1 Mayıs; emeğin, proletaryanın kapitalist düzene karşı aldığı küçük bir hediye… Zenginlerin yoksullara 365 günde yalnız bir gün kazandığı bir ödül’cük! “Eşitiz” yalanlarıyla emekçinin sömürüldüğü ülkemde verilen bir mücadele…
1 Mayıs ve alın terinin diğer adı: 301
Gece, yerin yüzlerce metre altına girip sabahın aydınlanmasıyla aydınlığı görür…
Karaya boyanır yüzü…
Sadece gözleri siyahın arasından parıldar ve derin anlamlar yüklenir o bakışlara…
Umut, mutluluk, vardır; sabaha çıktığı için Allah’a şükür vardır, dua vardır dillerinde…
İman ettikleri Tanrı’ya boyun eğmişlik vardır, canlı çıkılan o kör, kara kuyudan sonra özlem vardır…
Namazlar orada kılınır, sahurlar orada yapılır, iftarlar orada açılır…
Sahurlarında kimi zaman bir domates, birkaç yüz gram peynir, biraz da eşinin yaptığı sarma börek…
Azıkları, bazen eşin kendisine hazırladığı birkaç bardak sıcak çay, kimi zaman da zehirlenmekten korunmak için eşin mayaladığı yoğurttur…
Başlarındaki o karanlığı aydınlatan kaskla bilinmezliğe gidiş…
Kazma, kürekle belki de bazen ölüme nöbet vardır…
Kodamana karşı çaresizlik vardır…
Bazen de bir maskedir, tevekkül…
Aydınlığa kavuşacak karanlığın bitmesi beklenir; çünkü her gecenin bir sabahı, her kara kışın bir baharı vardır…
Akşamın kör karanlığında, küçük kızından bir öpücükle belki de son durak için gidiş vardır ya da havanın aydınlığa kavuştuğu sırada kendisi de evde bekleyenlerine karşı kavuşmasını hayal etmektedir…
Emekli babası bilir ki zor bir zanaattir; çünkü kendisi de orada çalışmıştır, kaderin ne olduğunu bilmektedir. O yüzden şehit olmuş oğlundan sonra tutunacak dal, tek oğlu o kalmıştır, onu da burada kaybetmek istememektedir…
Gözyaşı ile bekler, evdeki 26 yaşındaki, iki çocuklu Ayşe…
Al bayrağa sarılmış tabutun önüne gelmemesi için dakikalarca kocasından habersiz dua eder, kocasını ürkütmez; ürküttüğünde aklının kendisinde kalacağı korkusunu yaşar…
Bilir ki o giderse, evin direği gider, mutlu olduğu evin huzuru gider, bir tanesi, göz nuru gider.
Evde neşesi kalmaz, iki çocuğuyla kaderine razı olacağı günleri düşünmeye başlar.
İki çocuğuna nasıl bakacağını, nasıl okutacağını düşünür.
Ülkesinde “dul kadın” olmanın zorluğunu düşünür.
Yetim kalmış çocukların ağırlığına nasıl göğüs gereceğini düşünür.
Çaresiz kalacağı günlere yelken açmanın sıkıntısını bilir.
Her biri, kapitalizmin uşaklığını yapanların olduğu bir ülkede kendilerine ihtiyacın olacağını bilirler ve ona göre yaşarlar.
Hiçbir zengin sınıfın yanlarında olmayacağı konusunda şüphe yoktur; yalancı bir kardeşlikten bahsedilir…
Biz kardeşiz, biz eşitiz denir; halbuki yalanın daniskasıdır, kuyruklusudur bu!..
Hiçbir zaman zenginle yoksul eşit olmaz, sadece buna inandırılır!
“Senin yanındayız” der, devlet büyükleri; ancak bir süre sonra ne arayan ne soran olur…
Sadece kameralara karşı söylenmiş reklamlı yalandır bu!
Aslında yanında olmaz, olmayacaktır!
Kaderine boyun eğer Ayşe!
Eşinin gözlerini kapadığı yer olur, artık maden!
Bu ölüm, bazen Ermenek’te 18; bazen ise Soma’da 301 olur!..
***
Tüm emekçilerin ellerinden öper, 1 Mayıs bayramını kutlar ve bir daha bu ülkede işçi ölümlerinin olmamasını temenni ederim…