Kim olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Siz, olduğunuz kişi misiniz? Gerçekte kimsiniz acaba? Kendinizi bilmeden, bulmadan yaşamak nereye kadar? Uykuda bir yaşam yaşıyor olabilir misiniz? Mutluluğu tatmış olabilir misiniz? Kendinize dost musunuz? Ne kadar tanıyorsunuz özünüzü, gerçek manada yakınlaştınız mı hiç kendinize?
Tek başınalığının iyileştirici gücünü görebilen, çıplak kalabilen, tüm fazlalıklardan arınabilen insan, kendisiyle yakınlaşır. Derinliklerini ve özünü fark eder ve kendisiyle dost olmayı deneyimler.
Mutluluğun içinden taştığını, dışarıda görünen mutluluğun, içinin yansıması olduğunu bilir. Mutluluk – mutsuzluk, iyilik – kötülük, güzellik -çirkinlik, sevgi – sevgisizlik gibi görünen tüm zıdlıkları tanır ve daha geniş bir perspektiften bakar yaşama. Üzerine çıkar zıtlıkların, yaşama üst boyuttan bakmayı öğrenir. Bu bir çeşit uyanıştır. Kendine uyanış! Sevgiyi bedenlendikçe, kendisini tanıdıkça, aşkı fark eder. Ve kendisini sevmeyi öğrendikçe yaşamı sever! Kendini sevdikçe herkes de onu sevilmeye değer bulur. Yaşanan deneyimler yaşamı tanımak, kendini tanımak içindir. “Sevenin de sevilen de kendisi” olduğu bilinci hakim olur yaşamına…
Öz benliğiyle, öz bilinciyle karşılaşan kişi muhteşem yaşam oyununu fark eder. Sonra maskeleri… Takındığı, taşıdığı, kendisine öğretilen maskeleri… Kadın – erkek, anne – baba, evlat, iş adamı – ev hanımı, eş, kadın – erkek, doktor, avukat, işçi, dilenci, sunucu vs. rollerine girdiğini görür.
Oysa kişi, taktığı maskeler midir?
Rollerine kaptırır kendini ve hakkıyla oynar insan… Ta ki bir gün “onlar” olmadığını, tüm bunların yaşamda kendisine taktığı maskeler olduğunu fark edinceye kadar. Toplumun, çevrenin, ailenin kişiye zaman içinde oluşturmuş olduğu maskeler… Oysa kişi taktığı maskeler midir? Teyze midir örneğin, yoksa iş adamı mıdır? Ya da hem anne, hem evlat, hem kızkardeş, hem eş, hem de avukat mıdır? Yoksa bunların tümü, kişinin rolleri midir? Her role bir maske… Alışverişe gidince müşteri, ya da mağazada müşteri ile ilgilenen satış temsilcisi midir kişi? Hayatta görev edindiğimiz role bürünüveririz, müşteri rolüne girmek mağazaya girince başlar, çıkınca artık müşteri değilizdir. Maske çıkabilir. Diğer tüm maskeler de kimlikler de aynen böyledir. O halden çıkınca işi biter, sıradaki role bürünür insan. Hem de hiç fark etmeden. Maskeleri fark etme ve sonrasında sorgulamayla birlikte kimliklerinden de arınma başlar yavaş yavaş. Edinilen tüm kimliklerinden! Sadece kendisi nasıl olabilir sorgular…
Yaşamda kimliksiz yaşanabilir mi? Yoksa hayat maskelerde çıplak kalındığında mı güzeldir? Gene maskelerle ve her an farkında bir bilinçle kendini ifade ederek!
Kişi yaşamda gerçeği fark ederse
Yalan kendine yalandır artık, maskelerle olsa da kişi kendisidir, özünü yansıtır dışa. Yalan söyleyeceği birisi yoktur. Ve hem ne için? Kişi yaşamda gerçeğini ifade ettiğinde, başkaları mutlu olamıyorsa, bu onların seçimidir!
Aradığı şey kendisidir. Kendini bulmak, görmek için kendine çektiğidir karşılaştığı insanlar, olaylar… “Ben herkesteyim ve herkes de benden bir parça!” bilinciyle yaşamaya başlar. Kendini, gerçeğini bulduğunda, yaşamına huzur eşlik eder. Her adımda, bir parça daha huzur bedenlenir. Kendine daha da yaklaşmıştır. Yaşamın sırrı, insanın sırrı budur! “Ben kimim?” sorusuna vereceğiniz cevapta gizlidir her şey.
“Ben kimim” sorusuna verebileceği cevap, kişinin yaşamını şekillendirmeye başlar. Maskelerdeki kişi midir? Yoksa kendi bilincine uyanmış maskesiz kişi midir? Maskelerini bir an olsun çıkardığında kimdir? Maskelerine rağmen kendisi olabilmeyi başarabiliyor mudur? Kendisine maskelerinin arkasından bakmayı öğrenmiş midir?
Kişi kendine maskelerinin arkasından bakabilecek bilince geldiyse kendini ve herşeyi gözlemleyen bilinç olur. Her şeyle bir olan bilinç. Sonsuzlukta bir hiç olduğunu, aynı zamanda da her şey olduğunu fark edebilir insan. Her şey olan hiçbir şey! Her şeyle bir olduğunuzu düşünsenize… Bir nokta, bir çizik, bir taş, bir ağaç, bir kedi, bir insan…
Maskelerin içindeki gerçek sizi bulmaya ne dersiniz?