Siz hayat romanınızın hangi karakterisiniz?

İnsanlık tarihi, birbirinden farklı yaşamları zaman tünelinde öğütürken, yaşantılardan arda kalan izlerle işlentili sayfaların donattığı, çok çeşitli “hayat romanları”na tanıklık etti, yıllar yılı. Peki, ya siz; hangi hayat romanındaki karakter olmayı isterdiniz?

Siz hayat romanınızın hangi karakterisiniz?

Kimi zaman yaşanıldığı kadarıyla, hayattan duyulan tatminliği konu edinmiş, mutlu bir sürece sahne oldu, bu hayat romanları. Tüm hayat romanlarında işlenen “acı, mutluluk, ölüm, umut, aşk, hayal kırıklığı…” temalarına rağmen, onları diğer romanlardan farklı kılan en önemli unsur, bu temaların farklı bir üslupla işlenmiş olmasından kaynaklanıyordu. Okunduktan sonra dudaklarda bıraktığı güzel bir tebessümle, diğer hayatların anlatıldığı romanları, kendilerine özendirişi de bundandı zaten.

Başarısızlıklar, ölümler, hayal kırıklarıyla gelen mutsuzluklar ve umutsuzluklar, hak ettiği değeri buldu, bu romanlarda. Anlamsız kaçışlar yerine, yüzleşmelerin çokça göze çarptığı bu sayfalarda, bolca acı vardı, hiç kuşkusuz ki. Ama acının kölesi olup yok olmak yerine, acının efendisi olmayı tercih etmiş ve acıya hükmedebilmiş karakterlere tanık olduk, bu hikayelerde. Onları diğer karakterlerden farklılaştırarak özel kılan ise, hayal kurabilecek ve hayallerinin peşinde savrulmayı göze alabilecek kadar cesur olmalarıydı. En büyük rehberleri, günün birinde gerçekle bütünleşeceğine inandıkları, hayalleriydi belki de. Cesur olmayı ilke edinmiş bu karakterler, hayatın onlara neyi, niçin getirdiğini sorgulamaksızın, bu getirilerin damıttıklarından ne kadar çok şeyi biriktirebildiklerini sorgulayarak yol almaya devam ettiler, her daim.


Yer yer, kendi keşif yolculuklarında olabildiğince fazla yeni olguyu keşfedebilmek ve hayatlarını özgürce yaşayabilmek için, yaşamla ve başkalarıyla olan kavgalarına tanık olduk. Çünkü onlar için aslolan tek şey, kendilerine ait olan hayatları yaşayabilmekti, sınırsızca…

Tüm bu zorlu süreçlere rağmen zaferle çıkarak klişeleşmiş baskılardan, büyük bir ihtişamla yaşamayı başarabildiler, hayal ettikleri hayatlarını. Güçlüklere rağmen başarılmış yaşam hikayelerini barındıran bu hayat romanları, işte bu yüzden, tebessümle gülümseyen uzun soluklu okuyucular buldu kendisine.

Kimi zaman ise, cesaretsizliğin pençesine hapsolmuş pişmanlıklar silsilesinin konu edildiği, mutsuz kısır döngüler doldurdu; “hayat romanları”nın sayfalarını. Hiçbir zaman ne aradığını tam olarak bilmeyen, kaçmayı ve korkmayı ilke edinmiş karakterlerin tükeniş dramlarına tanıklık ettik, bu kez.

Hep bir arayış vardı bu dramlarda. Tanımlanamayan bu arayışların adı; bazen mutluluktu, bazen umuttu, bazen sevgiydi, bazen ise özgürlüktü.


Zaman zaman acı çıktı karşılarına ve onlar korkaklığın zincirlerini kıramadıkları için hep başka yollar aradılar; yön değiştirmek için. Acı arkalarında onları kovalarken başarısızlık ve umutsuzlukla karşılaştılar, bu kez başka yerlerde. Oysaki devam edilen kaçışlarla mutluğu yakalayabilme mefhumu, sadece âcizce duyulan bir inançtan ibaret olacaktı.

Yanlışlıklar zincirinde boğulmakta olduklarını fark ettiklerinde ise, şu cümleyi yazdılar romanlarına: “Her şey için çok geç artık!” Tüm romanın özetleyicisi olan bu cümle, hiçbir zaman gerçekleşememiş olan hayallerin ve yaşantılara dair duyulan acı dolu pişmanlıklara ayna tuttu, roman süresince.

Ruhunuzu derin bir kederle buluşturacak olan, böylesine hoyratça harcanmış bir ömre tanıklık edersiniz işte; başkalarına ait hayatlarda, korkakça arayışların peşinde tüketilmiş ve hiçbir zaman kendi olamamış vücutların, bu hikayelerini okurken.

Peki, ya siz; hangi hayat romanındaki karakter olmayı isterdiniz?

F. Nietzsche‘nin şu sözlerinin, yanıtınıza rehberlik etmesi dileğiyle…


“Hayatını tekrar tekrar aynı hayatı yaşayacakmışsın gibi yaşa, istemediğin bir durumla karşı karşıya kalmışsan ve buna boyun eğiyorsan, diğer hayatlarında da aynı şeye boyun eğeceğini düşünerek, sen en güzeli boyun eğme, bu böyle gitmez; bir şeyi çok mu istiyorsun, ama buna cesaret edemiyor musun, diğer hayatlarında da bu şeyi çok isteyip hiç bir zaman cesaret etmediğin için ulaşmayacaksın, o yüzden sen en güzeli aş kendini, yap yapmak istediğini ki sonunda en mutlu şekilde yaşayabileceğin bir kısır döngü oluşturabilmiş ol!”


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik hiçbir oluşumun parçası değildir.