2000’li yılların başında ülkemizde fantastik ve gerilim dalında yazan yeni yazarları desteklemek için kurulan Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü’nün oluşumunda kurucu ortaklık yapan Sibel Atasoy, fantastik bilim kurgu alanında bir başyapıt olan Laniakea’yı yayımlandı.
İçinde savaş olmayan bir bilim kurgu romanı olan Laniakea aynı zamanda Anayurt Lemurya Üçlemesi’nin ilk kitabı ve günümüz kadar 2037 yılı Türkiyesi’nden de bizlere merhaba diyor.
Hayatta her şey birbiriyle bağlantılı
Sibel Atasoy’u tanımam dokuz yıl öncesine dayanıyor. Editör olarak o zamanlar yazdığı kitap üzerinde çalışırken onun ne kadar farklı bir insan ve yazar olduğunu daha ilk günden anlamıştım. Kalemi son derece kuvvetli, anlatımı oldukça akıcı bir yazarla çalışmak bir editör için bulunmaz bir nimettir; hele ki yazdığı kitabı okurken bir sonraki cümleyi merak ediyorsanız cennettesinizdir.
Aradan geçen dokuz yıl boyunca birbirimizi uzaktan da olsa takip ettik; oturup sohbet etme imkanını ise ancak yeni kitabının ertesinde, yani geçen ay bulabildik. Son görüşmemiz daha dün gibi olduğundan kaldığımız yerden konuşmaya devam ettik. Zaten hayattaki her şeyin birbiriyle bağlantılı olması zaman ve mekan kavramlarını yok etmiyor mu?
Sibel Atasoy ve Laniakea
Sibel Atasoy’un yeni kitabı Laniakea, onun on beş yıldır rüyalar konusundaki çalışmalarına, on yılı aşkın süredir devam ettirdiği Toltec bilgeliği etkinliklerine, Lemuryan Hawaii Şamanlığı ve “integral bakış”, holistik evrenle ilgili uygulamalarına dayanmaktadır. Günde on beş saatini bilim, felsefe dahil birçok kitap okuyarak geçiren Sibel Atasoy’un Anayurt Lemurya Üçlemesi’nin ilk kitabı Laniakea, işte bu yüzden Türkçe yazılmış fantastik bilim kurgu kitapları arasında bir başyapıt.
Sibel Atasoy kitabın arka kapağında şöyle diyor:
“Kitabın hazırlık sürecinde güneşimizin bağlı olduğu Samanyolu galaksisinin içinde yer aldığı devasa bir süper küme keşfedildiği ve Laniakea ismi verildiği haberini okumuştum. Biraz düşününce Laniakea’nın Lemuryan Huna bilgisinde sonsuz cennet anlamında kullanıldığını hatırladım, ilginç geldi ve sonrasında unuttum.
Size tüm hayallerin, vizyonların ve yeni diye iddia ettiğimiz her şeyin unutulmuşların çorbasından çıktığını, onun sadece yeni bir bağlanış gerçekleştiren eski olduğunu söylesem nasıl karşılarsınız?”
Her şey bir rüyayla başladı
Laniakea kendimizi anlatıcının rüyasının içinde bulmamızla başlar. Anlatıcı neredeyse öyküde “etkisiz” eleman olduğunu, bazen de birinci elden anlatılanları yorumlamaya çalıştığını söylerken, biz de onunla birlikte gelişen olayları anlamaya çalışırız.
2014 yılı ilkbaharında İzmit Körfezi yakınlarında, kırklı yaşlarında bir kadın (Serap) ve bir adam (Coşkun) dağda kamp yapmaya giderler. Yol tahminlerinden uzun sürmüştür ve karanlık basmadan çadır kurmak için uygun bir yer bulmak istemektedirler. İşte ne olursa da çadır kurmak için durdukları bu yerde olur. Kadın kaybolur ve adam da ertesi gün bir çoban tarafından hayatını yitirmiş olarak bulunur.
Olay yerine gelen istihbaratçılar şok olmuşlardır; çünkü adamın boynundan yukarısı ve sağ kolu oldukça geniş bir ağacın gövdesinden dışarı çıkmış, sol ayağının topuğuysa dışarıda kalmıştır. Bedeninin geri kalanı görünmeyip orantısal bir biçimde ağacın gövdesinin içinde sıkışıp kalmış gibidir.
Üst derece ulusal güvenlik koduyla iletilen olayda eldeki veriler, oldukça garip bir şekilde ölmüş bir adam, bir iki çamaşırı dışında gerçekliği bile tam kanıtlanmayan bir kadın ve beyaz pardösü giymiş, komik fötr şapkalı bir adamdır.
Olayın çözümü sırasında kendimizi birçok farklı zaman ve boyutta buluruz: 2014, 2037, Samanyolu galaksisi 5.67.
2037 yılı ev robotlarının, düşünsel mesajların, hava sörf tahtalarının ve mükemmel bir İstanbul tasvirinin de olduğu bir zaman dilimi. Yazarın, Gezi’yle başlayan doğa bilinci ve insana önem verilen İstanbul tasviriyle inanın hepimizin içi açılacak.
Samanyolu galaksisi 5.67’deyse hiçbir şey insanca algıya hitap etmediğinden Serap kendini bir çeşit rüyada olduğuna ikna etmeye çalışacak.
Tüm kitap boyunca zamanda yolculuk, teleportasyon ve hatta soyut boyutların, bir uzay gemisine sahip olmasanız da nasıl ulaşılabilir olup iç içe sürülebildiklerinin şaşırtıcı kurgusuna şahit olacaksınız.
Laniakea’nın sonundaki gri sayfalar
Sibel Atasoy kitabının son fasikülünde (yani gri sayfalarda) okuyucuyu bu serüvenden, evlerindeki günlük ve standart konumlarına sağlıcakla dönebilmeleri için, bilim ve felsefe insanlarının beyanlarından oluşturduğu bir manifesto sunuyor. Aslında dikkatli bir okuyucu bu kitapta anlatılanların, fantastik gelen tüm olayların dünyanın kaçınılmaz kaderi olarak bilim, felsefe ve teoloji tarafından öngörülmekte olduğunu fark edecektir.
Sibel Atasoy’un yeni kitabı Laniakea’yı, yani Anayurt Lemurya Üçlemesi’nin birinci kitabını internetten temin edebilirsiniz.
Kitapseverlere önemli not: Sibel Atasoy’un Sırıtkan Kırmızı Ay, Venüs Bağlantısı, Bir Kadını Öldürmek, Sır Mısır, YENİ’den Doğanlara adlı kitaplarını da Laniakea kadar ilgi çekici bulacağınızdan ve severek okuyacağınızdan eminim.
İyi okumalar!