İstanbul Gönüllü Eğitimciler Derneği (İGEDER), insani, milli ve özgün model arayışları çerçevesinde eğitimin yeniden değerlendirilmesi amacıyla bu yıl ilk kez 18-20 Mart tarihleri arasında “Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Kongresi” düzenliyor. “Ne Kadar Erken O Kadar İyi!” mottosuyla gerçekleştirilen kongrenin çağrılı konuşmacısı Delhousie Üniversitesi’nden Prof. Michael Ungar, aile içi şiddet mağduru çocuklar için “Bir mentor hayat kurtarıcı olabilir” değerlendirmesini yaptı.
İGEDER’in düzenlediği Eğitimde İnsani, Milli ve Özgün Model Arayışları – I, Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Kongresi’nde ilk gün konuşmacılarından Kanada Dalhausie Üniveritesi öğretim üyesi Prof. Michael Ungar, çağrılı konuşmacı olarak “Building the Resiliance of Children and Families” (Çocuk ve Ailelerin Toparlanmasının Sağlanması) başlıklı bir sunum yaptı. Ungar konuşmasında zorlu çocukluk dönemi geçiren insanların topluma kazandırılmasının önemine dikkat çekerek başladı. Bugün çocukların fazlasıyla kimyasal yüklendiğine ve günümüz çocuklarında stres bozukluğu ve hiperaktivitenin arttığına işaret etti. Ungar, dünyanın her bölgesinde çocukların sağlıklı ve mutlu bir çocukluk geçirmesini tehdit eden etmenler olduğuna dikkat çekti. Bu etmenleri; panik, depresyon gibi ruhsal bozukluklar, somatik bozukluklar, madde bağımlılığı, kalp krizi, diyabet ve hafıza kayıpları, erken cinsellik tehlikesi, stres kızgınlık, aile içi şiddet mağduriyeti olarak sıraladı.
Prof. Ungar 0-6 yaş arası bütün çocukların sorumluluk alma, davranışlarının sonuçlarıyla yüzleşme,güçlü ebeveyn çocuk ilişkisi, güçlü bir kimlik, aile ve bireysel kontrol duygusu, anlamlı bir hayat amacı ve aidiyet duygusuna, güvende olduğu ve desteklendiğini bilmeye ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.
Hatalarını telafi etmeyi öğrenen çocuklar kendine güveniyor
Ebeveynlerin çocuklarıyla iletişiminde yaptığı hatalara da işaret eden Prof Michael Ungar, tüm dünyada çocukların sorumlulukları olduğuna ve zaman zaman onların hata yapmalarının normal olduğuna işaret etti. Ungar, ebeveynleri bu konuda uyarırken çocukların hata yapmalarının normal olduğunu ve yaptıkları hataları tamir etmelerine fırsat verilmesinin onların kişilik gelişimi açısından önemini vurguladı. Ungar, yaptıkları hataları gidermeleri için desteklenen çocukların, kendileriyle gurur duyacaklarını ve ilerleyen süreçlerde yanlış seçimler yaptıklarında ya da başlarına gelen zorlu şartlarla başa çıkmada daha mahir olacaklarını aktardı. Ayrıca yine çocukların kendi kararlarını alabilmeleri için alan tanınmasının gerekliliğini anlattı.
Savaş mağduru çocuklar yeni yaşamlarına daha kolay adapte olabilir
Çocukların doğal afet, savaş gibi zorlu koşullardan daha çok etkilendiklerini ancak toparlanma süreçlerinin yetişkinlere kıyasla daha kolay olduğunu ve dışardan gelen yardımlara daha açık olduğunu kaydeden Ungar, bu konuda Japonya’da yaşanan tsunami sonrası deneyimleri aktardı. Söz konusu keskin yıkımların akabinde çocukların yaşamının mümkün olduğunca hızlı bir şekilde eskiye/normale döndürülmesinin önemine işaret eden Ungar, kültürel ve sosyal yaşamda çalışmanın çok önemli olduğu Japon toplumunda tsunamiden sadece birkaç gün sonra çocukların prefabrik/mobil okullarda hızlı bir şekilde eğitim hayatlarına geri dönmelerini örnek verdi.
Toplumsal kültürel ve sosyal dinamiklerin göz önünde bulundurularak savaş mağduru Suriyeli mülteci çocuklar için de Kanada’da benzer çalışmalar yürüttüklerini anlattı. Ungar, bu anlamda mülteci çocukların uyum sürecini hızlandırmak için yapılabilecekleri aktardı.
Aile içi şiddet mağduru çocukları öğretmenleri kurtarıyor
Özellikle aile işi şiddet mağduru çocuklar için okulun çok daha etkili ve önemli olduğunu anlatan Ungar, sorunlu ve dezavantajlı çocuklarda mentorluk ve erken müdahalenin onların hayatında yaratabileceği olumlu yöndeki farkı anlattı. Ungar, konuya ilişkin “Bir mentor hayat kurtarıcı olabilir” dediği konuşmasında yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarından söz etti. Dezavantajlı çocukluk dönemi geçiren yetişkinlerle yürüttükleri çalışmada, katılımcıların “Hayatınızı daha iyi hale getiren değişimi yaratan nedir/kimdir” sorusuna “öğretmen” ve “rehber”lerini işaret ettiklerini kaydetti. Öğretmenlere seslenen Ungar, “40 kişilik bir sınıfta çok az sayıda çocuk derslerini takip etmek, okumak ya da yazmak için sizin mentorluğunuza ihtiyaç duymaz. Hassas, dezavantajlı çocuklar için bu durum farklıdır, uyumadan önce kitap okuma alışkanlığı edindirecek bir ailesi olmayan çocuklar için en büyük ilham kaynağı öğretmenlerdir” dedi.