Atatürk’ün emanetine ne kadar sahip çıkabildik?

Gazi Paşa’yı hatırlayalım. Hasta yatağında tüm uyarılara rağmen törenlere katılan ve yedi düvele karşı dik durmak gerek diyen yiğidi, Atatürk’ü hatırlayalım.

Atatürk'ün emanetine ne kadar sahip çıkabildik?

“Beni görmek demek, behemahal yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu kâfîdir.” – Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Böyle sesleniyordu, Gazi Paşa ölmeden önce bizlere. Yıl 2016… Artık yaşayan nesil O’nu görmeden yaşayanlardan. Peki ya fikirler? Onlara sahip çıkabildik mi? Hatırlıyorsunuz değil mi; eskiden okulun girişinde yazan bir yazı vardı: Atam izindeyiz. Peki bu günlerde canı gönülden söyleyebiliyor muyuz bunu? Atatürkçülük, aslolan adıyla Kemalizm günümüzde gerçekten olması gereken yerde mi?

Mustafa Kemal Atatürk’ün emanetine ne kadar sahip çıkabildik?

Gazi Paşa, bizi terk edeli tam 77 sene oldu. Bu sene 78. ölüm yıl dönümünü anacağız. Olağanüstü bir durum olup iptal olmazsa tabi… Yaklaşık olarak 80 senelik bir süreçten bahsediyoruz. 80 senede Kemalizm’in gelişimine baktığımızdaysa önümüze korkunç bir tablo çıkıyor. Sürekli içi boşaltılan bir Kemalizm var karşımızda. Gazi Paşa 10 Kasım 1938 saat 09:05’te maalesef bizleri terk ederek ayrıldı bu dünyadan. Peki biz O’nun bıraktığı emanetlere ne kadar sahip çıkabildik?


atatürkün cenazesi

Halkçılığı Komünizm’le, laikliği dinsizlikle bir tutan zihinler

Kemalizm içi boşaltılırken ilk olarak devrim ve inkılaplardan başlandı. Atatürk’süz sığ tarih kitaplarıyla tarih öğrenir olduk. Yetmedi inkılaplar parçalandı. Milliyetçiliği faşizmle, halkçılığı komünizmle, laikliği dinsizlikle bir tutan zihinler ortaya çıktı. Kısaca Gazi Paşa gitti ve birileri O’nun bütünleştiriciliğini parçalayarak birer parça koparmaya başladı. Bir diğer deyişle herkes işine gelen bir Atatürk oluşturdu! Tüm bunlar siyasi platformda kalsa belki çok sorun arz etmeyecekti. Lakin ne zaman bu tabana işledi ki amaç zaten oydu; işte o vakit işler çığırından çıktı.

Ne zamandır ulusal bayramlarımızın kutlanılmadığının farkında mısınız ve bundan daha acısı her geçen gün buna verilen tepkilerin ne kadar cılızlaştığının farkında mısınız?

En son kutlayamadığımız bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı geçirdik. Kutlayamadık. Çünkü dediler ki şehidimiz var! Şimdi bugünün ismine tekrar dönelim: 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Gazi Paşa’nın dünya çocuklarına armağan ettiği bayram. Kutsal isyanın vücut bulduğu gün. Ulusun egemenlik günü, meclisin açılış yıl dönümü ve biz bugünü iptal ettik. Evet, kötü günler yaşıyoruz. Peki eğer amacımız tüm bu zorlukları atlatmak ise bugün her zamankinden daha görkemli kutlanması gerekmez miydi?

Gazi Paşa'yı hatırlayalım. Hasta yatağında tüm uyarılara rağmen törenlere katılan ve yedi düvele karşı dik durmak gerek diyen yiğidi hatırlayalım.

Gazi Paşa’yı hatırlayalım. Hasta yatağında tüm uyarılara rağmen törenlere katılan ve yedi düvele karşı dik durmak gerek diyen yiğidi hatırlayalım. İşte o gün yani ulusal bayram günü, bizi bir araya getiremedikten, yüreğimizi birleştiremedikten sonra bizi biz yapan nedir ki?

Diğer çerçeveden baktığımızda, 23 Nisan dünya çocuklarına armağan edilen gün. Ya bizim çocuklarımız? Biz onların dünyasını ne kadar bayrama çevirdik. İşte ülkemizdeki çocukların durumu:


  • Yurtta tecavüz: Bir kereden bir şey olmaz!
  • Okulda tecavüz.: Okulun, öğretmenin itibarı….
  • Babanın, eşin dostun tecavüzü: psikolojisi bozulmadı.

Liste uzayıp gidiyor. Her gün en az bir tane çocuk istismarı haberi. Bir şeyler yapılıyordur, diye düşünülebilir. Ama maalesef o da yok. Canla kanla kurulan mecliste çocuk istismarına karşı yasada bile maalesef kalkamadı eller. Tarih yazdı, biz yerin dibine girdik. Ve bugün çıkmış birileri “Laikliği kaldıralım” diyor.

Nedir laiklik? Atatürk, laikliği şöyle anlatıyor:

“Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz. Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.”

atatürk'ün laiklik hakkında sözleri

Her şey aslında bu kadar açık ve netken neden laikliğin kaldırılması istenir ki? Cevabı da aslında bu kadar açık ve net. Geçen zamanla beraber nasıl ki Kemalizm’in içi boşaltıldıysa aynı şekilde dinin ve inançların da içi boşaltılarak, gerçek din uzaklaştırılmış onun yerine şeyhler, dervişlerin olduğu yönlendirilmiş inanç ve dinler oluşturulmaya başlandı.

Yönlendirilmiş ideolojiler nasıl ki daha kolay yönetimi sağlıyorsa, yönlendirilmiş inançlar da aynı şekilde yönetimi kolaylaştırıyordu. İşte bu yüzden çıkıp birileri “Laikliği kaldıralım” cümlelerini sarf ediyor.

Yıl 2016: Cumhuriyet ile idame edilen bir ülkede, kurucusunun Gazi Mustafa Kemal Atatürk olan bir ülkede Atatürk inkılaplarının kaldırılması mevzu bahis. Fakat tüm bunları dile getiren insanların bilmediği nokta şu ki: Laiklik ya da başka bir inkılap, bir gece yarısı ceylan derisi koltuklarda can sıkıntısından ortaya konmadı. Bu uğurda savaşıldı, can verildi, kan döküldü. Şimdi çıkıp ortaya “Laiklik kaldırılsın.” demek; bu ülkeye, bu ülkenin kurucularına hakaret etmek demektir. Evet, Atatürk 1938’de ebediyete kavuştu, fakat giderken hepimizin içine yaktığı ateşi attı da gitti. Kısaca durum tam olarak Mustafa Kemal’in söylediği gibiydi:

“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”


Kısacası; Mustafa Kemal sensin! Mustafa Kemal, benim! Mustafa Kemal, biziz! ve bizim sayımız sandıkla sayılmaz! Emanetinin bekçisiyiz, Atam…


Elif Aver
Elif Aver; 1987 yılında İstanbul'da doğdu. Cumhuriyet Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden 2010 yılında mezun oldu. Özel sektörde mesleğini yapmakta, ayrıca TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyesi. Yazmak, çizmek ve okumak çocukluğundan beri en büyük tutkusu. Ondan sebep söz yitene kalem bitene kadar yazanlardan.