Bir şehre ilk görüşte kanımın kaynaması için suyu görebilmem gerek. Bir İstanbullu olarak suyun olduğu yaşam alanlarındaki farklılığı hissetmem hiç de zor olmuyor. İşte Montrö’de beni cezbeden belki de kıyısına kurulu olduğu Leman Gölü olmuştur.
Uyandığım odanın penceresinden bakıyorum. Montrö – Vevey’in eteklerinde gözümü açıyorum; tarihi önemi olan Montrö tam karşımda, Lozan az ileride Leman Gölü’nün hemen kıyısında. Gölün solunda Cenevre, karşımda kaynak suyuyla meşhur Fransa şehri Evian. Burada yaşlanılmaz diyorum. Bu yüzden olsa gerek bu güzel bölge birçok ünlüye ikinci adres olmuş. Charlie Chaplin’in son 25 yılını burada geçirdi, Hemingway ise bu bölgeden o kadar etkilendi ki günümüzde ‘Heminway’in İzinde’ (On the Trail of Hemingway) isimli tür bile mevcut.
Avrupa seyahatlerinde fark ettim ki bir yaşam alanında iklim ne kadar çeşitliyse balkonlar o kadar önem taşıyor. Dolayısıyla da o kadar ön plana çıkıyor. Bu güzel şehirde balkonların estetiği çok güzel ve canlı. Göle bakan o güzel balkonlar bana İstanbul’daki boğaz boyunca sıralanmış güzelim evleri hatırlattı. Montrö denilince aklınıza eminim benim gibi meşhur anlaşma gelmiştir. Bu anlaşmanın bizim için önemi nedir?
Kısaca, Lozan Anlaşması ile boğazlarımız yeniden kazandığımızı söyleyebiliriz. 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması şartlarına göre galip devletler temsilcilerinin, bölgenin yönetiminde resmen karar alma yetkileri vardı. Çanakkale Boğazı’nda 20 kilometre, İstanbul Boğazı’nın her iki yakasında 15’er kilometre içinde kalan alanda askerî tesislerden arındırılmış bulunacaktı. 20 Temmuz 1936’da Montrö’de imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin kısıtlanmış hakları iade edilmiş ve boğazlar bölgesinin egemenliği Türkiye’ye geçmiştir.
Günümüzde Montrö
Montrö, Sanat etkinlikleri açısından hayli tatmin edici bir şehir. Bu sene 3 – 18 Temmuz tarihleri arasında yapılacak olan festival tam bir şölen havasında geçmektedir. Fazıl Say’ın da birçok kez katıldığı bu festival, cazın yanında birçok eğlenceye ev sahipliği yapmaktadır. Müzikle olan ilgisi kuşkusuz bu kadar değildir. Freddie Mercury bu şehri o kadar sık ziyaret eder olmuştur ki kendisine bir ev satın almıştır. Ölümünün ardından şehir bu vefayı unutmamış ve gölün kenarına heykelini dikmiştir. Heykel müthiş göl manzarasına bakarken sırtını karlı dağlara vermiştir.
Chillon Şatosu
11. Yüzyılda yapımı başlamış olan şato, ihtişamlı yapısı ile masal keyfi yaşatırken, dük odası, avlusu ile adeta Ortaçağ’da küçük bir tur yaptırıyor. Şatonun her köşesindeki detayı ve hikayeyi öğrenmek isterseniz benim gibi bir gün ayırmanız gerekir.
Eğlence
Öncelikle tüm İsviçre’de olduğu gibi kayak neredeyse en büyük tutku. Merkeze çok yakın kayak merkezleri ve kolay toplu ulaşım sayesinde kaymak için seyahat günlük hayata yerleşmiş. Bir omzunda kayak bir elinde alışveriş torbası ile eve dönen insanları görmek çok olası. Haklı olarak da kayak merkezleriyle çok gurur duyuyorlar. O kadar ki sohbet konuları arasında kayak merkezlerini ve dağları kıyaslamak en üstte yer alıyor.
Yazın alabileceğiniz tekne turları ile Cenevre’yi bir de gölden görebilirsiniz. Bu muhteşem bölgede güzel göl manzarasına bakmak kadar gölden kıyıya bakmak ta çok keyif verici.
Montrö kadar etrafındaki turistik yerler de çok çekici ve renkli. Grevyer peynirlerinin ana yurdu Gruyère filmlerden fırlamış bir plato gibi. Kiliseden dönen yerliler ara sokaklarda dolaşan turistlere her ne kadar çok misafirperver davransa da kasabanın lokal havasını bozmalarına izin vermemiş. Eritme peynirinin (Gruyère Fondue) denemezse olmaz bir deneyim olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Zaten kasabanın girişinde aldığınız koku sizi gerekli yere ulaştıracaktır.
Ben size Montrö’nün sadece çok küçük bir bölümünü anlattım. Çünkü bu yaşayan kentte herkesin keşfedeceği ve yorumlayacağı o kadar özellik var ki her ziyaretçi kendi masalını yaratabilir.