80’ler; asi gençlerin kuşağı… Susmayan, kabullenmeyen, sorgulayan, hesap soran gençlerin kuşağı. 80’lerin çözüm yolunu eleştirmek ya da takdir etmek siyasi bir tercih meselesi lakin yadsınamayacak bir gerçek var ki; o da 80’li kuşağın inancı. Biz şansa inanmasak da hatta çalındığı için umutlarımız hiç inanmasak da bir kere umut düştü yüreğimize. O da Gezi’deydi.
Onlar inanan çocuklardı; geleceğe, umuda, tam bağımsız Türkiye’ye inanan çocuklar. Peki ya şimdi? Şimdiki gençlik ne durumda? Ya da şöyle sorayım: 80’leri görenler, 80’leri yaşayanlar nasıl bir gençlik oluşturdu? Hiç baktınız mı etrafınıza hiç gördünüz mü şaşalayıp bakan gözleri? Ne arıyorlar sizce? Neden mutsuzlar? Hadi kabul edin, hepiniz içinizden “Nankörlük canım bu kadarı da. Yedikleri önünde yemedikleri arkasında! Bizim zamanımız da var mıydı bunlar” dediğinizi kabul edin. Evet, belki yoktu tüm bunlar lakin sizde olup bizde olmayanlar? Onları ne yapacağız?
Yıl; 2016. Cebimizde dünyaları taşıyoruz. Her şey bir tık uzağımızda! Peki, neden bu mutsuzluk? Çünkü çaldılar? Hayatımızı çaldılar elimizden. Sonra umutlarımızı, hayallerimizi, inançlarımızı… İnsanı insan yapan ne varsa çaldılar.
Her şey normal başladı aslında. Aynı yolla geldik dünyaya. Üzerimize titrenildi. Sonra okul zamanı geldi çattı. Okula yazdırdınız. Buraya kadar da aslında her şey normaldi. Her şey okulla beraber değişti. Siz okula hayallerinizle gittiniz; pembe hayallerle. Biz okuma yazmayı geçtikten sonra, yarışa başladık. “Hayalperest olma evladım”ı öğrendik. Sonra “net” diye bir kavram girdi hayatımıza ve o kavram bizi biz yapan yegane kavram oldu zamanla. Benimle yaşıtsanız ya da benden büyük, Anadolu lisesinin ortaokul sınavını bilirsiniz ve tam da sizin senenizde kaldırılışını. Milli Eğitim böyledir maalesef: Gerçekçi (!) Sizin hayallerinizle ilgilenmez, mümkün mertebe sürekli değiştirir sistemi. Elbet onun da bir mantığı vardır! Zamanla onu da öğrenirsiniz!
Yaş ilerler artık kafa yaşadığı hayatı sorgular, ülkeyi sorgular. İşte o vakit mühim uyarı gelir. Sen okumana bak abin gibi ablan gibi ya da amcan gibi teyzen gibi mi olacaksın? Sen okumana daha doğrusu netlerine bak! Hayali bırak, ideallerini bırak, siyaseti bırak sen sadece netlerine bak. Sistem hayal istemez! Sistem düşünmeni de istemez! Düşünmek gerekirse sistemin kurucuları senin için düşünür ve yine senin için yol açar. Sen ne mi yapacaksın? Bolca net!
Lise bitecek, üniversite gelecek. Sen yine sadece istenileni yapacaksın. Geceni gündüzüne katacak ve ne kadar yanlış yaptığını ölçen bir sistemde bir üniversiteye atanacaksın. Orada ilk öğreneceğin de üniversitede uslu çocuk olmayı öğrenmek olacak! Ülkenin durumu, öğrencinin hakkı, yaşadığın toplumun sorunları seni zerre kadar ilgilendirmeyecek. Çünkü sen oraya okumak için gittin. Tek amacın bitirmek ve yeni netler yapmak olmalı. Yoksa büyüklerin gibi mi olmak istiyorsun? Sakın ha!
Tebrikler nasıl kazanırım dediğiniz üniversiteyi bitirdiniz. Artık siz de diplomalı işsizler arasındasınız! O vakit yeni netlere hazırlanma zamanı.
Emeğiniz emanetimizdir!
Önceden verilen sorular, çalınan gelecekler, aynı aileden çıkan süper zekalar… Ve tüm bunların içinde o kalemde yazan müthiş yazı: “Emeğiniz emanetimizdir!”
Emanet ettik emeklerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı… Sonrası hüsran… Elmayla armutu tartan tartı, hunharca öldürdü hayallerimizi. İşsiz universite mezunları doldu dört yanımız. Bir de adım başı açılan üniversiteler. Aslında ilk hırsızlık orda başladı. İlk onlar çaldı hayallerimizi, sonra hayatın kendisi ve böylece sürüp gitti.
Herkes de devlet memuru olacak değil ya kardeşim!
Doğrudur, aslında. Sistem adeletsizdir çünkü! Kiminin 20’li yaşlarında şirketleri olur, kiminin duvarında asılı iki diploma aç kalır, açıkta kalır. İşte o an özel sektör açar kollarını. Dişlinin arasındaki kırıntı gibi, öğütür durur seni.
Çalış daha çok çalış! Senin gibi kaç tane üniversite mezunu var biliyor musun? Bil, ona göre daha çok çalış, daha az iste! Sabah gün ışımadan başla hayata ve güneş terk ettikten saatler sonra çık! 2 sene arayla ya da her sene bir umut KPSS ye gir, sonra yine çalınsın umutların!
Gençler diyorduk değil mi? Gençler, ne kadar da şanslılar? Biz şansa inanmasak da hatta çalındığı için umutlarımız hiç inanmasak da bir kere umut düştü yüreğimize. O da Gezi’deydi.
Evet, Gezi! Gezi sistemin seneler boyu içi boş pompaladığı partizanlığı bile öldürdü!
Gezi; bin bir emekle düşünmesini engellediğiniz 90’lı kuşağa: “Ben buradayım!” dedirtti. Ben buradayım! Sevmesen de beni, dışlasan da hor görsen de ben buradayım. Saçım çok mu renkli, siyasi görüşüm sana ters mi? Oturup 2 kadeh içiyorum, yetmezmiş gibi şen kahkahalar mı atıyorum? Ayyaş mıyım gözünde ya da çapulcu? Ama yine de ben buradayım. Ve ben çok seviyorum bu ülkeyi. İnsanlarını seviyorum, ağaçlarını, çiçeklerini, hayvanlarını… Milletimi seviyorum, bayrağımı, özgürce yaptığım ya da yapmadığım ibadetimi… Ve ben buradayım. Beni sevsen de sevmesen de. İste gezi ne yaptı diyenlere; gezi bunu yaptı. Bize yeniden inanmayı öğretti. Sol yumruğun yanındaki kurt işareti bize inanmayı öğretti. Güzele, iyiye ve birlikteliğe… Ama onu da çok gördünüz. Onu da yolundan çıkardınız. Unutuldu sevgi dolu çocuklar, varsa yoksa amacını saptıranlar gösterildi ve maalesef onlar da azımsanamayacak kadar çoktular. Tercih meselesiydi hangisine inanmak istenileceği ve çoğunluk, amacın o olduğuna inanmayı seçti. Oysa Gezi umudunu kaybetmiş gençliğin, ben de varım. Beni de kabul edin çığlığıydı.
Peki, siz yani büyükler siz ne bekliyorsunuz gençlerden?
Gençler saygılı olsun mu? Mesela neye saygılı olsunlar? Büyüklerine, küçüklerine, doğaya, yaşadığı dünyaya… Liste uzayıp gider. Şimdi dönelim en başa. Bunlardan hangisini öğrettiniz? Bu cümleler yetiştirilirken duyduklarımız değil mi?
Sen sadece çalış yavrum. Bak komşunun oğluna / kızına hiçbir yere gitmiyor sadece ders çalışıyor. (Kısaca asosyal)
Tamam, biz de zamanında senin gibiydik ama sistem böyle eleştirip durma! (Kısaca diyor ki sistem adamı ol!)
Bırak şimdi siyaseti, sen okuluna bak yoluna bak! (Kısaca apolitik ol diyor)
Peki, bu ve benzeri sözlerle büyüttüğünüz gençler nasıl olacak da o en başta hayal ettiğiniz sorumluluk sahibi gençler olacak?
Ektiğiniz tohumlar bunun için değildi ki! Siz kendi elinizle hissetmeyen, sorgulamayan lakin notları yüksek çocuklar yetiştirdiniz. Şimdi eğer iyileşmek istiyorsak; en başa dönmek gerek. Korkmamak gerek. Düşünmek gerek. Hayatta başımıza ne geldiyse düşünmemekten, sorgulamamaktan geldiğini. Lakin hepsinden önemlisi çıkıp bağırmak gerek: “Ben varım!” diye.
Ben varım!