Köy Enstitüleri: Işıktan korkanlar ışığı söndürdüler

Bugün 76 yaşında olan Köy Enstitüleri pozitif ayrımcılık ilkesini benimseyerek fırsat ve olanak eşitliği ilkesini sağlamayı ve sınıf ayrımını da ortadan kaldırmayı amaçlamıştı. Aslında Köy Enstitülerinin bu amacını gerçekleştirme noktasında o günün toplumsal yapısının sosyo-kültürel bağlamda sosyolojik okumasını yaparsak kısa zamanda oldukça başarılı sonuçlar elde edildiği görülebilir.

Köy Enstitülerinin köylüyü amaçlaması ve onların niteliği doğrultusunda eğitim faaliyetlerine yönelmesi; eğitimin sadece seçkin sınıfa uygulanabileceğini savunan kişilerden büyük tepkiler almıştı.

Köyün ve köylünün eğitim aracılığıyla bilinçlenmesinden ve kalkınmasından rahatsız olanların başında, toprak ağaları geliyordu.

Çünkü o zamana kadar köylüyü istedikleri gibi topraklarında çalıştırıp istediklerini yapıyorlardı. Eğitimle bilinçlenen köylü artık onları dinlemez bir duruma gelmişti ve kendi işlerini kurmanın bir yolunu arıyorlardı. Köylünün kazanmış olduğu bu farkındalık sayesinde toprak ağalarının egemenliği sona erecekti. Bir diğer grup ise köy imamlarından oluşmaktaydı çünkü köy imamları köylü üzerinde o zamana kadar halkı hurafelerle kandırarak bir nevi kendi egemenliğini kurmuştu ve bu düzenin bozulmasını istemiyorlardı.


Bu ve buna benzer kişi ve / veya kişiler köylünün okuyup bilinçlenmesini istemiyordu. Türkiye’deki bu gelişme atılımı, diğer geri kalmış devletlere de bir yol gösterici konuma gelmişti ki bu kez de dış devletler Türkiye’nin gelişmesinin önüne taş koydular.

Tüm bu çıkar grupları Köy Enstitüleri adı verilen gelişme yapılanmasına son verebilmek için bir çatı altında toplanarak el birliğiyle faaliyetlerine başlamışlardır. Bunun akabinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan ekonomik ve siyasal sorunlar, yapılan yeniliklerin benimsenememesi, çıkarcı politikaların iktidarı ele geçirme isteği, İsmet İnönü’ye ve tek parti dönemine olan tepkileri arttırmaktaydı…

Toplumda oluşmaya başlayan bu kaotik durumdan CHP döneminin bir ürünü olan Köy Enstitüleri de nasibin alacak ve eleştiriler hız kaybetmeden artmaya da devam edecekti. Enstitülere yöneltilen eleştirilerin başında “enstitülerin komünist yuvası” olduğu söylemleri geldi. Hem o günün hem de bugünün Türkiye’sinde Komünizmi tam olarak tanımlayabilecek birileri yoktur belki de.

Bana göre Komünizm; sosyal devlet anlayışının gerçekleştiği en iyi yapıdır. Konumuza geri dönecek olursak Köy Enstitüleri “ışıktan korkan yarasaların” saldırısına uğramış ve kapatılmıştır.

Bu yönüyle Enstitüler yarım kalmış bir eğitim sistemimiz olarak kaldı tarihin tozlu raflarında. Çok değil 5-10 yıl daha devam etseydi. Bugün her önüne gelen okul açamazdı. Herkes okul açınca her türlü insan yetişiyor ve düşman gruplar çoğalıyor. Bunların olmaması için de öncelikle eğitimde birlik ve beraberlik sağlanmalıdır.

Köy Enstitülerinde bu yapılıyordu. Bugünün çocukları hazırcıdır. Çünkü okuyup öğrenmek yerine bakarak öğrenmeyi seçmişler. Gençlerimizi hazırcılıktan kurtararak onları araştırmaya, bilgiyi yaparak-yaşayarak elde etmeleri gerektiği yönünde eğitimden geçirmeliyiz. Bugün gelinen noktada eğitim sistemimiz sanki bir futbol takımının taktik anlayışıymış gibi 3+5+3, 3+5+4 ve son olarak da 4+4+4 gibi sürekli değişime tabii tutulmakta.

Köy Enstitüleri bugün devam etmiş olsaydı eğer eğitimde bu süreklilik arz eden değişim olmayacaktı ve:


Okul çağındaki çocukların tümü okula ve öğretmene kavuşturulacak, ilköğretim sorunu çözümlenecekti.

Köylerdeki sağlık sorunları büyük ölçüde çözümlenmiş olacaktı.

Köyler daha o günden itibaren modern tarım yöntemleri kullanmaya başlayacak, sebze ve meyvecilik, hayvan yetiştiriciliği, vb. gelişecek böylelikle verim artışı sağlanarak köylerden kente olan göçlerin bir şekilde önüne geçilerek kentlerin deyim yerindeyse köyleşmesi engellenecekti.

Tiyatro, müzik, sportif etkinlikler vb. kültürel etkinlikler köylere ulaştırılacak ve halkın bunlara katılımı sağlanacaktı.

Köylerde kütüphaneler açılacak ve halk okumaya özendirilecekti ve bu sayede sorup araştıran gençler yetişecekti.

Köylerin yol, su, elektrik sorunlarına el atılacak ve bu sayede köylünün teknolojik gelişmelere ulaşımları kolaylaştırılacaktı.

Köylerin kalkınması, şehirleri de etkileyecek, ülkede ürün bolluğu yaşanacak ve ticaretteki hareketlilik artacaktı. Böylelikle dış ülkelerden; tohum, inek, saman gibi ihtiyacımız olmayan ürünleri ithal etmeyecektik.


Türkiye’de bugünkü gibi gelir dağılımında bir dengesizlik yaşanmayacaktı.

Köy Enstitüleri Projesi Sonlandırılmasaydı