Öğrenilmiş çaresizlik sendromu: 30 senedir devam ediyoruz

Ve kapak kaldırıldığında aynı hizada atlamaya devam eder pireler. Kapak yoktur, sıcaklık artırılır, ölüm hızlanır ama pireler hep aynı hizada zıplamaya devam eder. Bu durumun ismine; “Öğrenilmiş çaresizlik” ismi veriliyor. Kısaca durumlar iyileşse bile, durumu kabullenen bireylerin çıkış için adım atmaması… Ne kadar uygun değil mi bize?

Öğrenilmiş çaresizlik sendromu medya televizyon izlemeye devam

Öğrenilmiş çaresizlik sendromu: 30 senedir devam ediyoruz!

30 senedir, zaman zaman duran zaman zaman artan ateşimize rağmen hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyoruz hayatımıza. Kapağımız açılmak şu yana dursun, gün geçtikçe kapandı ve buna rağmen hiçbir şey olmamışcasına devam ettik.

Sloganınız hep: “Halk bunu izlemek istiyor.” oldu. Bu cümlelere dayanarak aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp sürdüler önümüze. Aslında isteyen halk değil, tam olarak medya ve onların bağlı olduğu büyük ağabeylerdi. Medya bizlerin haberlerle, gerçeklerle ilgilenmemizi istemiyordu. Onun yerine yarışmalar, diziler, şovlar izlenmeliydi.


Tüm bunların ortak noktası; Bireysellik ve emeksiz kazanç üzerineydi. İnsanlar bizden bana dönerse eğer her şey daha kolay olurdu çünkü. Ben, ben, ben… Benim param, benim işim, benim evim, benim arabam… Peki ya aksi olursa? Ya biz olursak vakit büyük patronlar yok olur. O vakit sosyal dengesizlik yok olur. O vakit oligarşi yok olur. Hepsi güzel geliyor değil mi? Peki ya dünyaya şekil verenler, onların istekleri bu yönde mi?

Onlar tam aksini düşünmeyen sorgulamayan bireyleri istiyorlar. Hatırlayalım; Çok gerilerde değil Yugoslavya. Yugoslavya dağıldıktan sonra bir Yugoslav’ın açıklaması şöyle idi; Ülkemiz bölünürken biz dizi izliyorduk. Bu da tanıdık geldi değil mi?

Hayat devam ediyor

Hadi simdi biraz empati yapalım. Çocuğunuz var mı? Hamile olduğunuzu öğrendiğiniz günü hatırlıyor musunuz? Onun ilk kalp atışını duyduğunuzda hissettikleriniz, ilk anne deyişi, ilk okula gidişi, ilk kız arkadaşı…

Şimdi askere uğurlayışınızı düşünün. Yok hayır, dolmasın şimdi gözünüz! Bunu sormaya yüreğim dayanmıyor ama o dağ gibi gönderdiğiniz yiğidin al bayrağa sarılı gelişini düşününce daralmıyor mu yüreğiniz? Cevabınız evet mi? O zaman kapat o saçma sapan yarışma programını!

Yakaya siyah kurdele, arka fona ay yıldızlı bayrak koyup acımız çok büyük cümlesinin ardından, ama hayat da devam ediyor; O zaman simdi Ahmet amca, Ayşe teyze için geliyor diye haykıran bir programı seyretme. Senin sırtından kazandığı paralarla kanal satın alan senin sırtına binen külfeti savunan bir adamın programını seyretme. Ne hale geldiğimizin farkında mısın?

Tencerenin içindeki pireler gibiyiz! Bir şehit 2 şehit 3 şehit… Her gün artıyor ateşimiz ama biz inatla:

– Ayşe hanim Arif Bey ile çaya çıkacak mı?
– Adada ne olacak?
– Bu kadın bu adamla neden evlenmiş?
– Ay yazık, aşık ama aşkta her yol mubahtır.

Sözleriyle soslanmış aslında en temelinde ailenin de kutsallığını yok eden dizileri seyretmeye devam ediyoruz! Diziler bitiyor, haber programları başlıyor. Günümüz haber programları; Aynı fabrikadan çıkma, aynı dile sahiplerin uzun uzadıya konuştuğu programlar. Sabahlara kadar süren sözde tartışmalar.


Günümüz televizyon kanalları haberlerde bile sadece görmemiz istenileni gösterir. Peki ya biz? Yani halk, o ne yapar? Gözünü açar ve ilk işi ya televizyonu ya interneti ya da radyoyu açmak olur. Karşısına haberler çıkar:

– Şırnak’ta 2 asker şehit!
– Ankara’da patlama!
– İstanbul’da tecavüz!

Beyin otomatiğe bağlar; Geç geç geç…
Evlendirme programı çıkana kadar geç!

– Ahmet Bey evlenebilecek mi?
– Off! O Neriman Hanım da kendini beğenmiş!

Daha güzel değil mi stres atıyoruz sonuçta? Peki ya arka yüzü?

Evin var mı, ya araban? Ama evlilik demeyin sakın, kaçıncı yüzyıldayız? Evlilik için yoksa hala sevgi, saygı, aşk mı arıyorsunuz? Yapmayın daha önemli değil mi; Benim evim benim arabam? Üstüme yap yoksa evlenmem!

Evlilik programı biter ne giysemciler başlar. Pırıl pırıl insanlar kıyafet yüzünden tartışır, gerilir… Gerildikçe reyting artar, reyting arttıkça patron güler. Halk ne var ne yoksa kıyafete yatırır. Kendi olmaktan çıkıp vitrin mankeni olmaya çalışır.

Akşam olur diziler başlar. Kesin ya iki adam bir kadına aşıktır ya iki kadın bir adama… Seyreyle cümbüşü! Entrika, kavga, mubah her şey vardır ve içten içe işlenir: Hırs her şeyden önemlidir! Sen her şeyden önemlisin; Vur, öldür ama kazan!

Gece haber programları hep aynı lakırdılar; Özerklik, öz yönetim, başkanlık… Tam ağzını açıp zam, işsizlik demeye çalışırsın kesilir sesin.


Ertesi sabah sen kapatsan da devam eder gerçeklik; Ölürsün, hakkın yenir, zam gelir; belin bükülür, omzun düşer, umudun biter. O vakit anlamsız gelir her şey. Umut biter kapak açılsa bile aynı yerde yürür durursun!

Vazgeçemediğimiz Televizyon: Bizi kim aptallaştırdı?


Elif Aver
Elif Aver; 1987 yılında İstanbul'da doğdu. Cumhuriyet Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden 2010 yılında mezun oldu. Özel sektörde mesleğini yapmakta, ayrıca TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyesi. Yazmak, çizmek ve okumak çocukluğundan beri en büyük tutkusu. Ondan sebep söz yitene kalem bitene kadar yazanlardan.