Hazineni bulmak ve amacını keşfetmek

Arkadaş, ister sev, ister reddet, ama sen yaşamının sonuna kadar seninlesin. Hayat boyu elindeki malzeme kendinsin. Hem sana emanetsin, hem de kendi hazinensin. Harabeleri kazıp değerli olanı ortaya çıkarmak sana kalmış. Yapmayıp oturduğun yerde halinden şikayet de edebilirsin, hazinene sahip çıkıp zenginliğin tadını da çıkarabilirsin.

Amacını keşfetmek... Peki nedir amaç? Dış dünyayı kendimizi keşfetmek için bir ayna olarak kullanmaya nasıl başlarız?

Arayışın Meskeni

Herkesin hazinesi şahsına münhasır. Çocukluktan itibaren süregelen bir güdümüz: özenmek. Rol model edinmek, gördüğünü taklit etmek. Bu çok doğal ve gelişim için önemli. Ama dengenin kurulması, güzeli, değeri kendi içimizde de aramamızla mümkün gibi. Böylece dış dünyayı kendimizi keşfetmek için bir ayna olarak kullanmaya başlamış oluruz. Dışarıda görerek içimizdekini ortaya çıkarırız.

Sanmayalım ki artık ergen değiliz diye bu dengeyi zaten kurabilmişiz. Günümüz düzeni büyük ölçüde özenme ve özendirme üzerine kurulu. Reklamlar ‘bak böyle bir değer/ürün var ve örnek alınası güzel biri buna sahip’ der. Bunu gören insanın ‘buna sahip değilsem ben eksiğim’ diye hissedeceğine güvenir.   Çünkü edinmek istediğimizin aslında kendimizde olduğunu gözden kaçırmışızdır. Böylece huzuru kanaatkarlıkta, neşeyi sevmekte değil, geleceğimiz konumlarda, edineceğimiz mülkte, içeceğimiz maddede ararız.  Dışarıya yönelik bu arayışın kısa süren bir tatminin ardında kuyruk kovalamacaya dönmesine şaşmak yersiz.


Çirkin Ördek Yavrusu

tuhaf

Değeri hep dışarıdan edinilecek bir şey olarak görmek kendi has değerlerimizin, yeteneklerimizin farkına varmamızın önüne set çekebilir. Eğer güzeli, değeri hep dışarıda aramaya alışmışsak, elbette kim kazacak da çıkaracak hazinemizi?

Belki de bu güne dek tuhaflık olarak gördüğümüz, insanlardan daha farklı kılan hoşlanmadığımız özelliklerimizin en büyük mücevherlerimiz olduğunu anlayacağız.

Bir yerde okumuştum: farklı bir kökene sahip kadınların içinde bulundukları toplumda kendilerini ‘fazla yuvarlak’, ‘fazla uzun’, ya da ‘fazla büyük gözlü’ oldukları için çirkin ve mutsuz hissetmelerinden bahsediyordu. Fakat bu kadınlar bir gün kendi kökeninden insanların arasına götürüldüklerinde, diğer kadınlara benzediklerini görüyorlardı.

Hatta bu güne kadar kusur saydıkları özelliklerin kabilelerinde ‘doğurganlık’, ‘kuvvet’, ‘zeka’ gibi marifetleri gösterdiğinden ‘güzellik’ olarak görüldüğünü öğreniyorlardı. Bunca zaman taşladıkları özelliğin, kendisi gibi olanlar arasında taçlandırıldığını keşfediyorlardı. Kendimizle savaşmaktansa sahiplenmeye, ve kendimiz gibi olanları bulmaya teşvik ediyor bana kalırsa.

Hazine İçin Kazmak

içe bakmak

Kendi becerilerimizi, iyi hissettiren uğraşlarımızı, hayatımızda ‘olmazsa olmaz’ gördüğümüz, bizi motive eden unsurları tanımaya vakit ayıralım. Önem verdiğimiz konuları ortaya dökelim. Belki meslek olarak dahi yapabileceğimiz şeyler bu aramada çıkacak ortaya. Dünyaya katabileceğimiz, katarken coşku duyabileceğimiz hayaller bu sırada kurulacak… Ne alabileceğimiz değil, ne verebileceğimiz çıkacak ortaya. Zenginlik için cevabın almakta değil vermekte olduğunu bulacağız, çünkü onun zaten bizde olduğunu keşfedeceğiz. Başka deyişle, hali hazırda sahip olduğumuz hazinemiz açığa çıkacak.

Bunun için kendimize şu soruları sorabiliriz: Hayatta neler yapmaktan keyif alıyorum? Neyi ‘yapmak’ gibi görmeden yaparım, yaparken zamanı unuturum? Doğallıkla ve heyecanla ‘zaten’ yaptığım şeyler neler? Çevremdeki insanlar hangi konuda iyi olduğumu söylüyorlar? Hele ki meslek seçerken şu soru tam yerinde geliyor:

Eğer 10 yılın sonunda iyi kötü bu işi yapmayı sürdürmüş, fakat sonunda bir servet ya da konfor sahibi olamamış olsam, yine de geçen sürede bu işi yapmış olmaktan mutluluk duyar mıydım?


Ve son olarak en sevdiğim soru: Uzaydan dünyayı gören bir canlı olduğunu hayal et, izlemiş ve bir sebepten buraya gelmek istemişsin; fakat inerken bu sebebi unutmuşsun. Neden gelmek istemiştin?

Bunlar tutkularımızı, hatta hayattaki amacımızı bulmamızda yardımcı olabilecek basit sorular.

Amacını Keşfetmek

Nedir amaç? Bu şema çok güzel anlatıyor.

anlam

Bana kalırsa bir şey amacı neyse ona hizmet ettiğinde coşkulu bir mutluluk hissetmekte çünkü kendini en iyi şekilde gerçekleştirmekte ve anlamına ulaşmakta. Bir çekiç çaktığında ‘çekiç’ oluyor, bir ev içinde yaşama alan olduğunda ‘ev’ oluyor. Her birimiz de bir işe yarıyoruz. Ve sanırım tam bunu yaparken kendimizi gerçek anlamda dolu ve anlamlı hissediyoruz.

Hugo filmini izlenmeye değer kılan çok sevdiğim iki alıntı var. Tren garının saat kulesinde yaşayan bir çocuğun hikayesini anlatıyor bu film. ” Tüm dünyayı büyük bir makine olarak hayal ederdim. Makineler asla yedek parçalarıyla gelmezler. Çalışmaları için ne gerekiyorsa o kadarı olur hep. Dünya kocaman bir makineyse, ben yedek parça olamam diye düşündüm. Burada olmamın bir sebebi olmalı!”  diyor Hugo, ve ekliyor: “Belki de bu yüzden bozuk makineler beni bu kadar üzüyor. Üstlerine düşen görevi yapamıyorlar. Belki insanlar içinde aynı şey geçerlidir. Gayeni kaybedersen, bozuk bir makineden farkın kalmaz…”

Ben ne olursa olsun amacımıza farkında olmadan da bir şekilde hizmet ettiğimize inanıyorum. Fakat bunun ne olduğunu keşfedersek çok daha verimle yapabileceğimizi, ve yaşamımızın çiçekler açacağını düşünüyorum.

İşte bu yüzden kendimize bu soruları soralım: ‘Kendiliğindenlikle ve severek yaptığım şeyler neler?‘   ‘Bilmemne konularda araştırma yapmak’, ‘bozuk bir şeyi tamir etmek’, insanların dertlerini dinlemek’, ‘strateji oluşturmak’ vb basit cevaplar çıksın ortaya. Sonra bunların nasıl birleşebileceğini ister istemez düşünüyoruz zaten.

Yani arkadaş, hazinemizi kazıp çıkarmaya vakit ayıralım. Kendimizin kıymetini bilelim. Malzememiz bu, ve hep bu olacak. Üstelik herkesin toprağına gömülü mücevherleri var, henüz bulmamış olsa bile; hep vardı, ve her zaman orada. Hani cevap zaten vardır da, mesele onu ortaya çıkaran doğru soruyu sormaktır ya; hazineyi bulmak da doğru yeri – en azından kendi içimizi kazmakta.


Arayışımız bereketli olsun…

Herkesin istediği: İyi Hayat