Fransa’nın güneydoğusunda yer alan Marsilya, inişli çıkışlı yolları, güler yüzlü ve yardımsever insanları, deniz ürünleri, lavanta sabunlarıyla Akdeniz’in sıcaklığını iliklerinizde hissetmenize neden olacak.
Bouches-du-Rhône ve Provence-Alpes-Côte d’Azur bölgesinin merkezi olan Marsilya, Fransa’nın Paris’ten sonraki ikinci büyük kentidir. Fransa’nın Akdeniz kıyısında olan kent, aynı zamanda Akdeniz’in en büyük ticari limanına da sahip. Avrupa’nın en eski kenti olan Marsilya, tarihi dokusunu günümüze kadar koruyabilmiş yerlerden.
Marsilya yolculuğu başlıyor
THY’den altı ay önce oldukça ucuza aldığımız uçuşumuzun nihayet zamanı geldi. Yol arkadaşım –yorulmaz, vazgeçmez, yolların fatihi tatlı insan– Kıymet. Öncelikle planımız Marsilya’yı keşfetmek, sonra da Avignon ve Aix-en-Provence’i görmek.
Marsilya uçuşumuz üç saat yirmi dakika sürüyor. Pasaport kontrolü ve bavulların alımından sonra havalimanı dışına çıkıp bizi Saint-Charles Garı’na götürecek otobüs için biletlerimizi alıyoruz. Otobüs yolculuğu da yaklaşık yarım saat sürüyor. Saint-Charles Garı, Marsilya’nın simgelerinden biri. Garın 104 basamaklık merdivenlerinin en üstünde durduğunuzda Marsilya’ya kuşbakışı bakıyorsunuz. Ve bu bakış, kentin tarihi ve kültürel dokusunun günümüze kadar ne denli iyi korunabilmiş olduğunun kanıtı.
Bavulumuzu otele bıraktığımız anda keşfimiz de başlamış oluyor.
İlk dikkatimizi çeken kentin kozmopolit oluşu. Etrafta birçok Kuzey Afrikalı görüyoruz. Aksanlı da olsa herkes Fransızca konuşuyor. Bu arada ilginçtir Fransızların İngilizce bilip konuşmadığı söylenir. Ama Marsilya’da özellikle gençlere ne zaman yol tarifi sorsak ya da bir mağaza çalışanıyla konuşmaya çalışsak İngilizce bilmediklerini özellikle belirttiler. Ortak dil konuşamıyor oluşumuz anlaşmamızı kesinlikle engellemedi; çünkü o kadar yardımseverler ki bir şekilde yolumuzu nasıl bulacağımızı anlattılar.
Marsilya’da gezilip görülmesi gerekli yerler
Otobüs, tramvay, metro, turistik tırtıl tren (petite train) ya da yürüyerek kenti gezebilirsiniz. Yoldaki kırmızı çizgiyi takip ederek iki saatlik bir yürüyüşle tarihi noktaları gezebiliyorsunuz. Ama burada dikkat etmeniz gereken çizginin bazı yerlerde pembeye dönüşmesi ya da yok olması; eğer bizim gibi çizgiyi aramaktan vazgeçip yürümeye devam ederseniz, kaybolmadığınıza emin olun, kendi yolunuzu bulup sokak aralarında bambaşka keşifler yapabilirsiniz.
Yine kentin simgelerinden biri olan Vieux Port (Eski Liman), Avrupa’nın en eski ve en büyük ticari limanı; Ve Avrupa’nın en önemli yat merkezlerinden biri. Burada insanlar yürüyüş yapıyor, çeşitli lokanta ve kafelerde oturuyor, havanın ve çevre güzelliklerinin tadını çıkarıyorlar. Turistlerin fotoğraf çektirdiği alanlardan biri de Vieux Port’taki aynalı alan. Burada kendinizi, etrafınızdaki insan ve yerleri tersten görebiliyorsunuz.
Vieux Port’tan kalkan 60 no’lu otobüsle Marsilya’yı tepeden gören bazilikaya, Notre-Dame de la Garde’a gidiliyor. Burası 1200’lü yıllarda denize açılan denizciler için eşlerinin dua ettikleri küçük bir kiliseyken daha sonraki yıllarda genişletilmiş. Şimdi bazilika Marsilya’ya tepeden bakıyor ve kentin her yerinden görünebiliyor. Eğer bizim gibi yürüyerek buraya çıkmayı düşünürseniz yavaşlamanızda yarar var; çünkü epeyce yokuş ve merdiven çıkacaksınız.
Şehrin eski mahallelerinden biri olan Le Panier’in dar sokakları, çamaşır asılı evleri, mahalle butikleri; Cours Julien’deki sokak sanatı; Alexandre Dumas’ın Monte Kristo Kontu’nda adı geçen Château d’if (Vieux Port’tan kalkan teknelerle günlük turlar düzenleniyor); MuCem (Akdeniz kültürünü anlatan müze); St. Jean Kalesi; Longchamp Sarayı görülmesi gereken başlıca yerler arasında.
Marsilya’da yeme-içme
Kent, Akdeniz kültürüyle harmanlanmış bir kent olarak zeytinyağlıları ve deniz ürünleriyle meşhur. Yerel yemeği bir çeşit balık çorbası olan bouillabaisse. Bu çorba en az üç çeşit balık, kabuklu deniz ürünleri, sebze ve baharatlarla yapılıyor. Çorbanın içine Marsilyalıların geleneksel içkileri Pastis’ten de katılıyor.
Ayrıca burada bolca Japon, Çin, Türk lokantası görebilirsiniz. Belçikalı hamburger markası Quick ve McDonald’s da hatırı sayılır bir müşteri potansiyeline sahip.
Fransa’nın birçok kentinde olduğu gibi Marsilya’da da pastaneler hemen hemen her yerdeler. Özellikle tatlı çeşitleri göz kamaştırıcı. Bir de bu kente özgü, kayık şeklinde kurabiyeleri var. Adı Navette.
Kafelerde ya da yemekten sonra genellikle insanlar espresso içiyorlar.
Marsilya’da alışveriş
La Canebière, Rue de Rome, Rue Paradise, Rue St. Ferréol alışveriş sokakları. İki binada yer alan Galerie La Fayette meşhur markalar satıyor. Sokak aralarındaki butiklerdeyse orijinal giyim eşyaları bulabiliyorsunuz.
Ama bu kentte alışveriş benim için sabun anlamına geliyor. Nimet’in özel siparişiyle tam elli iki (52) tane sabun aldım. Neredeyse Marsilya’ya gitme nedenim sabunlardı diyeceğim. Şaka bir yana özellikle lavantalı ve güllü sabunları tavsiye ederim. Zaten Marsilya ve çevresi yazın lavanta tarlalarının görüntüsüyle meşhur.
Marsilya’dan Avignon ve Aix-en-Provence’e günübirlik geziler
Kent, Fransa’nın güneyindeki birçok yere yakın olduğu için buradan diğer yerlere geçiş çok kolay. Biz de zamanımızın bir kısmını Avignon ve Aix-en-Provence’te geçirdik.
Avignon
Marsilya-Avignon arası trenle bir saat on dakika. Saint-Charles Garı’ndan biletinizi alarak gidebilirsiniz. Avignon bir Ortaçağ kenti. Tren garının hemen önünde kent surları görülüyor. Bu surlar bir zamanlar kenti istilacılardan ve veba salgınından; aynı zamanda krallığı ve papalığı da korumak için inşaa edilmiş. 1309-1378 yılları arasında papalığın merkezi Avignon olmuş ve yedi papa burada papalık yapmış. Bugün gotik tarzı yapılmış Palais des Papes (Papalık Sarayı) bir müze ve içerisinde restorasyon çalışmaları hala devam etmekte.
Buranın hemen yanındaki Notre-Dame des Doms Katedrali aynı zamanda Avignon Katedrali olarak da biliniyor ve 12. yüzyılda yapılmış. Rhône Nehri ve üzerindeki UNESCO Dünya Mirasları arasında yer alan St. Bénézet Köprüsü de Avignon’da görülecekler arasında.
Aix-en-Provence
Marsilya Saint-Charles Garı’ndan yarım saatlik bir otobüs yolculuğuyla gidilen Aix- en-Provence sayısız çeşmesi, sokak müzisyenleri, canlı hayatıyla görülmesi gereken bir yer. İnsanlar yolu çeşmelere göre tarif ediyorlar. Fıskiyeli çeşme, küçük çeşme gibi. Burası aynı zamanda izlenimci ressam Paul Cézanne’ın doğup büyüdüğü kent. Her yerde Cézanne’ın izine rastlayabilirsiniz.
Örneğin, Cours Mirabeau Caddesi üzerindeki Café des deux Garçons, yıllar boyunca Cézanne ve Émile Zola’nın buluştukları kafe olmuş. Eğer Cézanne’ı seviyorsanız, merkeze bir buçuk kilometre uzaklıkta olan atölyesini ziyaret edebilir, resmettiği St. Victoire Dağı’nı kendi gözlerinizle görebilirsiniz.