Atatürk’ü övmek, Lozan Barış Antlaşması’nın değerinden bahsetmek için ille de bir darbe girişimi atlatmak mı lazımdı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaptığı açıklamalarda ve verdiği mesajlarda siyasi hayatı boyunca pek örnek göstermediği Mustafa Kemal Atatürk’ü övmeye, saygıyla anmaya başladı. Lozan Barış Antlaşması’nı bir zafer olarak nitelendirmesi ise oldukça dikkat çekti. İyi de Atatürk’ü övmek, Lozan Antlaşması’nın değerinden bahsetmek için ille de bir darbe girişimi atlatmak mı lazımdı?
Mevzu kurtuluş olunca, yolların sonu yine ona çıktı
Siyasetçilerin büyük bir kısmı pragmatiktir. Duruma göre şekil ve renk değiştirirler. Süleyman Demirel’in dediği gibi dün dündür, bugün bugündür deyip işin içinden çıkıverirler. Ancak karşı durdukları, oy verenleri ve yandaşlarının da büyük oranda sevmediği kişilere sığınmayı, onlardan güç almayı tercih etmezler. Böyle bir tercih yaptıklarında ya da yapmak zorunda kaldıklarında ise geçmişleri ve seçmenleri ile tezat bir görüntü oluştururlar. Çünkü dün kara dediklerine bugün ak demiş olurlar.
Ülkemizde sol kesimin zafer saydığı, sağ kesimin ise hezimet olarak nitelendirdiği Lozan Barış Antlaşması‘nın 93. yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, “Antlaşma cumhuriyetin kurucu belgesidir, devletin tapusudur” demekle kalmayıp Mustafa Kemal Atatürk‘ü de rahmetle andı. Bu açıklamalar, hem Erdoğan’ı destekleyenler, hem de karşıtları tarafından şaşkınlık ve hayretle karşılandı. Öyle ki, Erdoğan’ın açıklamalarından sonra AKP iktidar olduğundan beri en ufak fırsatta Atatürk’e nefret kusan vatandaştan gazeteciye, televizyoncudan tarihçi olarak addedilen kişilere kadar birçok kişi sus pus oldu.
Kimi kesimlerce 10 küsur yıldır içtiği içkiden sevdiği kadına, annesinin namusundan cephedeki fotoğrafına kadar yerden yere vurulan, bununla da kalınmayıp IQ seviyesi düşük kitlelere bir diktatör olarak anlatılan Atatürk, yine, yeni, yeniden kimsesizlerin kimsesi oldu. Çünkü mevzu kurtuluş olunca, yolların sonu yine ona çıktı. Son durak yine o oldu…
Bugünün söylevleri pişmanlıklar sonrası gönülden gelen sözler de olsa, günü kurtarmak adına sarınılan can simitleri de olsa görüyoruz ki cevap tek. İki yol da aynı kapıya çıkıyor. Son durak Atatürk. Gün gelip de demokrasiye ihtiyaç duyanın da, her devrin adamı olma peşinden koşanın da tek kurtarıcısı var. O da Atatürk.
**