“Şeriat, şeriat…” diye yanıp tutuşuyorsun yobaz ama, benden uyarması. Bir Halhali’ye denk gelirsen, yandı gülüm keten helva.
Muhammed Sadık Halhali, 1926 yılında bugün Azerbaycan topraklarında kalan Halkal yakınlarındaki Givi köyünde Azeri bir çiftçinin oğlu olarak dünyaya geldi. Kutsal şehir Kum’da dini eğitim aldı. Humeyni’nin öğrencilerindendir. İsmine, geldiği şehir olan Halhal’ı dahil etmesi bir molla geleneğidir. 1950’li yıllarda İslam Fedaileri terör örgütüne katıldı. Bu örgüt 60’lı ve 70’li yıllarda İran’da çok sayıda laik siyasetçiyi katletti.
Bu terörist, devrimin hemen akabinde Humeyni tarafından devrim mahkemeleri başyargıçlığına atandı. Sanıklara avukat tutma hakkını vermediği gibi mahkemede hem savcı hem yargıç hem avukat hem de jüri görevini üstlenmiştir. Bu bir elinde bin marifet olan arkadaşın sanıklara yönelttiği suçlamaların hepsi yeryüzünde sapkınlığı yayma, Allah’a karşı savaşma ve ABD casusluğudur. Sanıklardan sadece biri elinden müebbet hapis ile kurtulmuş diğerlerinin hepsi idama mahkum edilmiştir. Bazı idamlara kendisinin bizzat nezaret ettiği söylenir.
Devrimden önce alkollü içki satanlardan genelevlerde çalışanlara kadar herkese idam cezası vermiştir. 8 bin civarında idam kararı verdiği iddia edilmektedir. Bu özelliği ile “cellat yargıç” ve “devrim kasabı” lakaplarını almaya hak kazanmıştır. Humeyni bile idamlarından rahatsızlık duymuş ama nedense (!) bir türlü görevinden almamıştır.
Verdiği bir röportajında, aradan 20 yıl geçmesine rağmen yaptıklarından en ufak bir pişmanlık duymadığını şu sözlerle belirtmiştir: “Eğer suçluysalar cehenneme, yok eğer masumsalar zaten cennete gittiler.”
Aynı mantıkla tüm suçluların serbest bırakılıp ecelleriyle öldüklerinde cehenneme gitmelerini niye beklemediğini kimse sormamış anlaşılan.
En ilginç yargılama Nader Jahanbani‘nin duruşmasında olmuştur. İran Hava Kuvvetleri Komutanı olan Nader Jahanbani devrimden sonra yurt dışına kaçma şansı varken kaçmamış ve bu göstermelik mahkemede yargılanıp tek celsede idama mahkum edilmiştir. Annesinin Rusya göçmeni olmasından dolayı sarışın ve mavi gözlülüğünü kasteden Halhali’nin mahkemede kendisini ABD casusluğu ile suçlayıp hakaret etmesine cevaben “Sen benden daha esmersin ama ben senden daha fazla İranlıyım” deme cüretini göstermiştir. Aradan yıllar geçtikten sonra Halhali verdiği röportajında, onun hakkında hiçbir delil bulunmadığını; sırf elinde güç bulunduğu halde İslam Devrimi‘ne yardım etmediği için idam cezası verdiğini kabul etmiştir.
İslam Fedaileri isimli terör örgütü üyeliğinden mahkeme başyargıçlığına uzanan bu hayat öyküsü 2003 yılının kasım ayında Tahran’da son bulmuştur.
Anlaşılan, bizdeki bu IŞİD kafasının gideceği yok. “Allah çarpar” dedik, güle oynaya paraları kamyona yükleyip gittiler. “Allah günah yazar” dedik; sırıta sırıta, kızları geçtim, oğlanları bile koyunlarına alıp yattılar. Şimdi bir de utanmadan ortaya çıkıp “dindar anayasa yapalım” diyorlar. Senin hiçbir anayasada kurtuluşun yok. Bence de en sertinden bir “dindar anayasa” hazırlayalım. İçine de; Allah’a karşı savaşma, yeryüzünde sapkınlığı yayma ve ABD casusluklarını suç olarak koyalım. Bir de bakmışsın ki bir Halhali’ye denk gelmişler, kelleleri gitmiş.