Moda ikonu ümmilerin Avrupa fiyaskosu

Gruptan çıkmak için Ümmilerin Çekleri 2 farklı mağlup etmesi yetmiyor… Öncelikle şunu belirteyim: İster ev hanımı olsun ister futbol yıldızı, milli (!) takım hakkında herkesin söz söylemeye hakkı vardır. Ödenen primlerde benim de hakkım varsa ne kadar can acıttığını önemsemeden istediğim yorumu yaparım. Almanya’nın Avrupa şampiyonluğu primi 350 bin euro iken Türkiye’nin şampiyonaya katılma primi 500 bin euro ise burada bir sorun var demektir.

Moda ikonu ümmilerin Avrupa fiyaskosu

Şimdi merak etmişsinizdir; yukarıdaki “milli” kelimesinin yanına ünlemi niye koyduğumu. Zira, Çek maçında duyulan tekbir sesleri, o takımın milleti değil ümmeti temsil ettiğini maalesef acı bir şekilde gözümüzün içine soktu. Zaten epey bir zamandır millet olmanın vasıflarını kaybetmiş, ümmete dönüşmüştük. Bu acı gerçek Çek maçında bir tokat gibi yüzümüze vurdu! O nedenle, her ne kadar kelime anlamı olarak “ümmi” farklı anlam içerse de benim için “ümmi” ümmeti temsil etmektir.

Moda ikonu ümmilerin Avrupa fiyaskosu

 

Şadırvana abdest almaya giden opera sanatçısı kılıklı ümmiler gruptaki ilk iki maçını kaybedince gruptan çıkmanın olasılık hesapları yapılmaya başlandı.


Gruptan çıkmak için Ümmilerin Çekleri 2 farklı mağlup etmesi yetmiyor…

Galler’in yenilmemesi, İngiltere’nin kazanması, Almanya’nın Kuzey İrlanda’yı farklı yenmesi, İtalya’nın kazanması, Portekiz’in kaybetmesi, Belçika’nın kazanması, İzlanda’nın berabere kalması da gerekiyor.

Eskilerin böyle durumlar için güzel bir lafı vardır: “Ölme eşeğim ölme!” derler.

Moda ikonu ümmilerin Avrupa fiyaskosu

 

Bu kadar olasılık hesabı doğal olarak bünyeye ağır gelecek, bir yerde patlama yapacaktı; nitekim yaptı. İrlanda golü atınca önce kafası hesap yapmaktan çorba olmuş spiker, peşinden de bütün millet havalara uçtu. Neden sonra yanlış şeye sevindiğini fark eden fakat bunu kendine bile itiraf edemeyen spiker mahçup şekilde hafiften yan çizdi; sonra da millet, jandarma komutanı tarafından ikna edilmiş, üst geçit yapılması için E5 i kapatan yöre halkı gibi birer ikişer taraf değiştirdi. Böyle anlık duygusal değişim yaşayanlara manik depresif ve bipolar kişilik bozukluğu tanısını artık akıl hastanelerinin hademeleri bile koyuyor. Bu tablo, sonunda milletçe nasıl bipolar hale geldiğimizin açık kanıtıdır!


Ümmilerin anca üçüncü olabildiği grupta hangi ülkeler var bir hatırlayalım

İlki Dalmaçyalı. Damalı köpeği ile meşhur. Başkentinin nüfusu Bakırköy kadar. Eski komünistlerden. Doğal olarak da çalışkan ve disiplinliler. Sen sırtında çadırla gezerken 7. Yüzyılda Dubrovnik’i kurmuşlar. Ülkenin dış borcu bizim Arda’nın transfer parası. Adamlar 4 milyon nüfustan harika bir onbir çıkarıp senin üst direğine en iyi stoper unvanını kazandırdılar.

İkincisi yüzyıllardır süregelen krallık. Sen seninkini kovalı 100 yıl olmuş onun tepesinde hala kral var. Senin yere göğe koyamadığın, milli takıma çağırdığın, bütün umudunu bağladığın futbolcunu yedek kulübesinde masörle yan yana oturttular. Ayağına aylardır top değmedi garibin. Boş oturmaktan sıkıldı, reklam yıldızı oldu. Bu ülke bize 3 gol attı. Sahaya çıkmasan da aynı sonucu alırdın. Boşa yoruldun yani.

Üçüncüsü Orta Avrupa ülkesi. Denizi yok, yüzmeye yurt dışına gidiyorlar. Yani anlayacağın o ülkede zenginsen denize giriyorsun. 1857’den 2011’e kadar ülkenin nüfusu 4 milyon artmış. Başkentte yaşayanların hepsi birbirini tanıyor. Üç gün üst üste aynı otobüse bin, dördüncü gün herkes seni soruyor. Nüfusunun %60’sının dini inancı yok. AB’nin en fazla ateist barındıran ülkesi. Birası ile meşhur. Sen günah sayıp içeni satırla kovalarken Pilsen şehri bira üreticileri, dünyaya isim haklarını pazarlıyor. Komünist çalışkanlığı ile yetiştirilmişler. Futbolcuları şımarık değil. Orada otobüsten inen futbolcu yok, biz de otobüse bineni. Bizimkilerin bir yürüyüşü var, zannedersin yedek kulübesi Arjantinli dolu Brezilya takımını yenmişler. Onların bir yürüyüşü var, sanırsın Dağlıcaspor’a kendini beğendirmeye gelen yeni yetme.

Neticede ikisi de evine döndüğüne göre ümmilerin en kötü dördüncü ile arasında hiçbir fark yok demektir. O yüzden siz boş verin şimdi en iyi üçüncülüğü de, ben size en kötü dördüncü olmanın sırrını açıklayayım:


Ayda 1 milyon ödeyip takımın başına koyduğun, ağzını burnunu eğerek etrafa su şişeleri fırlatan kibir abidesine yol verin; o paranın yüzde birine takımı en kötü dördüncü yapmazsam namerdim! Hem 990 bin lira da cebinize kalır.


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.