Berberi Çölü: Kamplarımızı kurduk, kulakları sağır edici bir sessizlik, göz alabildiğince sürüp giden kum tepecikleri, gökyüzünün mavisi ile kumun kızıllığının muhteşem dansı…
Bir devenin üzerinde havanın sıcak mı yoksa soğuk mu olduğuna anlam vermeden varacağımız Berberi kampına doğru ilerliyoruz. Sessizlikten, havanın ferahlığından, develerin kumun üzerindeki ritmik yürüyüşünden mest olmuş bir şekilde yüzümde kocaman bir gülümseme ile etrafı inceliyorum. Sadece 20 dakikadır devenin üzerinde olmama rağmen, bu işin ne kadar zor olduğunu fark edip, eski zamanlarda insanların aylarca deve sırtında nasıl yolculuk yaptığını sorgulayıp sebatkarlıklarına saygı duymak gerektiğini geçiriyorum içimden.
Berberi Çölü’nde yaşam
Deve üzerinde yapmış olduğumuz bir saatlik yolculuktan sonra Berberi kampına varıyoruz. Çölün ortasında altı adet kıl çadır, tüm kullanılan eşyalar en asgari düzeyde tutulmuş durumda. İnsanın en az ile nasıl hayatta kalabileceğinin kanıtı sanki. Tuvalet tam olarak tuvalet değil, çeşme yok onun yerine testiden su dökerek ellerimizi yıkıyoruz (tabi ki testideki suyun bitmeyeceğini umut ederek) ve temizleniyoruz. Duş yok, en yakın duş 1 saatlik mesafede bir pansiyonda.
Kamp; daha önce hiç tanımadığımız, üç Fransız aile, bir Çinli grup, bendeniz olan bir Türk ve ruh arkadaşım bir Faslı’dan oluşuyor.
Yeni yıl yemeğini bu ekip ile birlikte keyifli bir sohbet eşliğinde yiyoruz. Tabi ki de Avrupa insanının bir Türk’e ve bir Fasl’lı soracakları onlarca soruları oluyor. Önyargıları ağır bastığından benim Türk olduğuma, ruh arkadaşımın da Fas’lı olduğuna kendilerini bir türlü inandıramıyoruz. Önyargılı yaklaşımlarına milliyetçi duygularımız kabararak değil de hoşgörüyle, anlayışla, samimi ve objektif bir bakış açısıyla karşılık veriyoruz. Ülkelerimiz ile ilgili sordukları tüm sorulara cevap verip sohbetin sonunu da ben hepsini Türkiye’ye davet ederek bağlıyorum, arkadaşım da Fas’ın daha ne kadar çok gezilip görülecek güzellikleri olduğunu söyleyerek sonlandırıyor.
Berberi Çölü’nde Berberi müziği eşliğinde rahatlama
Yemek bittikten sonra, sıra ateşin etrafında toplanıp Berberi Çölü’nde Berberi müziği dinlemeye geliyor. Gündüzün sıcaklığından eser yok, hayatım boyunca çöl soğuğu gibi bir soğuk deneyimlemediğimi fark ediyorum. Soğuktan felç geçirdiğimi zannettiğim sırada, başımı yukarı kaldırıp baktığımda tüm yıldız üreten galaksilerin ya da nasıl desem; tüm uzay topluluklarının bir arada üzerimize ışıltılı bir örtü gibi örtüldüğünü görüyorum ve yine yüzümde aynı kocaman gülümseme ile bu sefer soğuktan değil hayranlıktan felç geçirmiş şekilde kalakalıyorum…
Berberi müziğinin kıvrak ritimleri beni girmiş olduğum transtan çıkarıyor. Ateşin etrafında 6 Fransız, 3 Çinli, 1 Türk ve 1 Faslı müziğin ritmine kendimizi kaptırmış müzisyenler ile birlikte ritim tutuyoruz. Müzisyenlerden biri çıtayı biraz daha yükseltip, Berberi ritimleri eşliğinde bizden; kendi ülkelerimizin şarkılarından söylememizi istiyor. Fransız kendi şarkısını tutturuyor, Çinliler milli marşlarını söylemeyi tercih ederken ben ise 9;8’lik bir roman havası ile kendilerine eşlik ediyorum. Çölün, bilinmezliğin, kaybolmuşluğun ortasında din, dil, ırk bir kenara bırakılıyor ve hepimiz birlik bilinciyle doluyoruz. Çölün içerisinde “hiçlik” makamına ulaşıyoruz…
Berberi Çölü: Çöl yaşamının öğreticiliği
Keskin temiz hava, çölün etkileyiciliği, deve yolculuğu, berberi müziği, milyonlarca yıldızdan meydana gelmiş gökyüzü beni benden alıp başka bir boyuta taşıyor. Ben artık ben olmaktan çıkıyorum, yeni yıla girdiğimizi fark etmiyorum bile, sadece uzaktan gelen şen kahkahaları ve havai fişek seslerini duyuyorum ve zamansızlığın içerisinde kaybolup gitmiş olmanın keyfini çıkararak arkadaşıma;“Yeni yıla girdik mi?” diye soruyorum, “Sanırım girdik” diyor gülümseyerek. “O zaman uyku vakti” diyorum ve kendimi uykunun huzurlu kollarına bırakıyorum.
Çöl, görebilen için muhteşem bir öğretmen oluyor. Çölde boşluğun, ıssızlığın, ölümün hikayesini dinliyorsunuz. Bakir kalmış bu yerde gerçek özünüze dönüyorsunuz. Çölün kendi içerisinde çok derin bir kişiliği ve sesi var. Yaratıcının o kişilik ve ses üzerinden sizinle iletişime geçtiğini hissedebiliyorsunuz. Belki de binlerce yıldır birçok alimin, dervişin, yolcunun yaratıcıya ulaşma yolu için çölü seçmelerinin nedeni budur.
Çölün sessizliğinde ruhunuz uyanışa geçiyor; aydınlık ile karanlık, geçmiş ile gelecek, dünya ve öte dünya arasında ruhsal bir bağ kurduğunuzu hissediyorsunuz. Çöl sizi fark etmeden tüm kimliklerinizden sıyırıp hiçlik makamına taşıyor, bu dünyanın evrenin içerisinde tek bir kum zerresinden farksız olmadığımızı anlamamıza vesile oluyor.