Zaman ne kadar da çabuk geçiyor. Daha gözümü açamadan Haziran gelmiş haberim yok. “Gezi” gelmiş haberim yok. Ayrı bir farkındalık benim için Gezi. Bünyesinde tek bir siyasal kemik bile barındırmadan başlayan bir gösteri Gezi…
Duyarsız olmakla, sürekli pasif tepkiler vermekle atfedilen Y Jenerasyonu‘nun kıymetli incisi. Ama teknolojinin içerisine doğmuş olan Y Jenerasyonu ne yapsın?
Birkaç ağaç için başladı belki ilk başta ama sonra bambaşka bir şeye dönüştü. Gezi gençleri, 68 gençleri gibi saf bir siyasal taraflaşmaya sahip değildi ya da 80 öncesi gibi eline silah alıp sokaklarda birbirinin kovalayıp, kan dökmeye zorlanmadı. Uzun yıllar sürmedi ama nesiller boyu anlatılacak hikayeler, anekdotlar, imgeler, simgeler bıraktı arkasında.
Yapılan eylemler bile buram buram sürrealizm kokuyordu.
Yıllarca tabiri caizse salak yerine konulmuş olan bir neslin IQ’sunun aslında göründüğü gibi olmadığını gördük hepimiz. Türk Genci‘nin keskin zekasına şahit olduk. Düşünce özgürlüğü savunuldu toplanılan meydanlarda, pankartlarda, duvar yazılarında…
İmkansız denilen şeylerin olabilmesi için imkan yaratıldı.
Orantısız bir şekilde yapılan müdahaleye orantısız bir zeka ile karşılık verildi.
Parçaları farklı vücutlarda hayat bulmuş olan kocaman bir ruh oluştu Gezi sonrası. Barış kokan bir ruh…
Provokasyonlarla, kışkırtmalarla kirletilmeye çalışılan bir ruh. Belki de bu yüzden çekildi kabuklarına Gezi’li gençler. Siyasilerin temize çıkma çabaları sebebiyle kirletilmeye çalışılan saf iradeyi koruyabilmek adına…
O saf irade, siyasal sınırlardan uzak olan ve öyle kalması gereken bir iradeydi çünkü. Satır aralarında her ne kadar savaşılan kavga aynı da olsa, izlenen yol günümüzde çok farklı. 68 kuşağı, belki “tam bağımsız bir Türkiye” için meydanlardaydı ya da 80 gençleri “Komünizm ve Faşizm kavgası”ndaydı ama bugün bunların hiç birini söyleyemeyiz. Ne dünyada artık saf bir komünizm ruhu var, ne de faşizm… Komünizmin ve faşizmin eskiyen kılıfları çoktan değişti tüm dünyada.
Özgürlükler, yozlaşmış demokrasiler konuşuluyor ne zamandır.
Türkiye’de Gezi‘den sonra sağcı solcu kavgasının kalmadığı resmi anlamda kesinleşmiş oldu. Var olan kavganın taraflarının çoktan değiştiği, artık Türkiye’de analarımızın sütü kadar “Ak (!) bir gençlik” ile kural tanımayan, serseri mayın misali ne zaman ne yapacağı belli olmayan aykırı gençlerin karşı karşıya olduğu ortada artık.
Çünkü o meydanlarda ülkücüsü, solcusu, liberali, ateisti, dindarı, Kürt’ü, Türk’ü, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, heteroseksüeli ya da homoseksüeli fark etmeden herkes vardı. Zıtlıkların barış için güçlü bir şekilde bir araya gelebildiğinin somut kanıtıydı Gezi. Satır aralarına saklanmış olan ana temada Atatürk milliyetçiliği, Atatürk iradesi vardı çünkü.
Kurşun geçirmez olan ya da Gezi’ye uyarlı şekilde söylenirse gaz geçirmez olan düşünceler vardı akıllarda, birazcık anarşizm ama gerektiği kadar. Protestoların başarısız olduğu izlenimi olsa da halkın bir kesiminde, hor görülse de Gezi’li gençler, başarılmak istenenden çok daha büyük ve çok daha farklı bir sonuca ulaştık hepimiz.
Umut vardı en başta. Artık kalmadığını düşündüğümüz karanlığın en yoğun olduğu bir zamanda yolumuzu aydınlatan…
Birlik vardı sonra, kalpleri birbirine bağlayan… Sevgi vardı, yardımlaşma vardı. Millet olma bilinci vardı bir bakıma.
Kurtuluş Savaşı’nda ortaya çıkmış olan milli irade vardı. Dededen toruna geçen…
Şimdi milli irade diye bir kesim tarafından adlandırılan ve kelime grubu olmaktan ileri gidemeyecek olan kavramlaşmadan bahsetmiyorum bunu söylerken. Milli irade diye ifadelendirilen şeyin, milli herhangi bir şeyle uzaktan yakından ilgisi yok.
Çünkü milli irade Araplaşmak değildir.
Milli bir şey varsa o da Orta Asya’dan Anadolu’ya at sırtında taşınmış olan duygudur.
Milli olan şey, Çin Sarayı’nı basan Kürşat ve elli adamıdır. Yeniden doğuşun simgesi olan Ergenekon Efsanesi‘dir acımasızca yeniden anlamlandırılarak farkındalıkları değiştirilen…
On altı büyük Türk devletidir milli irade. Osmanlı’nın çöküşünde ortaya çıkan yobazlaşmış din düşüncesi ya da eğitim düşüncesi değil!
Milli irade, deve döneri yemek değildir; güzelim Türk ineği otlaklarda otlarken. Gerçi son yıllarda Türk ineği de yok, her yer Angus.
Milli irade Yunus Emre’dir, Mevlana’dır. Ömer Hayyam’dır, Aziz Nesin’dir, Ziya Gökalp’tır, Nazım Hikmet’tir, Necip Fazıl’dır, hepsinden önce Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı’nda yer almış büyük küçük, kadın erkek herkestir.
Milli irade Halk’tır!
Kurtuluş Savaşı’nda sabanla, tırmıkla savaşmış analar ile Gezi’de tencere tava çalan, gerektiğinde etten duvar olan annelerin ruhları aynıdır.
Söylenen türkülerin, yazılan şiirlerin taşıdığı duygular aynıdır.
Birlikte tek bir ritimle atan kalpler aynıdır.
Bugün belki kendini yine kapalı kapılar ardına çekmiştir o güzel insanlar ama duygular, yürekler aynı olduğu sürece ruhlar her zaman kolayca birleşecek ve birbirlerini yine bulacaktır.
‘Gezi Parkı’ olayları: Gün gün neler yaşandı?