Mahremiyet, medya ve demokrasi

En ideali olmasa da demokrasi elimizdeki en iyi yönetim şeklidir. Özgür bir basın da demokrasinin temel taşı. Demokrasi haber alma özgürlüğünü koruduğu kadar özel hayatları da koruyabilmelidir. Fakat söz konusu özel hayatlar kamuyu ilgilendirdiği durumda demokratik olan; özeli saklamak değil gerçeklerin ortaya çıkarılması olmalıdır.

Mahremiyet, medya ve demokrasi

Eğer dikkatli olmazsanız, gazeteler mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar.” Malcolm X

Birçok sektörde faaliyet gösteren mültimilyarder bir işadamı neden bir de medya işine el atar? Zamanında “televizyon seyretmek günahtır” diyen cemaat lideri neden kendi televizyon kanalını kurar? İnterneti kapatmaya çalışan politik partinin kendi üyeleri neden aktif olarak sosyal medya kullanmaktadır?

Medya nelere kadir?

İletişim araçları toplumsal hayatta yerini almasıyla ilk önce güç sahiplerinin dikkatini çekti. Zira insanlar hayranlıkla izledikleri bu araçlara bakarken beyin fonksiyonları zayıflıyor ve kolay manipule edilebilir hale geliyorlardı. Bu özelliği ile medya, para ve iktidar sahiplerinin gücünü muhafaza etmesine, hatta daha da güçlenmesine yardımcı olacaktı.


Gerçekten de konuşarak ya da zorla empoze edilemeyen bir yargı, film ya da fotoğrafa yerleştirilen gizli obje ve mesajlarla hiç zorlanmadan büyük bir kitleye aktarılabilir: “Ne kadar çok satın alırsan, o kadar mutlu olursun”, “Ne kadar malın varsa, o kadar değerlisin”, “Güçlünün yanında olursan sen de kazanırsın”, “Senin ırkın diğerlerinden daha üstündür”, “Asıl suçlu o değil aslında bu”, “Makyaj yapmazsan çirkin kadın olursun”, “Altında son model araban yoksa kadınlar seni sevmez”…

Medyanın manipülasyon özelliği ayrıca, şantaj ve komplo teorileriyle paranoya yaratarak siyasi bir güç haline de dönüşebilir, hatta bazı politikacıların siyasi hayatının bitmesine sebep olur. Politikacıların cinsel hayatının deşifre edilmesi politik savaşlarda en çok kullanılan yöntemdir. Yani kendi güçlerini muhafaza etmek icin medyayı kullanan güç sahipleri, bir yandan da medyanın kontrol edilemeyen kitlesel gücüyle de baş etmek zorundadırlar.

Mahremiyet, medya ve demokrasi

Uydu üzerinden yayın yapan ve vergi verme mecburiyeti olan medya kuruluşlarına “özel hayatları” ya da “devlet sırlarını” korumak adına yaptırım uygulanabilir ama internet yayıncılığının tamamen engellenmesi henüz mümkün değildir. İstenmeyen bu haberler, sosyal medyada sürekli tekrarlanarak söz konusu kişilerin zayıf taraflarının göz önünde kalmasına ve hafıza tazeleyerek skandalların unutulmamasına neden olur.

İnternetten kaldırılmak istenilen kayıtlar

Bakan oğulları para aklama suçuyla tutuklanır, eski müttefikler düşman olur, bir devlet bankasının müdürü, içinde 4,5 milyon dolar olan ayakkabı kutusuyla yakalanır, ünlü bir şarkıcının eşi rüşvet çetesinin başı çıkar, başbakanın oğlunun adı yolsuzluk davasına karışır, kızı ise rüşvet aldığı bilinen bir iş adamıyla telefonda konuşmaktadır, muhafazakar ailenin damadının ise değişik zevkleri vardır…

Mahremiyet mi yoksa haber mi?

Mahremiyet, medya ve demokrasi

Toplum içinde ya da kameralar önünde ifşa edilmeyen herşey özel hayattır, deşifre edilmesi ahlak ve kanun dışıdır. Medya, özellikle internet, ifade özgürlüğünün en iyi uygulandığı yerdir fakat ifade özgürlüğü, hakaret etme veya özel hayata müdahale edilmesini tolere etmek anlamına gelmez. Ayrıca amacını aşan tehdit ifadeleri de medya etiğine aykırıdır, tehdit bir ifade şekli olsa bile.

Ne var ki; bir politikacının rüşvet alırkenki kamera görüntüleri, usulsüz inşaatlar hakkında yapılan konuşmaları ya da başbakanın bir medya patronuna beğenmediği bir haberi kaldırma talimatı verdiği telefon kaydı özel hayata değil kamunun ilgi alanına girer. Çünkü demokratik bir ülkede devlete vergi ödeyen halk, özellikle devlet ihalelerinde zimmete para geçirme, üçkağıtçılık veya rüşvet şüphesi varsa bilme ve yöneticilerin işini doğru yapıp yapmadığını kontrol etme hakkına sahiptir.

Bunun dışında kamuyu ilgilendirmediği halde ifşa edilen yüz kızartıcı ve onur kırıcı videolar da kimliği bilinmeyen kişiler tarafından, intikam ya da psikolojik savaş gereği yasal olmayan yollardan internete sürülmektedir. Rivayet odur ki; bir çok politikacının piyasaya sürülmemiş seks videoları hazırda bekletilmektedir.


Özel hayatı ifşa olmuş bir politikacı demokrasiye inanıyorsa haberin gerçek olmadığını ya da özel hayatının kimseyi ilgilendirmeyeceğini söyleyerek konuyu kapatabilir. Ama kendi zihniyeti de “Ne özeli, genel bu genel” diyerek aynı yönteme başvurmuşsa ve yaptığı politika halkın özel hayatına müdahale etmeyi savunuyorsa bu politikacı kendini savunmak yerine, gücünü haber kaynaklarını kapatma ve sorumluları cezalandırmak için kullanacaktır.

Halk erdemli ve etik bir topluluk değildir

Özel hayatların merak edilmesi engellenemeyen insani bir içgüdüdür. İnsanlar her ne kadar ahlaklı olmadığını bilse de bu tür görüntü ve konuşma kayıtlarına erişmek ister. Özellikle hobileri ya da soyal faaliyeti olmayan, sanatı ve hayvanları sevmeyen insanlar yaşadıkları sıkıcı hayattan televizyondaki magazin programlarını seyrederek kurtulacağını düşünür. Başkalarının özel hayatı, hatta mahremiyeti bu kişilerin sohbetlerinin büyük bir bölümünü oluşturur. Bu yüzden “Brad Pitt-Angelina Jolie boşanması”, Suriye’de ölen çocuklar kadar ilgi yaratmaz halk arasında.

Sıradan haberlere rağbet göstermeyen insanlar, her gün bir öncekinden daha sansasyonel haber duymak ister. Kısacası halk medyayı aslında bilgi almaktan ziyade eğlenmek için kullanır ve yaşadığı tüm deneyimlere karşın gönüllü olarak kandırılmayı kendi tercih eder. Bu yüzden de insanoğlunun erdemli ve edepli yaratıklar olduğuna inanmak, toplumsal projeleri bu yargı üzerine temellendirmek son derece ütopiktir.

Özgür ve adaletli medya kime lazım?

Tarihte uzun yıllar boyunca kölelik sistemi kabul görmüşken, bugün “özgürlük” kelimesi herkesin diline pelesenk, ülke halkları sokaklarda “Demokrasi” diye bağırıyor. Başkalarının özgürlüklerini kısıtlayanlar bile kendi özgürlüklerden ödün vermiyor.

Buna karşın ülkemizin bugün geldiği durum: Mühürlenmiş onlarca reji odası, muhalif görüşlü gazeteci ve akademisyenle dolu hapishaneler ve adliyeler, insanlara teker teker pembe gözlük takmış tek sesli bir medya, mesleğinin gereğinin gerçekleri halka ulaştırma olduğunu bilmeyen yeni acemi medya çalışanları, konfor alanını bozmak istemediği için gazetecilik prensiplerini terketmiş eski kalemler ve aykırı herhangi bir sese tahammül edemeyen bir yönetim…

Medya toplumdaki genel adalet anlayışını en iyi gözlemleyebileceğimiz bir mecra. Son yıllarda görrdüğümüz örnekler gösteriyor ki; adalet herkesin ve her kurumun ihtiyaç duyduğu bir mevhum ve zamanında uygulanmayan adalet gün geliyor onu bilinçli olarak uygulamayan ya da adaletsizliği görmezden gelen kişiye de lazım oluyor. Adalet duygusunun zedelenmesi ise demokrasi ve hukukun da değersizleşmesi anlamına geliyor ve sonuç olarak insanlar kendi adaletlerini kendileri uygulamaya başlıyor.

Küresel bir dünyada yaşıyoruz. Küreselleşme doğudaki küçük bir ülkenin bile bir şekilde batıdaki zengin bir ülkeyi etkileyebileceği anlamına gelir. Türkiye bir NATO ülkesi ve başka bir çok uluslararası anlaşmanın ortağı. Türkiye ayrıca en popüler turizm merkezlerinden birisi. Yani Türk medyasının özgür ve güvenilir olması sadece Türkiye’nin değil yabancı ülkelerin de ihtiyacıdır. Çünkü doğru bilgi alamadığı ülke ile ilişki kurmaları sağlıklı olamaz.


Makamına hakaret eden kişi ve ya kurumu anayasa uyarınca mahkemeye veren ya da bu tür yayın yapan kurumu kapattıran makam sahibi, aynı anayasa kitabının o makama oturmanın şartının belli bir seviyede eğitim almış olmak gerektiğini de yazdığını unutmamalıdır. Ayrıca medya, Türkiye tarihine damgasını vurmuş bir politik partinin kendine şanlı bir tarih yazdırabilmek için kullanacağı bir organ da değildir.

Freud ve demokrasinin yanlış prensibi


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.