Gaziantep’teki katliamı değerlendiren Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Türkiye’de toplumun maço kültürü onayladığını, bu nedenle kadına yönelik şiddetin artarak sürdüğünü belirtti. Prof. Tarhan, “Maço kültürü onaylamaya devam ettiğimiz sürece, kadına yönelik şiddette bir azalma beklememiz mümkün değil” dedi.
Toplumda şiddet nereden çıkar?
Prof. Tarhan, konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Sadece Türkiye’de değil dünyada aile içi şiddette büyük artış var. Son araştırmalara göre ABD’de acil servislere başvuranların yüzde 17’si aile içi şiddet mağduru. Bu çok yüksek bir oran. Türkiye’de de zaten günde 2-3 kadın öldürülüyor. Bu noktada “toplumda şiddet nereden çıkar” sorusuna yanıt vermemiz gerekiyor. Eğer bir toplumda stres seviyesi, kaygı seviyesi yüksekse, o toplumda tartışmalar, kavgalar ve şiddet artar. Ve böyle bir atmosferde şiddette yatkın kişiler şiddete başvurur. Toplumdaki kaygı seviyesinin yüksekliği aile içinde de kendisini şiddet olarak gösterir.
Zorunlu rehabilitasyon şart
Bu olayda şüphelinin antisosyal kişilik bozukluğu ya da paranoid kişilik bozukluğu özelliği taşıma ihtimali kuvvetli. Eğer bu kişide antisosyal kişilik bozukluğu varsa, yani suça yatkınsa, kolayca yalan söylüyorsa ve toplumun sosyal normlarına uymayı reddediyorsa, daha önceden yaptığı yanlış davranışların bedelini ödememiş demektir. Eğer belki de daha önceki yanlışların bedelini ödeseydi olaylar bu noktaya varmayabilirdi. Bu tarz kişilerin pişmanlık duygusunu hissedene kadar cezalandırılması gerekir. Ama ne yazık ki bizde suçlulara yeteri kadar yaptırım uygulanmıyor. Mesela Almanya ya da İngiltere’de bu tarz kişiler hastanelerde zorunlu rehabilitasyona tabi tutuluyor. Türkiye’de bu sistem yok. Ya cezaevine gönderiliyorlar ya da serbest bırakılıyorlar. Bu tarz potansiyeli olan kişilerin zorunlu rehabilitasyona tabii olması gerekir. Bunlar yapılmazsa bu olguları maalesef önleyemeyiz.
“Vurdu mu oturtan” tarzı onaylıyoruz
Türkiye’de şöyle de bir gerçek var. Şiddet mağdurları savcıya ya da polise gittiklerinde, ortada bir eylem yoksa çok da ciddiye alınmıyorlar. Bu konuda hem kolluk kuvvetlerinin hem de savcı ve hakimlerin bilinçlendirilmesi gerekir. Maalesef bizde erkek bakışını, maçoluğu onaylayan bir hukuk sistemi var. Kültür olarak da maçoluğu onaylıyoruz. Ne yazık ki bunu onayladığımız zaman bu şiddet olayları sürer. Şiddet uygulayan erkeklere toplumun “aferin” dememesi lazım. Bu geleneğin sorgulanması lazım. Maçoluk aslında acizlik işaretidir. Karısını ikna edemeyen erkek, onu tehditle susturmaya çalışır. Toplum olarak “vurdu mu oturtan” bir tarzı onaylıyoruz. Bu feci olay vesilesiyle bu onaylama durumumuzu da detaylı bir biçimde sorgulamamız lazım.
Önleyici hukuk sistemi harekete geçirilebilir
Benzer vakalar öncesinde önleyici güvenlik tedbiriyle karar verilebilir. Bunu kullanmıyoruz. Önleyici güvenlik sistemi, önleyici hukuk devreye girebilmeli. Belinde silah taşıyan, eşini, çevresini tehdit eden potansiyel suçlular dikkate alınmalı. Bu kişiler iç kontrolünü, öfke kontrolünü yapamıyor. Dolayısıyla 500 metreden fazla yaklaşma caydırıcı ve korumada yeterli olmuyor. Bu kişilere uyuşturucuda olduğu gibi denetimli serbestlik uygulanabilir. Suç potansiyeli olan kişilerin haftada bir karakola gidip imza vermesi sağlanabilir. Öte yandan muhakkak psikolog, uzman desteği de sağlanmalı. Uzman, denetimli serbestlik ve önleyici hukuk sistemi bir arada olmalı.”
İlgili yazılar
Cinsiyetçi şakalaşmalar kadına şiddeti körüklüyor