Uluslararası Af Örgütü 2015-2016 Türkiye Raporu

Uluslararası Af Örgütü 2015/16 Raporu; Türkiye’de bildiğimiz, içinde yaşadığımız, tanık olduğumuz bir süreci ana hatlarıyla “yüzümüze vuran” hak ve özgürlüklerin genel manzarasının fotoğrafını çekiyor. Tahmin edeceğiniz gibi, okurken pek de yüzünüzün güleceğini söyleyemem.

Uluslararası Af Örgütü 2015-2016 Türkiye Raporu

Bazen bildiğimiz, içinde yaşadığımız bir şeyi başkalarından duymak bizi mutlu eder ya da üzer. Yeni aldığınız kazağın üzerinizde güzel durduğunu başkalarından duymaktan mutlu olursunuz; mutlu oluruz. Tam tersine, değil bir davranışınız, düşünceniz, bir alışkanlığınız; elinizdeki kitabı gören arkadaşınızın, kitabın yazarı hakkındaki olumsuz sözleri bile bazen sizi üzmeye, sinirlendirmeye yeter de artar bile.

Uluslararası Af Örgütü raporuna göre

Uluslararası Af Örgütü Raporu 2015/16 Dünyada İnsan Haklarının Durumu başlıklı rapor da aynen böyle: Bildiğimiz, içinde yaşadığımız, tanık olduğumuz bir süreci ana hatlarıyla “yüzümüze vuran” Türkiye’de hak ve özgürlüklerin genel manzarasının fotoğrafını çeken bir rapor. Tahmin edeceğiniz gibi, okurken pek de yüzünüzün güleceğini söyleyemem. Söylemeye çalıştığım gibi; rapor bilmediğimiz şeylerden bahsetmiyor. Ancak işte yukarıdaki örneklerde olduğu gibi; çoğu zaman, bizim zaten bildiğimiz bir kötü alışkanlığımızı başkalarından da duymak, onu bizim yüzümüze başkalarının söylüyor oluşu bizi derinden yaralar. Raporun Türkiye ile ilgili bölümü de böyle; içinizin kararacağını, canınızın sıkılacağını peşin peşin söyleyeyim. Ama ne yazık ki Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) sadece bir ayna ve tıpkı hikayede olduğu gibi, siz o aynaya baktığınız ve “Ayna ayna güzel ayna! Söyle bana, benden demokrat ülke var mı?” diye sorduğunuzda, ne yazık ki sadece gördüğünü söylüyor; sizin gönlünüzdekini değil. O aynadaki aksimizse hiç de güzel değil. Ve bizim, aynanın söylediklerine kızıp, Pamuk Prenses’i öldürmesi için emir vereceğimiz bir saray celladımız bile yok!


uluslararası af örgütü raporu

Af Örgütü’nün raporunun Türkiye ile ilgili kısmı şu değerlendirme ile başlıyor: “İnsan haklarının durumu Haziran’daki genel seçimlerin ve Temmuz’da PKK ve Türk silahlı kuvvetleri arasında şiddetin patlak vermesinin ardından ciddi biçimde kötüye gitti. Basın, hükümet tarafından uygulanan eşi benzeri görülmemiş bir baskıyla karşı karşıya kaldı; çevrimiçi ve çevrimdışı ifade özgürlüğü ciddi şekilde zarar gördü. Barışçıl toplanma özgürlüğü hakkı ihlal edilmeye devam etti. Polisin aşırı güç kullanımı ve gözaltında kötü muamele vakaları artış gösterdi. İnsan hakları ihlallerinde cezasızlık devam etti. Yargının bağımsızlığı daha da sarsıldı. Solcu ve Kürt yanlısı aktivist ve göstericileri hedef alan İslam Devleti (İD) adlı silahlı grubun ayrı ayrı gerçekleştirdiği intihar saldırıları 139 kişiyi öldürdü. Tahmini 2.5 milyon mülteci ve sığınmacı Türkiye’de barındırılıyordu, ancak hükümet AB ile bir göç anlaşması üzerine görüşmeler yaparken bireyler giderek daha fazla keyfi gözaltılar ve sınır dışı edilmelerle karşı karşıya kaldı.”

Rapora göre Hükumeti eleştiren hedef haline getiriliyor

Rapor, Türkiye’de ifade özgürlüğüne saygının giderek azaldığını, hakaret ve terörle mücadele kanunları kapsamında olanlar da dahil olmak üzere sayısız haksız cezai kovuşturmanın gerçekleştirildiğini siyasi aktivistler, gazeteciler, ve kamu görevlileri ya da hükümet politikalarını eleştiren diğer kişilerin hedef haline getirildiğini belirtmekte. Yine rapora göre sıradan vatandaşlar da sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle sıklıkla mahkeme karşısına çıkarılmaktadır.

Can Dündar cumhuriyet mit tırları haberi keyfi tutuklama hak ihlali

Rapor, hükümet ve medya şirketleri arasındaki ilişkileri de masaya yatırdı. Örgüte göre Türkiye, bu açıdan bakıldığında da ciddi sorunlara gebe. Rapordaki ifadelerden yararlanarak belirtmek gerekirse, hükümet dağıtım ağlarını hedef alarak ve sonrasında tehdit edilen ve genellikle kimliği belirlenemeyen saldırganlar tarafından saldırıya uğrayan eleştirel gazetecileri hedef göstererek basın üzerinde büyük bir baskı kuruyor. Bununla birlikte Hükümet, medya şirketleri üzerindeki baskısıyla muhalif gazetecilerin kovulmaları yönünde baskı yapıyor; “Kürt basınının büyük kısmı da dahil olmak üzere haber siteleri belirsiz sebeplerden ötürü idari emirlerle ve itaatkar yargının da yardımıyla engelleniyor. Gazeteciler, ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu’da haber yaparken polisler tarafından rahatsız ediliyor ve saldırıya uğruyor.”

Türkiye’de insan hakları ve özgürlükler

Türkiye, toplanma ve ifade özgürlükleri çerçevesinden bakıldığında da kötü günler geçirmektedir. Uluslararası Af Örgütü Raporu, barışçıl toplanma hakkının, protesto edilen konuya ve katılımcıların profiline göre hukuken sınırlı olmaya ve uygulamada reddedilmeye devam ettiğini belirtmektedir. Mart 2015’te, İç Güvenlik Paketi‘ndeki mevzuat değişikliklerinin polise hukuki bir denetleme olmaksızın gözaltına alma yetkisini vererek toplanmalarda keyfi tutuklama uygulamasına yasal bir zemin sağladığı da raporda dile getirilen hususlar arasında yer alıyor. Yine rapora göre, Türkiye’de barışçıl göstericiler yargılanmaya ve suçlu bulunmaya devam ediliyor.

Rapordaki bir diğer tespit, toplanma ve ifade özgürlüklerinin, özellikle 2013 Gezi Direnişi‘nden bu yana ciddi bir şekilde ihlal edildiği yönünde. Rapordaki bu değerlendirmeleri aynen paylaşmak istiyorum:

“2013 Gezi Parkı protestoları süresince polisin gerçekleştirdiği ihlaller için hesap verebilirliğin sağlanması konusunda da aynı başarısızlık söz konusuydu. Ocak ayında polis memurları ve siviller Eskişehir’de protestocu Ali İsmail Korkmaz‘ı döverek öldürmekten suçlu bulundu. Haziran’da İstanbul’daki bir mahkeme, “kırmızılı kadın” olarak bilinen barışçıl bir göstericiye biber gazı kullanan bir polis memurunu suçlu buldu. Protestocu Abdullah Cömert’i öldürmekle suçlanan polis memurunun davası ve bir diğer protestocu Ethem Sarısülük‘ün öldürülmesine ilişkin yeniden yargılama devam etti. 14 yaşındaki Berkin Elvan‘ın öldürülmesiyle ya da insanların polis tarafından yaralandığı yüzlerce başka vakayla ilgili dava açılmadı. Bu vakalar arasında İstanbul’da polis memurları tarafından dövülürken, yakılırken ve ölüme terk edilirken görüntülenen Hakan Yaman da yer aldı. Yaman, bir gözünü kaybetti, ancak saldırıdan sağ kurtuldu. İki buçuk yıl sonra videodaki polis memurlarının kimliği halen belirlenmemişti.”


Raporda terör saldırılarına da yer verilmiş

Raporda sadece devletin değil, çeşitli silahlı grupların gerçekleştirdikleri faaliyetlerin neden olduğu insan hakları ihlalleri de örnekleriyle birlikte tartışılmaktadır. Af Örgütü Ankara’da Ekim ayında gerçekleşen patlamada hayatını kaybedenleri bu çerçevede ele alıyor. Benzer şekilde Temmuz 2015’te Suruç ilçesinde, çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı Suriye’deki komşu şehir Kobani’ye insani yardım ulaştırma çalışmalarına ilişkin bir basın açıklaması yaptıkları sırada 33 genç aktivistin bir bombalı saldırıda öldürülmeleri ve Mart ayında İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın silahlı bir grup olan Devrimci Halk Kurtuluş Partisi – Cephesi (DHKP – C) tarafından rehin alındıktan sonra öldürülmesi de silahlı grupların neden oldukları hak ihlallerine örnek olarak veriliyor.

uluslararası af örgütü raporu

Uluslararası Af Örgütü Raporu’nda mültecilerin yaşadıkları sorunlar da insan hakları bağlanımda değerlendiriliyor. Nitekim unutmamak gerekiyor ki Türkiye – yine rapordaki rakamlardan yararlanarak belirtmek gerekirse – yaklaşık 2.3 milyon kayıtlı Suriyeli mülteciye ve Afganistan ve Irak dahil olmak üzere diğer ülkelerden gelen 250.000 mülteci ve sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Bunun yanında yaklaşık 260.000 Suriyeli mülteci kaynakların iyi bir şekilde sağlandığı ve hükümet tarafından idare edilen kamplara yerleştirilmiş. Buna karşın kampların dışındaki mültecilerin ve sığınmacıların çoğu ya çok az yardım aldığını ya da hiç almadığını ve kendilerine çalışma hakkı verilmediğini belirtiyor. Mültecileri birçok durumda sömürücü ve düşük ücretli düzensiz işlerde çalışmış. Komşularının yardımlarıyla hayatta kalmaya çalışmış Suriyeli olmayanlar için sığınma başvuruları ise uygulamada çok nadiren işleme alınmış.

“İler tutar yanı olmamak” diye bir deyim var ya. Uluslararası Af Örgütü 2015/16 Raporu’na göz atıldığında Türkiye ile ilgili olarak insanın aklına gelen tek şey bu oluyor.

İlgili yazılar

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: Bir yalana inanmak

Tarihi gelişimi ile insan hakları

İnsan hakları var mı? Hakkınızdan vazgeçmiyorum!


İnsana Saygı Kendine Saygı


Dr. Mete Kaan Kaynar
Mete Kaan Kaynar, 1972 Ankara doğumlu. 1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini de aynı bölümde tamamladı. Doktora eğitimi sırasında University of Westminster, Centre for Study of Democracy’de bir yıl araştırmacı olarak çalıştı. Halen, aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalışmakla birlikte, Türkiye Ortadoğu Vakfı: Özgür Üniversite’de dersler vermektedir. Vakfın yayın kurulunda görev yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.