Neden şehri bir sahil kasabası kadar huzurlu kılmıyoruz? Neden değişmiyoruz, değiştirmiyoruz? Peki bisiklet bu değişimin bir parçası olabilir mi?
Bisiklet şehirlerde değişimin parçası olabilir mi?
Saat akşam yedi sularıdır ve siz şehrin tüm keşmekeşinde ağzına kadar dolu bir otobüste evinize varmaya çalışıyorsunuzdur. Sıkışık trafik, sıcak, günün yorgunluğu derken içinizdeki isyankar çocuk çıkagelir ve bir sahil kasabası hayali kurarsınız. Evet evet, bırakıp gitmektir tek çözüm. Deniz, kum, güneş huzur… Her şey geride kalacak ve sadece bunlarla mutlu olacaksınızdır.
Benim 4 yaşımdan beri haşır neşir olduğum, aslında onlarca 4 yaş önce kesin olmamakla birlikte, 1817’de icat edilen bisiklet bu değişimin bir parçası olabilir mesela. Batı toplumlarında oldukça yaygın olarak kullanılan, ülkemizde ise yıllarca klasik bir “karne hediyesi”nden öteye geçemeyen ancak son yıllarda artan bisiklet grupları ve derneklerle birlikte aslında şehir içinde kullanılabilen bir “ulaşım aracı” olduğunu kanıtlamaya çalışan iki tekerlekli bir araç bisiklet. Bana kalırsa medeniyetin kilometre taşlarından.
Ne yaptık, ne yapmalıyız?
Aktif bir yol sürücüsü olmam sadece 4 yıl kadar geriye gitse de aslında hep hayatımda oldu bisiklet ve son yıllarda da insanlara bu kültürün aşılanması için elimden geleni yapıyorum. Örnek vermek gerekirse henüz dün katıldığım 30 Ağustos Bisiklet Turu buna çok sıcak bir örnek. Bisikletlerini bayraklarıyla süsleyen yaşlı genç herkes oradaydı dün. Hem “Zafer Bayramı” kutlandı hem de bir kez daha bisiklete ve bisikletlinin önemine vurgu yapıldı. Arabalarından bizlere destek veren insanları görünce de insanın umudumuz biraz daha arttı.
Başta bahsettiğim kaçmaktansa şehirlerimizi güzelleştirmek ve yaşanabilir huzurlu bir ortam yaratacaksak şayet bunu bisiklet yollarıyla, bisiklete ve bisikletliye gösterilecek olan saygıyla başaracağımıza inanıyorum.
Tabi her şeyden önce insanlara kendimizi, derdimizi anlatmamız gerekiyor. Aslında çok basit bir denklemden bahsediyorum: Arabalar rafa kalkacak, mazot parası cebimize kalacak, karbon salınımı azalacak, şehrimizin havası temizlenmeye başlayacak, bu sayede doya doya nefes alabileceğiz, bu nefesi ise pedallamak için kullanacağız. Aslında her şey bizle başlayıp bize dönüyor. Her şey bizim iyiliğimiz için, ne trafiğin insanı kansere kadar sürükleyen stresine, ne sıkışık otobüslere ne de korna gürültüsüne gerek var.
Bizim “çin çin” zilimiz emin olun sevimsiz kornalardan daha güzel! Sloganlaşan bisikletçi söylemini ben de buradan yineliyorum: Arabadan in, bisiklete bin!
Her şey daha güzel bir çevre için!