Bizler, hep farklı olanı bastırmaya çalışırız hayatta değil mi? Ve tarih tekerrürden ibarettir deriz; tarihi var eden, birbirinin aynısı insanı göz ardı ederek. İçimizde öylesine tuhaf düşünceler hüküm sürer ki… Yeniye kapatırız kapılarımızı, korkarız yarından, hayallerimiz yerini özlemlere bırakır, acıya doymuş bir hayat da olsa geride kalan, geçmiş en değerli olandır.
Siyah Süt
Elif Şafak romanı Siyah Süt’te şöyle diyor: “Ne çekiyorsak normallerden çekiyoruz. Faşizm kötülerin değil, normallerin eseridir. Sürüye ayak uyduran, verilen her emri sorgusuz sualsiz yerine getiren sıradan insanlar her türlü totaliterliğe açıktır.”
Ağaç yaşken eğilirmiş diye yaşken eğerler bizi sanki eğilmek mükemmel bir şeymiş gibi. Diz çöktürürler dogmalar karşısında. Bireyin başkaldırmaya hakkı yoktur; “bana göre” demeye hakkı varmış gibi görünse de. Eğer bunu denese bile başka bir başkaldırıyla yine bastırılan kendi olur. Doğar doğmaz hatta daha doğmadan önce başlar başkalarına benzetilme ve benzeme çabalarımız.
“Yan komşunun kızında pembe bir yelek vardı, ben de kızıma aynısından yapacağım” der anneler. Kıza pembe, oğlana mavi… Sanki başka bir şey olmazmış gibi. Hele ikiz doğarsa çocuklar hepten birbirinin aynısı oluverirler. Aynı ayakkabıları giyip, aynı oyuncaklarla oynarlar. Bazen babaları bile onları ayırt etmekte zorlanır. Bu kopyalaşmaya o kadar alışırlar ki, bir gün birinin tokası mor, diğerinin eflatun olursa hüzne boğulurlar.
Oysa aradaki sadece ton farkıdır. Bir müddet sonra komşunun kızı, sınıf arkadaşı, televizyondaki kız hep rakibimiz olacaktır. Kurallar da bu yönde gelişime olanak tanıyan taş duvarlar olarak çıkacaktır karşımıza. “Sadece siyah ayakkabı giyebilirsiniz, gri pantolon, gri süveter ve beyaz gömlek.” Aman Allah’ım bu sözleri yine duyar gibiyim; okul yıllarında olmalı bu; bizi fabrikadan çıkan ürünler gibi tek yapan!
İş hayatı tek tipleştiriyor
Ne yazık ki benzeme, benzetilme, kopyalama çalışmaları burada da son bulmuyor. İş hayatı da tek tipleştiriyor bireyleri, gerçekten birey olabildikleri düşünülürse! Beyaz önlüklüler, mavi yakalılar, kumaş pantolonlular, siyah ayakkabılar. Televizyondaki kız, komşunun kızı, ikiz kardeş… İkiz, üçüz, sonsuz…
Görünümlerin tektipleştirilmesinden sonra, düşünceler de tek tipleştirilir, farklı düşünceler yasaklanır, kınanır, gülünç diye adlandırılır… Bir insan eğer herkes gibiyse, klonlanmışsa, suya sabuna dokunmuyor, düzenin içinde yaşayıp akıyorsa ve yok olup unutulmaya yüz tutmuşsa normaldir! Normal insan sürüye ayak uydurur, ölümüyle adı unutulur, yok olmaya ve hatırlanmamaya mahkumdur.
Tekerrürden kurtulmak
Normal insan Şafak’ın da dediği gibi her emri sorgusuz sualsiz yerine getirendir. Televizyondaki kızın aynadaki yansıması, sınıf arkadaşının beynindeki dalgalar gibidir. Ve sıradan her insan, totaliterliğe açıktır. Evet, biz ne çekiyorsak normallerden ve farklı olanı bastırmaya çalışanlardan çekiyoruz. Farklılığa izin vermek tarihi tekerrürden kurtaracaktır. Farklıysanız farkınızla onur duyun ve hiçbir şeye aldırış etmeden bildiğiniz yolda ilerleyin…
Tarih tekerrürden kurtulsun!