Türkiye’de spor denilince akla ilk olarak futbol geliyor. Gelişmekte olan ülkelerde futbol bir numaralı spor dalı olarak görülürken, gelişmiş ülkelerde ise spor denildiğinde bütün sportif faaliyetler akla geliyor. Dünyada ve Avrupa’da sportif faaliyetlerin sayısı ile izlenme ve oynanma oranları büyük ölçüde dengeli dağılıyorken; ülkemizde futbol, basketbol, voleybol olarak sıralanıyor.
Çağın gelişmesiyle evlerimize kadar gelen Avrupa Ligleri insanların düşünmesinde, görmesinde, kendini geliştirmesinde önemli rol oynuyor. Avrupalı takımlara bakıldığında kulüpleri ligin kaçıncı basamağında olursa olsun stadyumları dolduran, herhangi bir taşkınlık yaratmayan, skora göre değil de hislerine göre seyirci olan taraftar gruplarından oluşuyor. Türkiye’de herhangi bir iddiası olmayan takımlar neredeyse boş tribünlere oynuyor.
Kaliteli yabancılar gelmeyecek
Her geçen gün kötüye giden Türk sporunda yaşanan olaylar nedeniyle yabancı sporcular ülkemizi tercih etmemeye başlayacaklar. Basketbol ve voleybol karşılaşmalarına bakıldığında çoğunluğu futbol takımı seyircileri olan gruplar salonların bütün havasını kaçırıyor. Salonlarda çıkan taşkınlıklar nedeniyle, kendi ülkelerinde böyle durumlarla hiç karşı karşıya kalmamış sporcular olayın şokunu atlatır atlatmaz ülkesine dönmek istiyor. Hiç bilmediği bir ülkeye gidecek olan sporcular, daha önce kendi ülkesinden o ülkeye gitmiş oyunculardan bilgi alıyor, eğer gidilecek ülkeye daha önce oynayan sporcu kötü not verirse, yeni gelecek oyuncu vazgeçebiliyor. Bu kötü reklam nedeniyle, Türk takımlarımız yabancı sporcu getirme konusunda bir hayli zorlanacağa benziyor.
Sporda bu hırs neden?
Kazanmak hayatın her alanında olduğu gibi her zaman güzel ve özel bir duygudur. Ancak kaybedince neden kaybedildiği, kazanmak için neler yapılabileceği tartışılması gerekirken bu aşamalara geçilmeden önce kazananı tebrik etmek ile başlanmalıdır. İngiltere Ligi’nde maçın son düdüğü çalar çalmaz yedek kulübesinde teknik direktörler gösterilir, sonuç ne olursa olsun ilk hareket birbirini tebrik etmek olur. Ancak ülkemizde maç bitiminden sonra “hakemler hakkında konuşmak istemiyorum ama” diye başlayan cümleler dakikalarca sürebiliyor.
Sporcular eğitilmeli
Büyük kurumlar ve önemli şirketler personelin eğitimi için maddi olarak ve zaman açısından çalışana büyük destek oluyor. Yetkinlik ve bilgi eğitimleri ile personellerin daha verimli olması hedefleniyor. Aynı uygulama spor faaliyetleri esnasında da olmalı. Türkiye’de en ufak bir pozisyona dahi itiraz süreleri o kadar uzun oluyor ki oyun soğuyor. Ancak Avrupa’da hakem kararları bu kadar fazla konuşulmuyor. İnsanlar maç bitiminden diğer maçın başlangıcına kadar sürekli hakem konuşuyor, bu durum da alınan mağlubiyetlerin birinci bahanesi olabiliyor.
Herkes şapkasını önüne koymalı
Türkiye’de yaşanan spor faaliyetlerinde bütün spor dalları mümkün olduğunca önemli olmalı. Avrupalılar nasıl ki birçok spor dalı için aynı özveriyi gösteriyorlarsa, ülkemizde de futbol, basketbol ve voleybol üçgeninden bir an önce çıkılarak diğer spor faaliyetlerine yönelme olmalıdır. Spor büyük hırsların önüne geçmeden, yalnızca aktivite olarak görülüp, rakip sporculara saygı gösterilmek koşuluyla yapılmalı. Gün geçtikçe yozlaşan ve kötüye giden ülkemiz sporunda, bu kötü durumlardan bir an önce kurtularak Avrupalılar gibi görmeli, yaşamalı, davranmalıyız. Aksi takdirde Avrupa ile aramızda açılan makasın yüksek seviyede arttığını söyleyebiliriz. Unutulmamalıdır ki; hiçbir mücadele insanların hayatından, canından, mutluluğundan daha önemli değildir ve hiçbir zaman önemli olmayacaktır. Atamızın söylediği gibi;
“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.”
Mustafa Kemal Atatürk