Son günlerde epeyce duyduğumuz bir deyim saygınlık. Saygın iş adamı, saygın siyasetçi, saygın bilim adamı gibi kullanımları var. Hatta haberlere şöyle bir göz attığınızda saygınlığın ve saygın tutumun nelere kadir olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz.
“Doktorun boğazını kesti, saygın tutumdan indirim aldı”
“Tecavüz davasında, mahkemede iyi hal indirimi”
“İki kız kardeşe fuhuş yaptıran Taksiciye, mahkemede saygın tutumdan indirim”
Saygınlığın çeşitli durumlarda farklı karşılıkları mevcut. Ben konuyu kavramsal olarak ayırıp, analiz etmeye çalışacağım. Saygınlığın farklı karşılıklarını şu şekilde ayırıyorum:
- Psikolojik Saygınlık
- Sosyolojik Saygınlık
- Felsefi (veya Hakiki) Saygınlık
Psikolojik saygınlık
Psikolojik saygınlık, kişinin kendisine duyduğu saygının, kendisini konumlandırdığı saygınlık düzeyinin, yani kısaca kendine verdiği değerin ifadesidir. Kişinin kendisini sevmesi veya kendisinden nefret etmesi bu saygınlık düzeyinin alanına girer.
İnsan, mutlaka hata yapar. Bu hataların benliğimizdeki karşılığı kendimizi sürekli suçlamak oluyorsa kendimizle olan ilişkimiz sorunlu demektir. Kendimize olan saygımızda düşüş gözlenir. Kişisel saygınlığımızı yani kendi terazimizde kendi değerimizi yitirmemize neden olur. “Kendisiyle barışık olmak” olarak ifade edebileceğimiz kendini sevme ise hataları bilip, bir daha tekrarlamamak niyetiyle kendini affetmek demektir.
“İnsan benliği dış çevreden ne kadar bağımsız ki böyle bir ayrım yapılıyor?” diye sorulabilir. Bu sorunun haklı tarafı vardır. İnsan dış dünya ile temas ederek kendisini inşa eder. Ancak burada kastım bu inşa sürecinin kaynağı veya nasıl olduğunu anlamak değil, salt olarak insanın iç görüsünü ortaya çıkarmaktır. İnsanın şöyle ya da böyle, dış çevreden veya kendi iç gözleminden fark etmez, kendisiyle ilgili bir fikri ve iç görüsü muhakkak vardır. Değinmek istediğim bu iç görü ile insanın, kendisini kendi gözlerinin önüne sermesidir.
Sosyolojik saygınlık
İnsanın kendisini dış dünya ile etkileşime girerek inşa ettiğini daha önceden belirtmiştik. Dış dünya bize iki şeyi ifade eder; Doğa ve toplum. Saygınlık deyiminin bir ‘değerlendirme’ sürecini bünyesinde barındırdığı açıktır. Doğa bu değerlendirmeyi yapamayacağına göre, dış dünya ile etkileşimde saygınlık ölçütü olarak toplum karşımıza çıkmaktadır.
Psikolojik saygınlıkta değerlendirme yetkesi ‘ben’de iken, sosyolojik saygınlıkta bu yetke toplumdadır. Toplumun değerleri önemlidir. Toplumun iyi dediği iyi olur; kötü dediği kötü olur. Sizi yeniden inşa edebilecek, baştan aşağı değiştirebilecek kadar güçlü olan bu yargılama ve etkileşim, ‘genel akım’ olarak ifade edebileceğim tarzda bir ilerleyişe (gelişime değil) sahiptir. Genel akım nedir? Gündelik hayattan örnekler verirsek: Giyimde modadır; sporda şampiyon olan. Teknolojide en son çıkan, en yeni olan olarak belirir. Edebiyatta en kolay okunan, siyasette en açık konuşan, bilimde en çok yayınlayan ve üretendir. Televizyonda da en çok reyting alan, seçimlerde en çok oy alandır. Kısacası niceliksel bir yapıdır. Çoğunluğun ilgi duyduğu önemli ve saygındır. Çoğunluğun yargılarıyla kazanılmış bir değerdir. Bu değer yapısı itibariyle sığlaşmaya mecburdur. Çünkü çoğunluk sığ sularda yüzer, derin sulara dalan nadir insanlardır.
Amerika’da oldukça sık görülen ‘psikopat katil’ profilini iyi anlamak gerekir. Bukalemun gibi toplumun rengini alma hususunda oldukça kabiliyetli olan psikopatlar, iç dünyalarında oldukça uç haller yaşarlar. Toplumun değerleriyle uyumlu bir görünüm çizerlerken, bir yandan da ruhunda büyüttüğü canavarı gizli eylemleriyle beslemektedirler. American Psycho (2000) filminde Patrick Bateman karakteri buna çok iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Sosyal çevresi oldukça güçlü olan, dış görünüşü ile tam bir beyefendi profili çizen ve saygın bir iş adamı olarak tanımlanan Patrick, dairesinde ‘av’ olarak gördüğü kişilerle, baş başa kaldığından hakiki benliğini ortaya çıkarmakta ve katil bir canavara dönüşmektedir.
Zihnimizde eşyaların ürettiği algılar karşımızdaki kişilerin hakikatini anlamamız hususunda bizi yanıltırlar. Kravat imgesi üzerinden hareket edelim. Kravatın zihnimizde saygınlık imajı ile yakından ilgili bir algısı vardır. Kravatlı bir insan bilmediğimiz her ne yapıyor olursa olsun, gözümüzün önünde saygın imajını bozacak herhangi bir şey yapana kadar saygındır. Bu, kişiyle etkileşime geçildikten sonra edindiğimiz izlenim değil, kişiyle ilk temas anında edinilen izlenimdir.
Felsefi (Hakiki) saygınlık
Saygınlık kavramının bir diğer boyutu da felsefi ya da hakiki saygınlıktır. Felsefi saygınlık, saygınlığın değerlendirilmesini ve ölçütlerini kişisel yargılara bırakmaz. Öznellikten sıyrılan bir imaj oluşturur. Bunu da nesnel ölçüt ve değerlere göre yapar. Toplumunun genelinde pek az karşılık bulabilen ve çok az kişinin psikolojik saygınlığını değerlendirirken başvurduğu bir değerler bütünüdür. Burada değerlendirme yetkesi seçkinlere aittir.
Mesela, Einstein’ın Fizikçiler ve bilim adamları arasında elde ettiği saygınlık felsefi saygınlıktır. Nobel ile taçlanan ve yüzyılın başında Fizik alanında çığır açan çalışmaların sahibi olan Einstein, öyle kesin ve şüphe edilmez yargılarla bu saygınlığı elde etmiştir ki, onun bu hususta elde ettiği konuma asla itiraz edilmez. Ancak itiraz edilmeyen husus elbette ki, fikirleri ve bilimsel çalışmaları değil; bilimsel çalışmalarıyla kendi zamanında elde ettiği konumdur.
“İyilik yapılması gereken bir yerde iyilik yapmak bir erdem değil, vazifedir.” gibi evrensel yargıları olan, bu yargılar çerçevesinde bireyi bir saygınlık düzeyine yerleştiren felsefi saygınlık, tamamen objektif kriterlere dayanmak zorundadır.
Felsefi saygınlık yalnızca akademik alana münhasır bir kavram değildir. Birçok disiplin içerisinde yapılan nesnel değerlendirmeler bu kapsama girer. Apolitik bir hukuk sisteminde “iade-i itibar” davaları, hakiki saygınlığın korunmasına yönelik güzel bir örnek olarak addedilebilir.
Sonuç
Saygınlık kavramını parçalayıp, analiz ederek anlamaya çalıştık. Bu çerçeve içerisinde;
“Doktorun boğazını kesti, saygın tutumdan indirim aldı”
“Tecavüz davasında, mahkemede iyi hal indirimi”
“İki kız kardeşe fuhuş yaptıran taksiciye, mahkemede saygın tutumdan indirim”
Gibi haberler son günlerde bize mahkeme kararlarını sorgulatmaktadır. Acaba bu kararlar hangi saygınlık çerçevesinde alındı? Analiz etmeye çalıştığımız hangi saygınlık türü ile cezalarda indirime gidildi?
Psikolojik saygınlık kişinin kendini değerlendirmesi olduğundan, konunun dışında kalmaktadır. Geriye sosyolojik ve felsefi saygınlık kalır. Sosyolojik saygınlığa göre verilmişse bu indirim kararı, toplumun hangi değer yargısına göre verilmiştir? İşlenen suçun ağırlığı hesaba katılmadan, yargılanan kişilerin hangi sosyal statüsü sebebiyle indirim uygulanmıştır? Eğer ki felsefi saygınlığa göre verilmişse, karar zaten eksiktir. Çünkü hakiki saygınlığın anlaşılması konu ile ilgili bilenlerin yargısına göre olur. Bu indirim kararları alınırken hangi bilene danışılmıştır?
Cevapsız soruların artarak ilerlediği bir ülkedeyiz vesselam…