ziyaretleri kısa tutulur oldu. Beğendiğimiz dizinin 10. bölümünü kaçırmamak tüm ilişkilerimiz askıya aldık. Birine tanıdığımıza misafirliğe gittiğinizde, hasbihalin yerini, o an açık olan televizyonun izlenmesi ve izlenilen programın yorumlanması aldı. Daha çok izler, daha az konuşur olduk. Sırf televizyon yüzünden gözlük kullananların sayı arttı gizli ve sinsice.
Bir televizyon tamircisinin bana söylediklerini hiç unutmam.
Televizyonum bozulduğu için evime yakın bir televizyon tamircisine gitmiştim. Dükkânın adı; “Televizyon Doktoru”.
İçeri girdim, usta televizyona baktı ve “80 TL ye yaparım abi” dedi.
“Çok değil mi bu fiyat” deyince.
“Abi servis gelse daha çok para ister” dedi.
“Tamam, mecbur yaptıracağız yap o a zaman” deyince.
Tamirci bana dönerek;
“Abi hanımsız (eşsiz) olur, televizyonsuz olmaz” dedi.
Yani sonuç itibariyle o parayı verdim ve televizyonu yaptırdım.
Her şey reyting için
Şimdi gelelim asıl konuya.
Televizyon kanallarında özellikle gündüz kuşaklarında daha çok hanımların, lakin erkeklerin de izlediği birçok program uzun yıllardır yayınlanıyor. Bu programlar genellikle; evlilik, evliliğe odaklı arkadaşlık, moda, gelin-kaynana yarışmaları gibi programları kapsıyor. Özellikle evlilik odaklı programlarda çok yakışıklı erkekler ile çok güzel kadınları bir evde topluyorlar ve birbirlerine aşık olmaları ve sonuç itibariyle evlenmeleri için her türlü ortamı sağlıyorlar. Gencecik Türk kızlarımıza kültürümüzden uzak, saçma sapan kıyafetler giydirip, ekran karşısında maskara ediyorlar. Bu arada gerekli reytingi ve bağımlılığı sağlamak için ateşli kavgalar, türlü türlü tiyatrolar yapıyorlar. Hangi birini sayayım o kadar ilginçlikler var ki!
Yarışmaya katılan tüm yarışmacılar cast ajanslarından seçilmiş olarak yarışıyor. Ama izleyenlerin çoğu, onları sanki halk arasından seçilmiş bireylermiş gibi izliyor. Bize iş adamı diye tanıtılan kişinin aslında birçok dizide küçük rollerde oynamış bir kişi olduğu, pilates eğitmeni olarak tanıtılan kadının aslında manken olduğunu, izlediğimiz o program bittikten yıllar sonra öğreniyoruz. İşin ilginç yanı, yarışmacıların öyle enteresan meslekleri varmış ki bunların birçoğunu ilk defa duyuyoruz.
İşte bir kaçı:
– Uyku terapisti
– Tai Boksu masörü
– Aşk doktoru
– Güzellik koçu
– Uçan balon eğitmeni
Yahu memurun, kasabın, manavın, terzinin böyle yarışmalara katılma hakkı yok mu? Resmen insan aklı ile dalga geçiyorlar! Her gün yüz binlerce insan da bunları izliyor.
Peki, bu programları biz neden izliyoruz?
Televizyonda yaşanılan sanal sevgiler, vıcık vıcık aşklar, yalan sevdalar, yalandan yere edilen tiyatral kavgalar, sahte karakterler neden ilgimizi çekiyor?
Biz bu hale nasıl geldik? Bizi televizyonun ‘yalan dünya’sına kim alıştırdı?
Kitap okumuyoruz.
Gazete okumuyoruz.
Tarihimizi bilmiyoruz.
Atalarımızı bilmiyoruz.
Kültürümüzü bilmiyoruz.
Ahlaki değerleri bilmiyoruz.
İnsana yararlı faaliyetlerde bulunmuyoruz.
Dinimizi bilmiyoruz.
İbadetlerimizi yapmıyoruz.
Çocuklarımıza vakit ayırmıyoruz.
“Anne benimle oynar mısın?” diyen evladımıza “defol, televizyon izliyorum” diyebiliyoruz.
Eşimize vakit ayırmıyoruz.
Akşam eşimiz işten gelecek, yemek hazırlamıyoruz. Bir makarna yapıyoruz, tamam.
Saatlerimizi televizyon karşısında harcıyoruz. Eşimiz, “şu gömleği ütüler misin” dediğinde “of” çekiyoruz.
Annemize, babamıza yeteri kadar vakit ayırmıyoruz.
Teknolojiyi sadece kullanıyoruz, yapmıyoruz!
Daha güzel bir dünya için kılımızı kıpırdatmıyoruz.
Peki, ne mi yapıyoruz?
Ayşe, Ali ile evlenecek mi? Ahmet’ten ayrılan Müjgan, Tankut’u mu yoksa Berk’i mi tercih edecek? Bugün, Ayça hangi kıyafet ile jüri karşına çıkacak? Jüri üyeleri Hale’ye kaç puan verecek?
Soruyorum. Bizi kim aptallaştırdı?