Karşı çıktığımız politik görüşe oy vermesek de kapitalist hayatı destekleyerek o zihniyetin ekonomisini güçlendiriyoruz. Gezi’de başlatılmış hareketin devamını getirebilmiş olsaydık, en azından 2013 yılından beri daha da kötüye gitmeyebilirdik.
Ülkenin bu hale gelmesinde herkesin payı var!
Hayatta başımıza gelenler kendi seçimlerimizin sonucudur. Dolayısıyla kendi başına seçim yapabilecek kadar düşünebilen her yetişkin, kendi mağduriyetinin sorumlularından biridir. “Benim ülkemi siz bu hale getirdiniz, sizin politik seçimleriniz beni de mağdur etti” demek hiçbirimizin hakkı değil! Ülkenin bu hale gelmesine her kesimden halkın, az çok katkısı var. Zaten öz eleştiri yapmayı sevmeyen, hatayı kendinde değil, başkalarında arayan insanların başına bu tür durumların gelmesi tarihsel bir gerçek.
Bazen “bilmiyordum, beni kandırdılar” savunmasıyla mağdur rolü üstleniriz. Oysaki karşılaştığımız olayları araştırıp sorguladığımızda az çok gerçekleri görebiliriz. Cahil olarak kalmak tamamen kendi seçimimizdir ama bir ülkenin yarısı bu zihniyetteyse, bu tüm ülkenin sorunudur. Bazen bir toplumsal grup diğerini ötekileştirerek kutuplaşmaya yol açar ve ötekileştirilmiş kitle kendini geliştireceğine hatasında ısrar eder.
Bazen de neyin ne olduğunu bildiğimiz halde çıkarlarımızı düşündüğümüz için eleştirdiğimiz düzenin bir parçası oluruz. Evet o zihniyete karşıyızdır ama o zihniyetin nimetlerinden biraz faydalanmamız hiç de fena olmaz: ‘Zaten herkes öyle yapmıyor mu?’ ya da ‘Benden sonra tufan!’ tipik savunmalarımız olabilir.
Ekonomik tepki
Kapitalizmin en vahşi olduğu şu dönemde en etkili tepki ekonomik yollarla verilir. Karşı olduğumuz politik görüşü protesto etmek istiyorsak, o görüşü destekleyenleri zengin etmemiz, yapmamız gereken en son şey olmalıdır. Ülkeyi bu hale getiren politik düşünceyi seçmemiş bile olsak, ödeme kolaylığından dolayı Ağaoğlu dairelerinde oturarak, servisi evin önüne kadar getirdiği için Metro otobüsleriyle seyahat ederek, ucuz olduğu için Bim marketlerinden alışveriş ederek aynı zihniyetin ekmeğine yağ sürdüğümüz için birçoğumuz ülkemizin mevcut haline katkıda bulunuyoruz demektir.
Olmadı, bazı televizyon kanallarını seyrederek kendimizi o zihniyetin medya propagandalarına maruz bırakırız. Saray partilerine koşa koşa gidip malum kişi ile samimi pozlar veren şarkıcıları dinlemeyi kaçımız bıraktı? Bedava verilen kömür ya da makarnayı kaç kişi geri çevirdi? Kaç kişi hükümet yetkililerini, başına gelebileceklerden korkmadan eleştirebilme cesareti gösterebildi?
Bir Facebook iletisinin dediği gibi: “Vatandaşı değilsen Türkiye aslında çok eğlenceli bir ülke.” Ama maalesef bizler ayakkabı kutularında milyon dolarların saklandığı, çocuk tecavüzlerinin hoş görüldüğü, milli bayramların iptal edildiği, Devlet’i yönetenlerin halkın gözü önünde yolsuzluk yapabildiği o ülkenin vatandaşlarıyız.
Şiddet ve hakaret içermeyen tepkiler
28 Mayıs 2013 tarihinde Türkiye’nin bilinçli gençlerinin Gezi Parkı‘nda başlattığı o büyük tepki, elimize geçen büyük bir şanstı. Bu tepkinin gücü maalesef halktan ziyade hükümet tarafından iyi anlaşıldı. O yüzden de o günden beri “Gezi Ruhu”nu söndürecek girişimler yapılıyor.
Mayıs 2013’te ağaçları korumak için Gezi Parkı’na çadır kampı kuran o gençler, ispat ettiler ki; başka bir dünya ve başka yaşam tarzları mümkün olabiliyor: Polissiz huzur, parasız alışveriş, kavgasız tartışma ve beklentisiz dayanışma. Üç hafta sürdürebildikleri o komün hayatta yanlarında getirdikleri ne varsa diğer kampçılarla paylaştılar. Parkı her gün temizlediler, herkesin faydalanacağı bir halk kütüphanesi ve ücretsiz yemek yenilebilecek bir mutfak kurdular. Herkes her şeyi olabildiğince az tüketti, kendi yanında getirdiğini diğeriyle paylaştı, kimse kendi özel çıkarını gözetmedi.
“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”
Bu gidişata tepki vermek istiyorsak yapılacak tek şey; konfor alanımızdan kurtulup Gezi Parkı’ndaki gibi daha sade, daha bilinçli, daha duyarlı ve anti-kapitalist bir hayat yaşamaya başlamamızdır. Tüm bunları kolektif olarak yaparsak, yabancı ülkelerin hukuk ya da devlet adamlarının bizi kurtarmasını beklememize de gerek kalmaz. Artık kanıksanmış bu kötü gidişatı kendi içimizde beraber vereceğimiz tepkilerle değiştirebilirsek eğer, yeni kurduğumuz düzen daha sağlam olacaktır. Şiddet ve hakaret içermeyen tepkiler her zaman her yerde işe yarar.
Genç insanların yapabilecekleri kesinlikle yabana atılmamalı! Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğu genç, özgürlüğüne düşkün ve kendilerine yönetimde olanların çizdiğinden daha farklı bir ülke resmediyor. Türkiye artık eskisi gibi olmayacak! Tıpkı Gezi’deki gösteriler sırasında hükümete karşı sıkça atılmış o sloganda dendiği gibi; Gezi sadece bir başlangıçtı…