Burjuva, proletaryayı sevmez biliyoruz; hele emeğin Türkiye’de hiçbir önemi yok! Sağ olsun bizim siyasetçilerimiz bu sözlerimi yalan çıkarmıyorlar! Son günlerdeki olaylar da bana “vurun işçiye” sözünü hatırlattı…
Burjuva Proletaryaya karşı!
Ben böyle iktidar görmedim!
Gerçekten de görmedim; aklım erdi ereli bu iktidarla beraberim. Sanki bu iktidar ile dünyaya geldim, bu iktidarla yaşadım…
Aslında fena da olmadı!
Böyle bir hükümet olmasaydı herhalde düşüneceğim bir şey olmayacak, yazacak da bir şeyim, bir şeyimiz olmayacaktı! Bu iktidar sayesinde konu buluyorum da yazıyorum! Düşünüyorum da bu iktidar ile yazma kabiliyetimi geliştirdim!
Sadece yazmak mı? Kesinlikle hayır!..
Düşünme kabiliyetimi, sorgulama kabiliyetimi, mantığımın nasıl zorlandığını bu iktidar sayesinde elde ettim.
Bu iktidar, ilk aşkım gibi oldu benim için!
“Bu iktidar derken açık açık yazsana ne korkuyorsun?” dediğinizi duyar gibi oluyorum…
Korkmuyorum, korkmuyorum!
Ne zaman korktuk ki bugün korkalım?!
Kim olacak ki AKP iktidarı…
“Sadede gel sadede!”
Geleyim efendim, geleyim!
Şu son günler diyorum…
Nesi mi var son günlerin?
Daha ne olsun trajikomik anları, dramı bir anda yaşıyoruz!
Bizim müthiş bir maliye bakanımız vardı, hatırlarsınız siz de Mehmet Şimşek…
Mehmet Şimşek şimdi başbakan yardımcısı… Uludağ Ekonomi Zirvesi‘ne katılarak kimsenin aklına gelmeyecek bir fikir ortaya attı. Tek kelime ile müthiş!.. Bu fikir, ancak bizim gibi son derece gelişmiş (!) son derece üstün teknolojisi, ekonomisi gelişmiş bir ülkede (!) olabilecek bir fikir…
Ne demiş Sayın Şimşek?
“47 saat yerine 38 saat çalışılsa bu ülkede işe alma, işten çıkarma çok zor olmasa çok maliyetli olmasa işsizlik oranı zaten düşmüş olacaktı bu kadar basit.”
Fatih Portakal, FOX TV’de bu haberden sonra Şimşek’e şunu söyledi: “Tamam düşsün; düşsün ama asgari ücret aynı olsun!”
“Hay ağzına sağlık Portakal!” dedim. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay ise “Şimşek’e kalsa daha başka şeyler yapacak!” anlamına gelecek bir ifadede bulundu.
Mehmet Şimşek, bana Çelik’i hatırlattı. Bakır – Çelik’i değil efendim, Faruk Çelik’i… Ne demişti asgari ücret için? “800 TL büyük para, geçinilir efendim”. Çelik, bu sözleri söylediğinde milletvekili maaşı 14 bin TL’cik civarındaydı!..
Neyse, Fatih Portakal gibi adamlar olmasa acaba bu ülkede işçiye neler yapılırdı kim bilir?
Aman, sakin olun! Ne dediğinizi duyar gibi oldum! Ben de size katılıyorum…
Limon yapılır sıkılırdı herhalde, değil mi?
Tuzu kuru olan adam işçiyi istediği gibi kullanır, sonuçta “hökumet” değil mi? Aynen öyle o “hökumet” kardeşim!
Adam çocuğunu kolejde okutur, sonra sana devlet okullarının nimetlerini sıralar! En basiti tacizci, tecavüz eden öğretmenler bile çıkardı bu okullar; İmam Hatip’lisi bile var!
Hani şu dindar nesil yetiştirilecek gençler vardı ya, işte o okullardan!..
“İşçi” demiştim ben değil mi?
Başbakan çıkıyor diyor ki: “700 bin küsur taşeronu kadroya alacağız”. Hem de asıl iş, yardımcı iş ayırt etmeden!
Hemen bunun ardından kibarca şunu dedim arkadaşlarıma: “Mümkün değil!”
Neden mümkün değil?
Daha geçenlerde mecliste bütçe görüşmeleri yapılıyordu ve bu konu hakkında hiç konuşulmadı; konuşulması gerekti, çünkü bu kadar taşeronun kadroya alınması için müthiş bir bütçeye gerek vardı, bundan hiç bahsedilmedi…
Bu ifadelerimi iktidar duymuş gibi, bu adamı haklı çıkartalım der gibi ne yaptılar?
Şapkadan 700 bin kişiye nanik yapıp, şapkadan tavşan çıkardılar! “Kadro diye bir şey yok; ‘özel sözleşmeli personel’ var!” dediler.
İşte size bir işçinin Türkiye’deki hikayesi!
En güzel, en iyi kandırılan kesim işçilerdir herhalde!..
O yüzden de burada, bu ülkede her zaman burjuva, proletaryaya karşı olacaktır!
Olmasın da ne yapsın; yoksa nasıl kazanacaklar, işçiler nasıl sömürülecek değil mi?