Manşetler bomba olup patlarsa

Teröristler her zaman bomba kuşanıp intihar saldırısı düzenlemez! Bazısı yazı yazar; bazıları da o yazıları yayımlar. Hem onlara kimse terörist de demez.

 

Başlarken

Ateş olup cana düşene, canlar yakana lanet olsun!


Malumu izah, fuzulidir.

Uzun zamandır yazmaya fırsat bulamıyordum, gönül isterdi ki yurdumda karabulutlar olmasın da masmavi gökler bahsimiz olsun.

Bu gece her birinin önemi kendine haiz olduğundan gündem ile ilgili birkaç yazı yazacağım. Bu birinci yazı, başlıktan da anlaşılacağı üzere basın – yayın kuruluşlarının ülkemiz gündemindeki rolü ve etkisi üzerine bir yazıdır.

Eğer bu lanetli günleri biz görmeseydik, bizden sonrakiler bir gün mutlaka göreceklerdi.

Belki de hiç alışık olmadığımız bir fırtınanın etkisi yıllardır ülkemizi kasıp kavurmaktayken, bizler başımıza gelenin ne olduğunu anlamakta güçlük çekmişizdir. Tekrarı nispetinde olağan kabul ettiğimiz, fakat esasında olağanüstü olaylar neticesinde öyle sanıyorum ki her ferdimizin sinirleri sertleşti ve çelikleşti. Bela üstüne bela, acı ve gözyaşıyla geçen aylar ve yıllar sonunda bizler ne haldeyiz?

Etrafımızda ülkeler parçalanmış, devletler diz çökmüş, yüz binlerce masum insan canından olmuştur. Yağmur sebepsiz yağmaz dostlarım! Her şeyin bir sebebi ve oluş şekli bulunduğu gibi yağmurun da bir sebebi var elbet. Coğrafyamıza musallat olan bu şiddet yağmurlarının da bir sebebi var. Derin derin yazıp çizmek nafile, gönül de razı değil zaten. Gelin bizler, bizim başımıza yağan taşları ayıklayalım ne dersiniz?

Sanıyorum genç – yaşlı her Anadolu insanı içten içe tarihimizin fedakarlıklarla dolu kahramanlık yıllarında yaşamak istemiştir. O yıllardan bize en yakın olanı atalarımızın istiklal mücadelesi verdiği yıllardır. İyi bilin ki bizler bugün yeniden istiklalin sancılı doğumuna şahit olan şanslı insanlarız. Yüreği Anadolu güneşiyle ısınıp, kökleriyle bu toprakları kavrayan her insanımız yarınlar için adalet ve inançla mücadele etsin! Yine iyi bilin ki bu günün Anadolu insanına yurduna hizmet etmek vazifesi nasip olmuştur. Bu durum ve zamanın önemini kavramak şu sebeple hayatidir: Eğer bu lanetli günleri biz görmeseydik, bizden sonrakiler bir gün mutlaka göreceklerdi. Yarının müreffeh nesli için bugün her vatandaş üzerine düşeni yapmalıdır. Aynı dün ardına bakmayan kutsal insanlar gibi…

Biliyorum ki rüya görmüyorum, bu yaşananlar bir kabus da değil şüphesiz. Ölüm kadar gerçek olan bir hakikatten söz ediyorum. Savaşta olduğumuzu anlamanız için, kalleş bir pusuda can vermenize gerek yok!

Artık pusular yalnızca bomba ve silahlarla da kurulmuyor. Canımıza, canlarımıza köşelerden, kalemlerden hain kurşunlar kadar hain sözcükler sıkılıyor. Bir bomba iki defa patlamaz lakin aylar hatta yıllar var ki bizim öz yurdumuzun öz sandığımız gazetelerinden, o gazetelerin köşelerine pusmuş kalleşler ustalıklı ve adeta ilahi buyruklarmışçasına teyitlenmiş ihanet bombalarını bir bir patlatıyorlar. Olay mahalleri belli, ölen belli, vuran belli… Vatan hainliğinin kutsandığı şu talihsiz günlerde yazık ki vicdanlara mil çekilmişçesine gerçeklere kapalı idrakler. Hakkın ve doğrunun sancağı altında filizlenip yeşeren milletimiz, ihanet fırtınalarıyla kuruyup yok olmaya savruluyor. Görmek bunca güç müdür?

Bir cani eylemin ardından et olup, tırnağı sarmak dururken görüyor musunuz yapılanları?

Post derdine düşüp imza çakanlar da var, post derdine düşüp imzadan kaçanlar da…

Efendiler!


Milleti aptal mı bellediniz?

Yokluk zilletiyle, can telaşına sardığınız bu millet bir zamanlar serden geçmişti, unuttunuz mu?

Dört koldan zehirli ninniler fısıldayıp uyuttuğunuz halk artık yeni bir güne uyanmanın heyecanıyla yaşıyor, yoksa bundan mı korktunuz?

Ahmak odur ki şu yazıyı okusun da öfkeden çılgına dönsün, sonra zatımıza içten içe hakaretler savursun. Halbuki anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna sivrisinek…

Bakın. Medyayı eleştireceğiz dedik lakin yazıda kurşun çok fakat hedef yok!

İsim zikrettik mi? Hayır…

Hem her zihinde bir medya olgusu doğup büyümemiş mi? Her kesim tutsun kendine çeksin eleştiriyi.

Medya sadece yazıp, yayımlamak değildir. Okuyup, izleyip yazılana değer katmak da bence bu işin bir parçası. O vakit sizler zihninizde medyanın yerini bir sorgulayın.

Uzatmadan sonlandıralım ne dersiniz?

Ankara’da bir bomba patladı

Sanıyor musunuz parçalara ayrılan bedenlerdir? Amaç ruhları parçalamaktı, gönüllerimiz ve ruhlarımız paramparça oldu. Söz gelip gırtlağa diken gibi düğümlendiğinde gözyaşları imdat eyler de hiç kimse sanmasın ki parçalanan yeniden bir olmaz. İnancımız gereği fıtratımızda vardır parçalanıp, birlenmek.

Velhasıl meydanlarda ihanet bomba olup patlasa da manşetlerde kansızlık dile gelip söylense de Allah’ın birliğine inanıp, Onda birlenen bu milleti asla parçalayamayacak, yok edemeyeceksiniz!

Hangi unvanın ardına tünerseniz tüneyin, hangi mesleği ihanete kalkan yaparsanız yapın, hangi dilden, hangi yalanı, hangi maskeyi takarak söylerseniz söyleyin bu milletin bir tek yurdu ve bir gerçeği vardır:


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal. 


Bahattin Yavuz
O, gaz lambasının sıska ışığıyla aydınlanan kitapların sihirli dünyasında bir seyyahtır. Ruh ırmağından arıttığı sözleri kağıda işleyen bir nakkaş ve kusursuzluk için ruhuna çekiç vuran bir heykeltıraştır.