Platolar sıkışmış, yanardağlar faaliyete geçmiş, lavlar püskürmüş, platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturmuş. Bu tüf tabakaları erozyonla vadilere dönüşmüş; daha sonra insan eli, insan emeği ve duygusu ile harikalar diyarı, büyülü bir şehir oluvermiş Kapadokya.
Türkiye’yi dünyaya tanıtan en önemli turizm kenti olan Kapadokya, adını Pers dilinde Katpatuka, “Güzel Atlar Ülkesi”nden almaktadır. Bölge milyonlarca yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Melendiz Dağı’nın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların senelerce yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla bugünkü şeklini almış bir tabiat mucizesidir.
Bu doğa harikasını gezmedim görmedim diyorsanız pek çok şeyi kaçırmış olduğunuzu söyleyebilirim. Resimlerle ya da yazılarla bir yere kadar gördüklerimizi canlandırabilir, küçük hayallere kapılabiliriz. Ancak o atmosferin içinde olmak, gezmek ve görmek kadar etkili olabileceğini sanmıyorum. Güzel ülkeme baktığımda dünya üzerinde esrarengiz oluşumları olan bu güzelliklerden ne kadar haberdarız? Ülkemize dünyanın bir ucundan çıkıp gelen turistler kadar meraklı değil miyiz yaşadığımız memleketin eşsizliğine, doğallığına…
Peki, bu güzelim oluşumu ne kadar koruyabiliyoruz ve ülkemizin, tarihin değerleriyle ilgilenen yabancı dostlarımıza ne derece rehberlik edip, memnuniyetle yolluyoruz ülkelerine? Çünkü biliyorum ki, ülkemizi güzel ve doğru lanse edebilmek kalkınmaya, turizmin hareketliliğine en büyük yararı sağlar.
Şimdi dönelim, Kapadokya ile ilgili yazımıza…
Tarihiyle, güzellikleriyle farklı bir dünya, apayrı bir pencere Kapadokya…
Sabahın ilk ışıklarıyla şehre adım atmak, maceraya atılmak için büyük bir heves içinde olabilirsiniz. Kapadokya’yı yeni görenler için sabahı zor getirenleriniz bile olabilir, gece boyu uykularınız kaçabilir. Peri bacalarıyla ilk tanıştığınız andan itibaren ise, gözünüzü bu doğa harikalarından ayıramamak size tuhaf gelmesin, çünkü insanla bağ kuran bir tarafı var bu şehrin. Adeta sizi çağırıyor ve ondan başka bir yöne bakmanızı istemiyor olabilir, odak noktası olmak bu şehrin ruhunda var…
Haydi biraz tarihe dönelim, Kapadokya nereden nerelere uzanıyor!
İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititlerin yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hristiyanların en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler, kiliseler bölgeyi putperestlerin zulmünden kaçan Hristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.
Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peri bacalarını oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu Peri bacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetin izlerini günümüze taşımışlardır. Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun önemli kavşaklarından biridir.
Hitit imparatorluğunun çöküşüyle karanlık bir dönem başlar. Bölgeye Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit krallıkları egemen olur. Bu krallıklar Perslerin işgaliyle son bulur. O dönemde bu bölgeye Persler “Güzel Atlar Ülkesi” demişlerdir. Daha sonra Persleri de bozguna uğratan Büyük İskender, büyük zorluklarla karşılaşır. Kapadokya Krallığının kurulmasıyla Romalıların gücü hissedilmeye başlanır. Kapadokya kralı ölür, bölge Roma’nın bir eyaleti olur. Hristiyanların bu bölgeye gelmesiyle, bölge eğitim ve düşünce merkezi haline gelir.
Hristiyanlara artan baskılar çoğalır, fakat Hristiyanlar için bu bölge kendi öğretilerini yaymak ve korunmak için hem güvenlidir hem de idealdir.
İkonoklazm yanlılığı ve hareketi (ikonların yasaklanması) olmasına karşın, burada rahatlıkla ibadetlerini sürdüren ikon yanlıları tarafından Kapadokya manastırları oldukça gelişmiştir.
Yine bu dönemde Hristiyan bölgelere Arap akınları hücum eder. Zamanla bu da kliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur.
11. ve 12. yy.’larda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. 1924- 26 mübadelede Hristiyanlar arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya’yı terk ederler.
Taş işçiliğinin önemi ve turizm açısından yörenin zenginlikleri
Dokuz, on bin yıl öncesine ilk yerleşimlerden Hristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine uzanan bir dönemde ne büyük uygarlıklar kurulup geçmiştir Kapadokya’nın başından.
Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü anlatır.
Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak, havayla temas etmesiyle sertleşerek dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Avlu ve kapıların malzemesi ise ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir.
18. ve 19. yy. sonlarında yapılmış güvercinlikler, İslam resim sanatını göstermek açısından önemli küçük yapılardır. Bu güvercinliklerin bir kısmı manastır ve kilise olarak inşa edilmişlerdir. Güvercinliklerin yüzeyi zengin bezeme ve kitabeler ile ustaca süslenmiştir.
Çömlekçilik Kapadokya’da en önemli gelir kaynağıdır. Her çeşitte ve farklı büyüklükteki çömlekler, hediyelik eşya olarak da çok uygundur. Halı ve kilim dokumacılığı da çok gelişmiş durumdadır. Yöreye has özel örneklerin olduğu kilimler adeta hayranlık uyandırır. El yapımı bebekler Kapadokya’nın gözdeleri arasında yer alır.
Aynı zamanda bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlüdür.
Gezip görülecek yerlere yakından bakmak istersek:
Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yer altı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güldere Vadisi, Paşabağ- Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir.
Kapadokya: Avanos
Antik devirdeki adı Venessa, Zuwinasa ya da Ouenasa olan Avanos Nevşehir iline bağlı bir ilçedir. Türkiye’nin en uzun ırmağı olan Kızılırmak buradan geçiyor. Irmak, ismini taşıdığı kırmızı renkli çamurdan alır.
1971 yılında Kızılırmak’ın hemen kenarındaki Roma mezarlığında tesadüfen bulunan mermerden lahit, Kapadokya’nın bu bölgesinde çıkan tek lahitidir. Selçuklu döneminden kalma Sarıhan Kervansarayı ve Alaaddin Camiisi de Avanos’tadır.
Hititlerden bu yana, çarkla çanak çömlek (seramik yapımı) geleneği ilçede çok sayıda atölyenin işlerliğini sürdürmektedir. Bu el sanatı kavimden kavime, babadan oğula geçerek günümüze kadar gelmiştir.
İlçede önemli uğraşlardan biri de bağcılıktır. Elde edilen üzümler sofralık olarak kullanıldığı gibi, mağara ve doğal depolarda da özenle saklanarak şarap üretiminde kullanılır. Bu el yapımı şaraplar dünyanın her yerinde rağbet edilmektedir.
Kapadokya: Ürgüp
Kapadokya bölgesinin en önemli merkezlerinden olup Nevşehir’e 20 km uzaklıktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ürgüp adını almasından önce Bizans’ta Assiana, Prokopi; Selçuklular döneminde Başhisar; Osmanlı zamanında Burgut kalesi olarak anılırdı.
Volkanik jeolojik yapıyla, yağmur ve erozyonun meydana getirdiği Peri bacaları bu bölgeye has ilginç bir peyzaj görüntüsü vermiştir.
Ürgüp, Selçukluların önemli kentleri Konya ve Niğde’ye açılan önemli bir kalesi konumundaydı. Bu döneme ait iki yapı Altı Kapılı ve Temenni türbeleridir. Bir anne ve iki kızına ait olan Altı Kapılı Türbe, altı cepheli, her cephesi kemerli pencereli ve üstü açıktır. Temenni Tepesinde bulunan türbenin 1268’de Vecihi Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir.
Ürgüp’teki diğer önemli yapı da Rum Hamamı’dır. Temelinin 1900’lerde halkın ortak çalışmasıyla atıldığı hamamın 1909’larda tamamlandığı söylenmektedir. Ürgüp civarındaki Pancarlık, Üzengi, Keşlik Vadisi hem tarihi, hem de doğal değerleri olan vadilerdir.
Kapadokya: Göreme Milli Parkı
Orta Anadolu’nun Hasan Dağı- Erciyes Dağı volkanik bölgesinde yer almaktadır. Saha; platolar, ovalar, küçük dağ bitkileri, yüksek tepeler, alüvyonla dolmuş dere ve ırmak vadileri, drenaj havzaları ve erozyonlu dik yamaçlı vadilerde birbirinden ayrılan yüksek düzlüklerden oluşmuştur. Erciyes ve Hasan Dağı’nın volkanik tüften oluşan ilgi çekici manzarası, Bizans kilise mimarisi ve Hristiyan tarihinden önemli bir devri sergilemektedir. O zamanlar bu bölgede yaşayanlar, konumu nedeniyle savaşların etkilerinden, merkezi idarenin otoritesinden uzak kalmayı başarmışlardır.
Ana ulaşım merkezine uzaklığı, engebeli bir alan olması, gizlenmek ya da inzivaya çekilmek isteyenlerce uygun bir korunma yeri olmuştur. Manastırlar, kiliseler, şapeller, yemekhaneler, keşiş hücreleri, depo ve şarap yapım yerleri bulunan mekanlar oyulmuş, duvar resimleriyle süslenmiştir. Ayrıca saha içerisinde Ürgüp, Göreme, Uçhisar, Çavuşin, Zelve yerleşimleri, Göreme yöresinin geçmişteki kültürüne uygun tarım ve köy hayatını yansıtan tarihi ve doğal bütünlüğü sağlayan sahaları teşkil eder.
Göreme ve Kapadokya Milli Parkı 1985’ten bu yana doğal ve kültürel varlığıyla Dünya Miras Listesinde yerini almıştır. Buraya gelen misafirlerin Rahip ve Rahibeler Manastırları, Elmalı Kilise, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Tokalı Kilise, Çarıklı Kilise gibi yerleri gezmeleri mutlaka önerilir.
Kapadokya: Uçhisar
Yöreyi Uçhisar kalesinden huzurla seyredebilirsiniz. Çünkü Kapadokya’nın en yüksek yerleşim yerine sahiptir burası. Kalenin bir tarafı uçurum olduğu için adına Uç hisar denilmektedir. Hristiyanların yaşadığı dönemde kayalar oyularak mezarlar, saklanmak amacıyla gizli yollar yapılmıştır.
Oyulan kayaların boyutları küçük olduğu için ve kale içindeki geçitlerin küçüklüğünden dolayı bir efsaneye göre burada cücelerin yaşadığı söylenmektedir. Uçhisar, Kapadokya’nın zirvesidir. Aynı zamanda Kapadokya’nın merkezi ve kapısıdır da…
Kapadokya: Ortahisar
Nevşehir’in bir kasabasıdır. Öyle ki en belirgin yapısı, Etiler zamanında oyulmuş, 1200 m rakımlı 86 m yükseklikteki Ortahisar Kalesi’dir. Kale hem stratejik hem de yerleşim amacıyla kullanılmıştır. Kalenin eteklerinde Kapadokya’nın karakteristik sivil mimari örnekleri bulunmaktadır. Doğal güzellikleri ve tarihsel özellikleriyle ilgi çekici bir kasabadır. Ortahisar’ın ortasında dev bir peri bacası olan bir kale vardır.
Bu kaleye yabancılar şato derler. Tepesine çıkmak zor olsa da görülen çevre güzelliği tüm yorgunlukları alıp götürür. Ortahisar’da evler kaleye doğru basamak basamak yükselir. Eski tarihsel yapıları, ilginç narenciye ambarları, Göreme kaya kiliselerine yakın oluşu turistlerin yoğun ilgisini çekmektedir.
Ortahisar vadilerinde son derece ilginç manastır ve kiliseler bulunmaktadır. Bunlardan Sarıca Kilise, Cambazlı Kilise, Tavşanlı Kilise, Balkan Deresi Kiliseleri, Hallaç Dere Manastırı’dır. Ortahisar halkı geçimini büyükbaş hayvancılık ve bağcılıktan sağlar.
2004 yılında, tüm yaşantısının anlatıldığı Kapadokya’nın ilk ve tek Etnografya Müzesi Ortahisar’da açılmıştır.
Kapadokya: Güvercinlik Vadisi
Vadinin iki girişi bulunmaktadır: biri kasabanın içinden aşağı doğru giden bir yol iken; diğeri de güneyine doğru çıkan yol’dur. Nevşehir’in en çok gezilen vadilerinden biri Güvercinlik Vadisi 4100 m uzunluğundadır.
Vadinin bitki örtüsünün çeşitliliği, yemyeşil görüntüsü karşısında rahatlamamak ve kendini o yeşilliklerin üzerine bırakmamak elde değildir. Ayrıca vadi pek çok güvercine ev sahipliği yaptığı için bu ismi almıştır. Hala vadide güvercinlerle karşılaşmanız mümkündür. Birçok kişinin bilmediği vadi içinde yüksekliği tahminen 10- 15 m civarında şelaleler mevcuttur. Vadi sonu Göreme kasabasına kadardır.
Kapadokya: Ihlara Vadisi
Hasandağı volkanından püskürtülen lavların akarsuların aşındırmasıyla cemal şekilli bir vadidir. Melendiz Çayı milyonlarca yıllık bir sürecin sonucunda kanyon görünümlü bu vadiyi meydana getirmiştir. 14 km uzunluğundaki vadi Ihlara’dan başlar, Selime’de son bulur. Vadi boyunca kayalara oyulmuş sayısız barınak, mezar ve kiliseler bulunmaktadır. VI. yüzyıldan başlayarak XIII. yüzyılın sonuna kadar buradaki kiliselerde süslemeler yapılmıştır. Bazı barınak ve kiliseler yer altı şehirlerinde olduğu gibi birbirine tünellerle bağlanır.
Ihlara Vadisi jeomorfolojik özelliklerinden dolayı keşiş ve rahipler için uygun bir inziva ve ibadet yeri olmuştur.
Ihlara Vadisinde yer alan ve resimleri en iyi korunmuş olan kiliseler ise: Ağaçaltı Kilisesi, Pürenliseki Kilisesi, Kokar Kilise, Yılanlı Kilise, Aziz George (Kırkdamaltı) Kilisesi, Sümbüllü Kilise’dir. Vadide, doğa yürüyüşü, dağcılık, arkeolojik gezi gibi aktiviteler de yapılabilir.
Kapadokya: Ihlara Vadisi
Güzelyurt, Aksaray’da Kapadokya’nın başlangıcı olarak bilinir. Peri bacaları boldur. Hristiyanlık Roma’da kabul edilince oralara Kilise ve Katedraller yapılmıştır. Tepede bir savaş kalesi vardır. Bu kalede Selçuklular’dan Ali Paşa ile Bizanslar savaşmışlardır. Ali Paşa şehit olmuş, onun için buraya Selime Türbesi yaptırılmıştır.
Ayrıca bu bölge uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde olduğundan Osmanlılar Sinan Bey Camii’yi 1524’te yapmışlardır.
Milyonlarca yıl boyunca meydana gelen doğa olayları; erozyon, depremler, yıllık ısı farkı, kar, yağmur, rüzgar ve yakınından geçen Melendiz Çayı bu bölgenin muhteşem bir doğal görünüm almasını sağlamıştır. Yerleşik hayata geçen insanoğlu tarihi evrelerde öncelikle güvenilir su kıyılarına, güvenli olduğunu düşündüğü anda da dağın yamacına yerleşerek, olası tehlikelerden haberdar olup, kendilerini korumayı planlamışlardır. Selime bu yerleşim yerlerinden biridir. Bugün gördüğümüz Kale, Manastır, kiliseler, eski evler, tarih içerisinde değişik kavimlerin ellerinden çıkıp bugünkü şeklini almıştır.
Kapadokya: Paşabağ
Avanos Göreme yolundan Zelve’ye varmadan Paşabağ Vadisi’ne gelirsiniz. Peri bacası oluşumu ve gelişiminin en iyi gözlenebildiği yerlerden birisidir Paşabağ. Aynı zamanda bu bölgede benzersiz mantar formundaki Peri bacaları görmeye değer bir oluşumdur. Peri bacalarının arasından giden yol da yürüyüş için oldukça keyiflidir.
Son Olarak, dünyanın eşsiz bir bölgesi olan Kapadokya, doğa ve insan etkinliklerinin büyüleyici sentezi olan bir yontu şöleni, rengarenk bir masal diyarıdır. Kültür mirasını simgeleyen Kapadokya tarih boyunca Doğu ve Batı’yı birleştiren bir köprü olmuştur.
Günümüz Türkiyesi’nde kültürel mirasımıza sahip çıkmak; doğal, arkeolojik, tarihsel, sanatsal ve kültürel bütünlük içinde bu mirası koruyarak, onu gelecek kuşaklara aktarmak, bu güzel ülkeyi, bu güzel ülkenin harika beldelerini sevenlerin en önde gelen amaçları olmalıdır.