Kadınlar için 1900’lü yıllarda ortalama yaşam süresinin sadece kırk yaş olduğunu düşünürsek, birçok kadın menopoz dönemini dahi göremeden yaşamını yitirmiştir. Günümüzde orta yaş algısı çoktan değişti…
Kadınlar olarak önce çocukluğumuzdan kadınlar doğurduk… Sonra kadınlığımızdan başka çocuklar… Kadın olduk, eş olduk, anne olduk, evlat olduk, insan olduk, sevgili olduk, dost olduk, düşman olduk. Arkamıza dönüp bakınca, “yaş otuz beş yolun yarısı” denen meşhur miti geride bırakalı epeyi zaman olduğunu gördük.
Yirmili yaşlardaki genç bir kadın, otuzlara yaklaşırken arayış içinde ve heyecanlıdır. Otuzlu yaşlardaki kadın, ne aradığını hala bilmiyorsa ve henüz aşık olamadıysa sebepsiz bir telaş içinde azıcık bedbahttır. Kırklı yaşlardaki bir kadının hayatı ise yağmur ve güneşe renklerini borçlu olan bir gökkuşağına benzer. Kırklı yaşlarına gelen kadın, eğer hayatı ve doğanın ona verdiği mesajları doğru okursa geleni de gideni de olanı da olduğu gibi kabul eder ve yaşar. Gerçek yaşam enerjisiyle donanır ve ışıldar.
Kadınlar için bu yaşanan olgunluk dönemi; kendi içine ve derinliğine bakabilme, var olanla yüzleşme ve kim ne derse desin doğru bildiğin yolda keyifle ıslık çalarak yürümeye benzer. Öyle bir özgüven halidir ki bu, hayallerinin peşinden tutkuyla yürürken, ayaklarını hiç olmadığı kadar yere sağlam basar.
Peki, bir kadın ne zaman kadın olmaktan vazgeçer? Ne zaman yaşlanır? Menopoz mudur her şeyin suçu, yoksa hayallerin bittiği yer mi son noktadır?
Bir kadını, en çok yaşama amacının olmaması ve sevgisizlik yaşlandırır. Hayata sizi tutkuyla bağlayan sebepleriniz varsa ve yaşamsal enerjinin kaynağını kendinizden alıyorsanız; yani tüm çevre ve yaşam koşullarından bağımsız olarak her daim kendinizi yenileyebiliyorsanız, fiziksel ve ruhsal yaşlanmayı tersine çevirmek elinizde. Kırklı yaşlara gelindiğinde, çoğu kadının yaşlanmanın en büyük belirtisi olarak gördüğü menopoz, bir anda hayatın en büyük ödülü haline gelebilir! Yeter ki doğanın sunduğu mesajları doğru okuyun. Bir kadın olarak barındırdığınız gücün ve potansiyelin farkında olun.
Hayat bizim algıladığımız sınırlar dahilinde doğum, yaşam ve ölüm şeklinde sınırlarını çizmiş gibi görünse de farklı formlar ve boyutlarda yaşam durmaksızın ilerlemekte ve yenilenmekte. Ancak ortada görünen tabloya göre, 1900’lü yıllarda kadınlar için ortalama yaşam süresinin sadece kırk yaş olduğunu düşünürsek, birçok kadın menopoz dönemini dahi göremeden yaşamını yitirmiştir. Günümüzde orta yaş algısı çoktan değişmişken, dünyada kadınların ortalama yaşam süresi 84 olmuştur. Bizler şüphesiz eski kuşaklardan ve annelerimizden çok farklıyız.
Bu yaşlar öyle güzel yaşlar ki hayatı tüm çıplaklığıyla görürken, aldığınız her nefes için şükretmeyi öğreniyoruz. Dostluğun, gerçek bir hayat eşinin veya tutkuların paha biçilmez değerini anlıyoruz… 20’li ve 30’lu yaşların pembe hayallerinden ve edilgen beklentilerinden sıyrılıp, istediğimiz şeyin arkasından emin adımlarla yürümeyi öğreniyoruz.
Başka bir deyişle, kırklı yaşların ve bu yaşlarda yaşanacak menopozun kadın hayatına getirdiği mucizelerden söz etmek gerçekten mümkün, çünkü bu süreç kıymetini bilenlere gerçek bir farkındalık deneyimi sunuyor. Beyin, yaşanan kimyasal değişikliklerden sonra net bir şekilde şu mesajı veriyor: “Yaşlan ve yok ol ya da kendinden yeni birini yarat!” Çocuk doğurma yetisi sonlanan kadın, mesajın olumlu olanını alırsa kendine ve kendinden yeni hayatlar doğurmaya odaklanıyor.
Kadınlar, hangi mesajı duymak ve ne yapmak istediğiniz tamamen size ve o güne gelene kadar kendinizde hayata dair ne biriktirdiğinize bağlı.
Binlerce insan üzerinde yapılan araştırma şunu gösteriyor ki bu süreç aslında heyecan verici bir gelişim aşaması ve kadının hayatında gerçek bir sıçrama tahtası. Bilinçli olarak yaşandığında bedeni, ruhu ve inanç boyutunu beslemek adına büyük bir fırsat.
Kadınların hayatlarında en mutlu oldukları dönemler kırklı yaşlarından itibaren başlıyor. Bu yaşlarda, bazı kadınlarda görülen büyük değişikliklerin nedeni de bununla yakından ilgili. Başkalarının ihtiyaçları ve duygularına odaklanmasına neden olan üremeye yönelik hormonel aylık döngünün ortadan kalkmasıyla, kadının gözündeki “perde” ortadan kalkıyor ki bu değişim aynı zamanda hem özgürleştirici hem de huzursuzluk verici olabiliyor. Bu dönemde, birçok kadının evliliğini sonlandırması, ayrılıklar yaşaması, iş hayatına son vermesi veya hayattaki yönünü tamamen değiştirmesi sık görülen bir durum.
Bir anlamda “gözü açılan” ve aydınlanan kadın, hayatının bu döneminde hiç olmadığı kadar gerçekçi oluyor aslında ve orta yaş hayal ve fantezilerinden sıyrılıyor bir anlamda.
Beynin kadına verdiği mesaj, “Yeteri kadar büyüdün ve kraliçe sensin!” şeklinde. Benzer durum ileri yaştaki erkekleri, daha yorgun, bıkkın ve ev yaşamıyla sınırlı kalmaya odaklı yaparken, bu dönemden başarıyla çıkan kadınlar zorluğu fırsata çeviriyor. Enerjilerini farklı olarak kendilerine, ev ve ailenin dışındaki yaşama, dış dünyaya odaklıyorlar. Bir anlamda öncelikleri yer değiştiriyor ve bilinçli bir şekilde kendilerinin farkına varıyorlar. Yaşam enerjisini bilinçli kullanma; sağlıklı beslenmeyi, sporu hayatın bir parçası haline getirmeyi sağlıyor. Ruh dinliği, huzuru ve resmin bütünü görme yetisini artırıyor.
Tüm bu değişimler, kadında sonun başlangıcı değil, aksine bilgelikle kendinden yeni bir kadın doğurma sanatının bir parçası. İçimizde saklanan nice hayat ve kişilikten en cesur olanını, bulup ortaya çıkarma ve onu küçük bir çocuk yaramazlığıyla ortaya salma zamanı… Bu yaramaz neşe, tüm kadınların hayatını koşulsuz bir şekilde kaplamalı.
Sürecin bir parçası olduğu sanılan mutsuzluklar ve yaşlanma korkusu, aslında tamamen yanılsamadan ibaret bir algı paketi. Koşulsuz sevmek, olana şükürle saygı duymak ve geleni coşkuyla karşılamak ne güzel bir özgürlük ve arınma şekli. Hayat, tüm yol ayrımlarına rağmen bizi olanca cazibesiyle kendine çağırıyor. Hepimizin elinde görünmeyen sihirli değnekler var! Bunun için kalbimizle ve beynimizle hayata dokunmak yeterli…