Kadın aşka doğar ama aşkı unutur

Ülkemizde 2010- 2015 yılları arasında 1134 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. Gerekçeleri; “saçını kızıla boyatmak, yeni elbise almak, patates köfte yapmamak,  tuzluğu uzatmamak, yaptığı bir harekete gıcık olmak”.

Geçen yıl 8 mart dünya kadınlar gününde kendimce kaleme aldığım bu şiiri İndigo Dergisi’nin bu ayki kadınlara özel sayısında yazacağım konu öncesi bir girizgah olarak paylaşmak istiyorum.

*


İşte o şiir

Sahi neydi kadın olmak?

Bir bedende can bulmak?

Canın canan’ı olmak?

Dünyaya gelirken giymiş olduğun beden giysine takılarak kendine düşmüş ataerkil toplumda bir nefes olmak!

En iyi sevgili, en iyi eş, en iyi anne…

Tamam hepsi güzel de kendinden eksilterek mi sence?

Hüküm verilmedi, kalem kırılmadı daha…

Yaşadığın müddetçe yaşamının kalemi de sensin, kağıdı da…

Bencil olan yüreklere, yanlış olan sevgilere, senin olmayan yüreklere inat yüreğine kulaç at bu sabah…

Bu sabah al karşına o küçük kızı, “Sen bensin ve taşıdığın bu bedenle çok değerlisin, bu yüzden önce sen bana emanetsin de sarıl aynadaki kendine, bu hayat benim mi diye…”

Sahiplen kendini ama önce iyi tanı kendindeki seni…


Emanettir bedendeki bu can… Saygısızlıklara, haksızlıklara, yanlışlara göz yumarak hıyanet etme o Can’a… Sen zaten Aşk’sın bunu sakın unutma!

Kadın doğarak yaratıcının eşsiz yaratma vasfını taşıyarak gelmişsin dünyaya.

Bu yüzden adın Aşk…

Aşk senin damarlarında saklı, dışarı çıkmak için yine seni bekliyor…

Bugün Aşk’a dokun, Aşk olduğunu hatırla…

Çünkü tüm kadınlar Aşk’a doğar ama Aşk’ı unuturlar…

*

Ülkemizde 2010- 2015 yılları arasında 1134 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Gerekçeleri; “saçını kızıla boyatmak, yeni elbise almak, patates köfte yapmamak,  tuzluğu uzatmamak, yaptığı bir harekete gıcık olmak”.

Görüyoruz ki bu istatistik sebepleriyle birlikte içler acısı!

Acaba ataerkil toplumumuzda sen ağasın, sen paşasın diye etrafları tarafından sürekli anneleri tarafından erkek çocuklarının pohpohlanmaları kadınlara bu şekilde davranma, onların hayatlarına son verme gibi hareketlere teşebbüs etme haklarını kendilerinde bulmalarına mı sebebiyet veriyor? Anneler oğullarını yetiştirirken bir kadına nasıl davranması gerektiği konusunda oğluyla kurduğu ilişkide yeterli bir örnek teşkil ediyor mu acaba?

Anneleri tarafından sürekli bir şımartılma halinde olan erkek çocukları görüyoruz ki ileride eşleri ve sevgilileri tarafından her istediği olmayınca onlara her türlü zarar verici davranışlarda bulunmayı kendilerine bir hak olarak görebiliyorlar. Burada annelere özellikle erkek çocuklarını yetiştirme konusunda çok fazla iş düşmekte. Çünkü bir erkek, bir kadına nasıl davranması gerektiğini ilk annesiyle kurduğu ilişkide öğrenir.

Anne kendine saygı duyan, güçlü, mutlu, kendini geliştiren, eşinin saygı duyduğu bir profil çiziyorsa o çocuklar da babalarından annelerine saygı duymayı, bir kadının gelişiminde onu desteklemeyi, kadının iyi halinden keyif almayı görerek büyür. Bir erkek çocuğu eşini ezen, ona saygı duymayan, gelişimini desteklemeyen bir baba figürüyle büyümüşse ileride eşinin ya da sevgilisinin fikirlerine saygı duymayan, gelişimine destek olmayan ve ona bir karakter biçemeyen davranışlarıyla yüksek ihtimal şiddete başvuracaktır.

Toplumun gelişmesi için anneye çok iş düşüyor

Erkek çocuklarını yetiştirirken burada annelere çok iş düşmekte. Öncelikle kendilerine saygı duymayı ve kendilerini sevmeyi artık öğrenmeleri gerekiyor ki toplumlar düzelebilsin. Özellikle de bizim toplumumuzda erkeklerin annelerinden kaynaklı yaşamlarındaki kadınlara uzanan bilinç altlarına yerleşmiş bir kadının çocukları için saçını süpürge etme hali var ki artık o imaj silinmeli.


Tamam anne olmak yaratıcının kadına verdiği en muhteşem duygu fakat kendi yaşam yolculuğundan vazgeçmeye kadar götüren bilinçsiz bir duygu olmamalı. Çünkü bu şekilde kadının ne kendine ne çocuğuna faydası olabiliyor. Her çocuk öncelikle mutlu, kendine değer veren, hayat dolu bir anne görmek ister. Annenin enerjisi direk çocuğa bulaşır ve bilinçaltına güçlü bir şekilde kaydolur. Toplumları yetiştiren annelerdir, bu yüzden cennet annelerin ayakları altındadır diye bir tabir kullanılır. Anne olmak zaten aşkın en büyüğüne adım atmaktır. Yeter ki kadınlar kendilerinin aşk olduğunu unutmasın…

Erkeği güçlü görmek isteyen; toplum değil kadınlar

Genç kız ve talibi: Kadınlar önce kendine değer vermeyi bilmeli!


Gizem Serra Sözen
2006 yılında tanıştığım Mevlana’nın Mesnevisi ile manevi yolculuğum başladı diyebilirim. Manevi değerleri her zaman maddi değerlerin önünde tutan bir anne ve babayla büyüdüğüm için maneviyata yakın bir genç olarak büyüdüm, bu yüzden kendimi hep şanslı gördüm. Çünkü hayattaki en yakın iki rol modelim hal ehli insanlardı. Şimdi cüz-i irademle öğrendiklerimin üstüne her gün bir yenisini daha ekleyerek burada sizlerle paylaşmayı diliyorum… Söz uçar, yazı kalır… Biz en iyisi her ay yazılarda buluşalım…