Sanatçı Oya Şener ile Paris’te bulunan Anadolu Kültür Merkezi’nde, “Labirent” isimli karma bir resim sergisinin açılışında tanıştım. Eserleri hemen dikkatimi çekti. Çok yönlü kişiliği ile kendi tarzını yaratmış bir sanatçı; ressam, seramikçi, şair, yazar, dekoratör…
Sanatçının, bu eklektik sanat ve kültür arasında Egeli olması ve de Marmaris gibi bir beldede yaşaması, kendisine, eserlerini fırçaya ve kaleme dökmesinde harika bir ilham kaynağı olmuş. En büyük hazinesinin yıllar öncesine dayanan bir medeniyetin içinde yaşıyor olmasıdır ki bunları bizlere büyük bir heyecan ve aşk ile yansıtabilmekte.
Eser ve hikayelerindeki antik dönem, tarih ve efsanevi kadın karakterlerinin oluşumu da bu geçmiş dönemlerin esintilerinden olsa gerek. Tüm bu akım ve kavramlar, resimlerinde hayat bulmuş. Kendi tarzını da katarak, eskiyi yeniden canlandırarak bir ayrıcalık oluşturmuştur.
Sohbetinde de belirttiği gibi eserlerinin her biri, kendi küçük hikayelerini taşımaktadır. Belki antik bir oyun, belki mitolojik bir aşk, belki de sonsuzluğun düşü…
Büyüleyici eserlerine bir bakıyorsunuz ki, o resimlerdeki kahramanlardan biri deniz kızı olmuş, sonra bir tavus kuşu, ya da bambaşka mitolojik bir figür.
Sanatçı kendisini, resimleri ve şiirleri için, “derin duygularını” ifade etmenin en güzel yolu olarak tanımlamaktadır.
Oya Şener’in eserlerinde kullandığı parlak ve canlı renkler de ayrıca hayata ve insana olan sevgisini vurgulamaktadır.
Resimlerinde derin ve rahatlatıcı evrensel mesajlar olduğu gibi; barış, özgürlük ve de adalet gibi kavramların da varlığı hissedilmektedir. Sanatçı, hayata olan bu yoğun sevgisi ve özellikle de çocuklara yönelik kitabıyla, gelecek nesillere hitap edecek mesajlar vermektedir.
Röportaj | Oya Şener
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
20 Ağustos 1955 Marmaris doğumluyum. Babamın subay olması nedeniyle, ilköğretim çağım Anadolu’nun çeşitli yerlerinde geçti. Lise eğitimi için 16 yaşındayken İstanbul’a geldim, bir sene Kandilli Kız Lisesi’nde okuduktan sonra Üsküdar Kız Koleji’ne geçtim ve oradan mezun oldum. Çocukluğumdan beri gözlem ve tasarım becerim her zaman yüksekti. Bunu fark eden lisedeki resim öğretmenim, güzel sanatlar okumam için beni bu alana yönlendirdi ve o zamanki adıyla “Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Fakültesi” olan Marmara Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesini kazandım. Dekoratif Resim Bölümünden mezun olduktan sonra da sanat hayatım resmen başlamış oldu. 1980 yılında evlendikten sonra Ankara’ya yerleştim. “Oda Dekorasyon” adında açmış olduğum tasarım mağazamda, kendi eserlerimi satıp bir yandan da çeşitli evlere ve iş yerlerine yaptığım seramik, vitray işleriyle sanat hayatımı sürdürüyordum.
1996 yılında Marmaris’e yerleştim. Empresyonizme olan ilgim, Claude Monet, Edgar Degas, Paul Cézanne ve Auguste Renoir gibi ressamları sevmeme neden oldu ve zaman içinde kendimi empresyonizmin kalbinde buldum.
Ankara, İstanbul, Antalya, Marmaris, Muğla, Paris, Nürnberg ve daha birçok şehirde sergiler açtım, Paris’te moda tasarım fuarına katıldım. Kendi resimlerimden oluşan tekstil tasarımlarımı sergiledim. “Antik Oyunların Çocukları” adında mitolojik bir çocuk kitabım yayımlandı.
Oya Şener: Egeli olmak, pesimist olmamaktır
Eserleriniz ne derece sizi yansıtıyor?
Eserlerim beni yansıtmaktan öte onlar benim hayat arkadaşım, yaşam biçimim; olmasını istediklerim ve çok sevdiğim şeyler olarak özetleyebilirim.
Neden mitolojik bir seçim?
Mitoloji aslında hayal gücünün yarattığı hayaller ve kahramanlardır. Karışık bir durum… Hepimiz hayatımızda hep bir bilinmeyeni merak eder, ve o anın içinde yer almak isteriz. O dünya ulaşılmazdır ve o kadar da heyecanlıdır. Zaman zaman acı da verebilir. Belki de bilmeden, derinlerde çekilen acılarla şekilleniyoruz.
Kullandığınız renkler hakkında neler söylemek istersiniz?
Renkler sizin kişiliğinizdir. Hayata neşeli bakışınız, benim için Egeli olmak, pesimist olmamak denilebilir. Daha önemlisi, çok güçlü bir sevginiz varsa, dünya zaten çok renklidir. Benim renklerim, aslında her insanın gördüğü renklerdir. Siz onu diğer insanlara göre farklı yorumluyorsanız, o zaman bilin ki, Tanrı sizi ayrıcalıklı yaratmış. Sevmeyi bilmek çok güzel, ama sevildiğinizi bilmek, esas renklerinizin kaynağı o olsa gerek.
Şiir ve resimlerinizin arasındaki bağlantıyı anlatır mısınız?
Eserlerim genelde şiirlerimin biçime dökülme halidir. Şiir yazarken çok derin bir yerde saklı duygular ortaya çıkar. Aslında bir nevi, çok mutlu olmak için kendi kabuğumuzu kırmaktır. Coşkulu deniz dalgaları ya da sakin bir deniz size hayata yeniden başlamak için geç kaldığınızı fısıldar, siz de bir deniz kenarında son ses bağırarak ezilen çakıl taşlarının acınızı paylaştığınızı düşünürsünüz. Resim, aslında ulaşmayı hayal ettiklerinizdir. Resimde bazen karşınızdakini kandırabilirsiniz; şiirde flu ya da eriyen renkler yoktur. Şiir net ve kesindir. Hissettikleriniz dökülür kâğıda, şiirde yalan yoktur diyebiliriz. Dertleşmedir belki de; sesinizi uzaklarda bir yerde birisi duyar diye düşünürsünüz.
Paris’te Güzel Sanatlar okumak hayalinizin olduğunu söylemiştiniz, neden Paris?
Paris, her zaman hayallerimin şehri olmuştur. Benim için özel bir şehir. Birçok sanatçı bu etkileyici kentte yaşamıştır. Sadece geçmişin izlerini hayal etmek ve sanatçıların izinden yürümek bile bana heyecan veriyor. Renklerimi ve fırça izlerimi bu şehirde bıraktım. Bu şehir her zaman gizemini, sihrini koruyacaktır ve her zaman en güzel rüyaları hatırlatacaktır.
Eserlerinizi eşarp, kravat, yastık, ipek pareo gibi tekstil üzerine uygulamak nasıl aklınıza geldi?
Bu fikir diğer ünlü sanatçıların bu kategorideki eserlerini gördükten sonra aklıma geldi. Bu şekilde, daha fazla kişiye ulaşmak mümkün oluyordu. Ayrıca, her ürünün kendine özel bir hikayesi var. Bu ürünleri alanlar, anlamlı bir hikaye taşımış oluyorlar.
Oya Şener’in ‘Antik Oyunların Çocukları’ kitabı
Son olarak, İngilizce ve Türkçe yayımlanan “Antik Oyunların Çocukları” kitabınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kitap yıllardır kafamda olan bir projeydi. Bir gün, Efes müzesini gezerken gördüğüm tekerlekli ördek dikkatimi çekti. Öyle bir oyuncağı çocukluğumdan hatırlıyordum. Çok güzel geçen çocukluğum hep aklımda. Bana o günleri ölümsüzleştirmek gerektiğini hatırlatan çok anım var. Sonra Knosos vazoları üzerinde çocuk oyunlarının betimlemeleri dikkatimi çekti. Bütün bu oyunları tanıyordum. Binlerce yıldır bütün çocuklar aynı oyunları oynamış. Bütün çocuklara bunu hatırlatırken, Anadolu toprakları üzerinde oynanan bu oyunları, antik kentlerin adını, çocuklara hatırlatmak istedim. Belki, primitif oyunlar savaşı unutturur ve sevgiyi güçlendirir diye düşündüm.
Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Doğanın ve tarihin bana verdiği ilham olduğu sürece herkese bütün bu güzellikleri iletmeye devam edeceğim. Beni mutlu eden amaç, çocuklara üretmeleri için ilham kaynağı olabilmektir.
Dalgalar / Oya Şener
Duygular gibi
Bazen sakin bazen sert
Sahilleri vurur
En derinden en acımasız
Çakıl taşları ezilir beyaz köpükler altında
Ritmik ve yumuşak
Duygulu bir okşayış
Karşılıklı bir düet gibi
Güneş parladığı zaman
Suyun güneşte yansıyan akisleri
Berrak bir görüntüdür
Gülümseyen
Birisi dolaşır sahilde
Bütün üzüntülerini bırakmak ister
Bir dalga gelir
Siler bütün izleri
Asla gelmemiş gibi
Çakıl taşları düşünür
Yeni bir dalga gelene kadar
Bütün gerçekleri unutur
Sorular sorar
Dalgalar ne zaman gelecek diye?
İlgili yazılar
Monochrome: Doğanın Digital Sanatla Buluşması
Tuna Kiremitçi ile Hikayeleştirme Sanatı
Begüm Mütevellioğlu – Hayatın tüm renkleri bu tuvallerde gizli