Barış için Akademisyenler Bildirisi, artık 1500’e yakın akademisyenin Doğu’da devam etmekte olan savaşla ilgili görüşlerini ifade eden bir metin olma sınırını çoktan aştı. Bu bildiri, bir toplumsal muhalefetin fitilidir artık. Gezi Direnişi ne kadar Gezi Parkı’ndaki ağaçlarla ilgiliyse, Barış için Akademisyenler Bildirisi de sadece o kadar doğuda yaşananlarla ilgilidir…
Bildiri, grizu gazı birikmiş bir maden ocağında yakılmış bir sigaradır. Bildirinin yol açtığı gürültü, ne sigarayla ne de onu yakan çakmakla alakalıdır; Türkiye siyasetinde biriken grizuyu koklamadan, akademisyenlerin çaktığı çakmağın yarattığı gümbürtüyü anlayamazsınız. İktidar, akademisyenleri kapalı alanda sigara içtikleri için soruşturma açmakla tehdit ediyor; akademisyenler ise grizu gazının tehlikelerini anlatmaya, bu gazın siyasal yapımızı doldurmasına kimin izin verdiğini açıklamaya çalışıyorlar. Sahi siz hangi suça ortaksınız? Kapalı alanda sigara içme suçuna mı, kapalı alana grizu gazı sızması suçuna mı?
(Hangi) Suça ortak olmak ya da olmamak; işte bütün mesele…
Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğüne getirilen sınırlar; bu yöndeki baskılar ve soruşturmalar ile ilgili kısa bir yazı yazmak ne kadar zor. Tam, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi hocası Yrd. Doç. Dr. Barış Ünlü’nün başına gelenleri yazmaya niyetlenirken, bir anda gündem değişiverdi. Aslında değişen gündem miydi, yoksa gündem aynıydı da sadece aktörler ve sahne mi değişiyordu; karar vermek zor.
Barış Ünlü, Siyasal Hayat ve Kurumlar dersi sınavında, öğrencilerine şöyle bir soru sormuştu: “Abdullah Öcalan’ ın yazmış olduğu, 1978 tarihli ‘Kürdistan Devriminin Yolu Manifestosu’ başlıklı broşür ile 2012 tarihli ‘Ortadoğu’da Yerel Sistem İnşası Olarak Demokratik Modernite’ başlıklı yazıyı; sömürge, ulus devlet, devrimci şiddet, demokrasi gibi kavramlara/ olgulara olan yaklaşımları bağlamında kıyaslayınız. Bunu, aradan geçen 34 yıl boyunca dünyada ve Türkiye’ de yaşanan değişimleri ve Kürt hareketinin Kürt toplumunun yaşadığı dönüşümleri içerecek şekilde yapınız.”
Barış Ünlü, hangi suçlamayla yargılanıyor?
Barış Hoca, Terörle Mücadele Kanunu 7/2 ve 5. Maddeleri ve Türk Ceza Kanunu’nun 215/1 ve 53. maddeleri kapsamında Ankara’da yargılanmakta.
Hukuk nasıl karar verir, neleri dikkate alır, neyi suç olarak görür ya da görmez bilemem. Ben bildiğim konular üzerine konuşmaya devam edeyim. Hocanın öğrencilerinden, dersinde tartıştığı kimi kavramları belirli bir örnek üzerinden tartışmalarını istemesi, oldukça yaygın olarak kullanılan bir soru tekniğidir. Dersin içeriğine göre öğrenciye tartışacağı bir misal, bir vaka verilir; öğrencilerin, kendilerine verilen bu malzemeyi, belirli kavramlar etrafında ele alması istenir. Burada öğrencilere verilen malzeme Abdullah Öcalan’ın kitapları, bu kitapları tartışırken kullanmaları istenen kavramlar da sömürge, demokrasi, şiddet gibi kavramlardır.
Büyük ihtimalle bütün kavga dövüş, Barış Hoca’nın, kavramları tartışmaları için öğrencilerine sunduğu malzemede, kitaplarda kopuyor. Büyük ihtimalle sınavda öğrencilere verilen kitaplar Abdullah Öcalan’ın kitapları olmasaydı, şimdi bu konuları tartışıyor olmayacaktık.
Dedim ya, hukuk nasıl karar verir, neleri dikkate alır bilemem ama bu yolla terör örgütü propagandası yapıldığını söylemek zor gibi. Sosyal bilim derslerinde ele alınan olaylar, kişiler birer vaka, birer tarihsel kişilik olarak ele alınırlar. Önemli olan, o kişinin, o olayın o kişinin reelpolitikte, siyasal kültürde, resmi ideolojide taşıdığı iyi/kötü anlam değildir. Barış Hoca, aynı soruyu başka bir yazarın kitabından hareketle de sorabilirdi; ya da öğrencilerinden aynı kitapları başka başka kavramlar etrafında tartışmalarını da isteyebilirdi.
Ayrıca, size bir sır vereyim mi? Ben bu güne kadar, hocanın sınavda sorduğu, bir şekilde tartışmasını istediği bir kişiden vb. hareketle, öğrencilerin o kişinin meftunu olduğunu henüz görmedim. Barış Ünlü‘nün sınavda Abdullah Öcalan’ın kitaplarından hareketle sorduğu soru yüzünden Abdullah Öcalan’a sempati beslemeye başlayacak öğrenci sayısı, sempatik tonton dede Noel Baba’ya bakarak Hristiyanlığı seçen öğrenci sayısıyla eşit düzeydedir.
***
Barış için Akademisyenler Bildirisi
Geçtiğimiz haftanın son günlerinde 1500’e yakın akademisyenin imzaladığı Barış için Akademisyenler Bildirisi gündeme bomba gibi düştü. Siyasiler, yine aydınları cahillikle, terör örgütüne destek olmakla suçlamakta gecikmediler. Bu kez hem kongre hazırlıklarından hem de geçirdiği kalp rahatsızlığından olacak, aydınları “Etiler’deki villalarında viski içmekle suçlamaktan” sorumlu siyasi liderimiz, bu kez görevini ihmal etti. Neyse ki Çakma Don Carleone onun yerine sahne aldı ve akademisyenlerin kanlarıyla duş almaktan bahsetti de sahne boş kalmadı.
Bildiriyi beğenenler ve beğenmeyenler
Akademisyenlerin bildirisi hoşunuza gitmemiş olabilir; bildirinin dilini de, siyasi tavrını da içeriğini de beğenmemiş olabilirsiniz. Bildirinin PKK çevresinin elini güçlendirdiğini, o çevrenin diliyle yazıldığını da düşünüyor olabilirsiniz; öğledir de.
Böyle düşünüyor olmanız size, sizden farklı düşünenlerin neden yanlış düşündükleri ile ilgili bir şeyler kaleme alma sorumluluğu yükler: Beğenmiyorsanız, imzalamazsınız, daha da fazla beğenmiyorsanız oturur kimin nerede yanlış yaptığını, yanlış düşündüğünü yazarsınız; çok, çok, çok daha beğenmediyseniz siz de bir metin kaleme alır, yeni bir bildiri imzaya açarsınız. Ama hiçbir güç size, sizden farklı düşünenleri aşağılama, hakaret etme, tutuklatma, işten atma, kanlarıyla duş alma hakkı vermez.
***
Akademisyenler bir toplumsal muhalefetin fitilini ateşledi
Barış için Akademisyenler Bildirisi, artık 1500’e yakın akademisyenin Doğu’da devam etmekte olan savaşla ilgili görüşlerini ifade eden bir metin olma sınırını çoktan aştı; Bu bildiri bir toplumsal muhalefetin fitilidir artık. Gezi Direnişi ne kadar Gezi Parkı‘ndaki ağaçlarla ilgiliyse, Barış için Akademisyenler Bildirisi de sadece o kadar doğuda yaşananlarla ilgilidir.
Böylesi bir değerlendirmeye yol açan, Gezi Direnişi‘ni başlatanlar ve bildirgeyi imzalayanlar arasındaki ortak noktalar değildir. Her ikisi arasında bir benzerlik kurmamızı kolaylaştıran, rejimin, iktidarın, her iki toplumsal muhalefet hareketine gösterdiği tepkidir.
Şu son günlerde yaşadıklarımız göstermektedir ki, akademisyenler bir toplumsal muhalefetin fitilini ateşlemişlerdir. Bildiri, grizu gazı birikmiş bir maden ocağında yakılmış bir sigaradır. Bildirinin yol açtığı gürültü, ne sigarayla ne de onu yakan çakmakla alakalıdır; Türkiye siyasetinde biriken grizuyu koklamadan, akademisyenlerin çaktığı çakmağın yarattığı gümbürtüyü anlayamazsınız. İktidar, akademisyenleri kapalı alanda sigara içtikleri için soruşturma açmakla tehdit ediyor; akademisyenler ise grizu gazının tehlikelerini anlatmaya, bu gazın siyasal yapımızı doldurmasına kimin izin verdiğini açıklamaya çalışıyorlar.
Siz hangi suça ortaksınız? Kapalı alanda sigara içme suçuna mı, kapalı alana grizu gazı sızması suçuna mı?
İlgili yazılar
Sedat Peker: Akan kanlarınızla duş alacağız!
Üniversiteler nereye gidiyor? YÖK yok mu edilmeli?
Medyanın terör eylemlerinde araç olarak kullanılması