Yetmiyor bu hayat bize!

Bir kaçıştır hayat, bir kovalamaca… Kendimizi bildiğimizi sandığımız, kendi bilinenlerimizin doğru olduğuna inandığımız, çevremizdekileri de buna inandırdığımız, yaşanan ile yaşanamayan arasındaki farkedişleri sezemediğimiz, bilhassa sezmek istemediğimiz serüvenmiş bu hayat…

Yetmiyor bu hayat bize!

 

Gökyüzüne dahi sığdıramadığımız benliğimizi, gün gelip ufacık olaylara sığdırabildiğimiz, güzel birbirinden eşsiz ruhlarımız… Her şeyde olduğu gibi, kaderinizi de kendiniz yazmak istediniz. Sanki her şeyin size ait olmasını dilediniz, herkes gibi. Tıpkı bizim gibi. Gitmedi hayat istediğiniz gibi, hep en başa sardınız, bundan da bir hayli bunaldınız. Zaman zaman düşüncelerinizin esiri de oldunuz. Kimbilir. Onlar aldı büyüttü sizi, hazırladı hayata. Gülümsemeyi öğretti, birdenbire. Siz kabul etmediniz. İnsanlarınız değişti bir anda, siz farkına varmadınız. Hep en iyi hep en güzel olmayı yeğlediniz kısacık hayatta…

Sanki yeni bir hayata başladınız, siz öyle sandınız. Gözünüze güzel görünenler çirkin oldu, çirkinler güzel. Düşünmediniz sonunuzu bir an bile, belki de düşünemediniz. Tek çözüm yolunu bulmuşçasına sımsıkı sarıldınız, en doğrunuza. Bir an bile ihtimal vermediniz eksiğe, hep tamamlanmış hissettiniz. Gurur duydunuz, yahut huzur doldunuz. Hayatınızın şansını yakaladınız, yakaladığınızı mı sandınız? Çok geçmeden bundan da bıktınız. Yeniliği sevdi hayat çünkü hep. Alışılagelen her şey alışmadı bir türlü. Bilmediniz hiç, bilmek dahi istemediniz. Olur ile olmaz arası gidip gidip geldiniz. Tek bir çıkış yolu aradınız hayatınızda hep. Hayatın anlığının farkındaydınız. Çok vakit harcadınız, fütursuzca. Koşup koşup yoruldunuz. Yoruldukça pes etmediniz. Hırsınız, hayatınızın gölgesinde kalmadı hiçbir zaman. Bununla büyüdünüz siz de. Durmadınız, bakmadınız da geriye. Lüzumsuz yollara saptınız, kim bilir…



Siz, siz miydiniz? Yoksa siz olduğunuza inandırdığınız şahane insanların esirinde gölgelenenlerden miydiniz? Düşünüp düşünmemek arasındaki ikilemde kendi kendine yetmeye çalışan ruhlarınız, çırpınışlarınızın esaretinde. Duymak, duyurmak istemiyor, başkasına. İstemiyor kötüyü, istemiyor çirkini…


Yetmiyor hayat, yetmiyor bu süreç. Yineliyorsunuz ve siz yineledikçe yeniliyorsunuz. Varıyor musunuz yoksa farkına? Yalan söyleme alışkanlığınız doğuyor hiç kuşkusuz. Zor olan ne varsa ulaşılmazınız oluyor, bir süre sonra da… Yalnız değilsiniz. Her şey ters gittiğinde dahi doğruya gidenlerden değilseniz eğer… Yalnız değilsiniz!


Beyza Elif Özer
3 Ocak 1995 doğumluyum. Belki de istediğim her şeyi gerçekleştireceğime inandığım yaşlara geldiğim vakit, yazma isteğimin oluştuğunu farkettim. Öncesi/sonrası olmayan hayatımızın sadece bir an'ını dahi yazarak kendimi avuttum. Sadece düşünmek ve düşündüklerini anlamlandırmak adına yazdım hep. İnsanları anlama konusunda güçlük çekip,sırf bu yüzden kişisel gelişime merak sardım. Uzun yıllar basketbol ve voleybol oynadım. Aynı zamanda fotoğraf ve dekorasyon meraklısıyım. Ve özellikle şuanda aldığım eğitimden dolayı yabancı dizi ve film delisiyim. İzlemekten en çok keyif aldığım dizi; House. Bunların haricinde yapmaktan en çok keyif aldığım şey; Kendimden daha bilgili/kültürlü insanlarla konuşup, onların deneyimlerinden faydalanmak. Binevi hayatıma yön verirken her şeyi düşünüp ona göre yol almak... En sevdiğim insan şekli; her açıdan kendini geliştirip, yarın'ını düşünen insan.. Bu arada şuanda eğitimime Celal Bayar Üniversitesi/ İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde devam ediyorum.. Yazmaya/okumaya olan ihtiyacımızın hiçbir zaman eksilmemesi dileğiyle.. Son olarak,hayat felsefem; ''ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.''