Napolyon Bonapart, tarihte sahne almış liderler arasında ismini ilk sıralara yazdırmış bir şahsiyettir. Bunun en önemli nedenlerinden biri de 52 yaşında ölen ve ömrünün son yedi senesini St. Helena’da hasta ve izole bir şekilde geçirmiş olan Napolyon’un aslında yalnızca 45 yıllık bir sürede ismini duyurmuş olması olabilir.
Bir dönem Osmanlı Devleti ordusunda da yer almak istemiş olan Napolyon hakkında tarih ona farklı bir kader çizmiştir.
Alman tarihçi Johann Wilhelm Zinkeisen’e göre Napolyon, 1795 yılında Türk ordusunun güçlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle Türkiye’de görev yapmak istemiş, fakat üslerinden kendi memleketinde daha yararlı olabileceği cevabını almıştır.
Türk ordusunun cesur fakat savaş stratejisinden ve teknolojisinden mahrum olduğunu ve Fransa’nın menfaati için Türk ordusunun güçlendirilmesi gerektiği düşüncesiyle Fransız makamlarına başvuran Bonapart’ın, Fransa’da kalması için rütbesi yükseltildikten sonra Osmanlı ordusuna katılma fikrinden vazgeçtiği anlaşılıyor. Böylece rütbesi yükseltilmiş ve kendisine çizilen kaderde yol almaya başlamıştır.
Adını ilk İtalya’da yapmış olduğu başarılı harekatlarla duyurmuştur. Montenotte ve Millesimo’da Avusturya ve Sardinya güçlerine karşı vermiş olduğu başarıdan dolayı İtalya fatihi olarak geri dönmüştür. Daha sonra Şark’a yani Mısır’a gönderilen Napolyon, buraya başında sarığıyla girmiştir.
İslama göstermiş olduğu saygıdan dolayı Mısır’da bir lider gibi karşılanmıştır. Gazeteci Murat Bardakçı’nın konuyla ilgili ele almış olduğu yazısında Napolyon, Mısır halkına dağıtılması amacıyla hazırlatmış olduğu bildiride Memlüklülerin Mısır’ı zulüm altında tuttuğunu ve kendisinin kesinlikle dinlerine zarar vermek istemediğini ve hatta kendisinin de hakiki bir Müslüman olduğunu yazmıştır. Daha sonra camileri ziyaret edip dini merasimlere de katılmıştır. (01/02/2015, Habertürk)
Mısır’a büyük bir alimler topluluğuyla gitmiş olan Bonapart, Şarkın o gizemli ve egzotik havasını Batı’ya taşıyacak araştırmaları da başlatmıştır. Ünlü Rosetta taşını bulan ve dünyaya tanıtan da kendisidir.
Bilindiği gibi bu taş üzerinde eski Yunanca, eski hiyeroglif (yani Firavunlar dönemi Mısır yazısı) ve Yunan harfleri bulunmaktadır. Bu taşla birlikte Antik Mısır’daki yazıtların çözüme kavuşmasının kapısı açılmıştır. Büyük İskender gibi kendisi de Nil’in kaynağını bulmaya çalışmış ama başaramamıştır.
Mısır seferinden sonra Fransa’ya hakim olmuş ve iktidara geçmiştir. Avrupa topluluğuna hürriyet ve eşitlik getirme iddiasında bulunan Bonapart döneminde çokça reformlar yapılmıştır. Tac giyme töreninde ilk defa Papa bir hükümdarın ayağına gelip tac giydirmiştir.
Daha sonra Doğu’ya doğru hareket eden Bonapart, Moskova’yı işgal etmiştir. Fakat Rus topraklarındaki kış mevsimine ayak uyduramayan ordusunun geri çekilmesi oldukça zayiatlı olmuştur.
1813’teki Milletler Muharebesi’ndeki bozgununun ardından Elba adasına sürülmüştür. Kısa süre sonra yeniden tahtının başına geçip Belçika’yı fethetme emelleriyle hareket etmesine karşın büyük İngiliz komutan Wellington tarafından Waterloo’da büyük bir bozguna uğratılmıştır. Fransa’ya teslim olmak zorunda kalan Bonapart, 1821’de St. Helena’da ölmüştür.
Eski aşkı yeni müttefiki
Napolyon, galibiyet ve bozgunluklarla dolu hayatına karmaşık bir aşk hayatı da katmıştır. Henüz genç bir subayken Eugenie Desiree Claire adında Marsilya’lı zengin bir tüccarın kızıyla nişanlanan Napolyon daha sonra yükselmesinde basamak olarak kullanabileceği Paris’li dul bir kadın olan Josephine de Beauharhais adlı bir kadınla evlenmiştir.
Hayalleri yıkılan Desiree ise başka bir Fransız askeri olan General Bernadotte ile evlenir. Kader, seneler sonra eski nişanlıları yeniden bir araya getirir ve bu sefer ailecek yakın dostlukların oluştuğu bir ortam gelişmiştir. Daha sonra General Bernadotte, Bonapart tarafından İsveç’e veliahd ilan edilmiştir.
Bu sırada iki eski nişanlı ilişkilerini aşk boyutundan ziyade politik sebeplerle sürdürürler ve herkes tarafından sevilen Desiree, Napolyon için diplomatik temaslar geliştiren bir müttefik olur. Bu sırada Avrupa’daki güç dengelerinin değişmesi sebebiyle İsveç ve Fransa karşı karşıya gelmiş ve Napolyon’u Elbe adasına gönderenler arasında kendisinin veliahd ilan ettiği Desiree’nin kocası General Bernadotte de yer almıştır.
Sürgündeki dönüşünden sonra kısa süreli taht hayatında yeniden bozguna uğrayan Napolyon, son saatlerini Desiree’nin evinde geçirmiştir ve teslimiyet kılıcını da müttefiklere vermesi için Desiree’ye teslim etmiştir.
Bundan sonra Napolyon’la yolları kesin bir şekilde ayrılan Desiree İsveç Kraliçesi oldu ve ‘Desideria’ ismini aldı. Kral Bernadotte ile olan tek oğulları Oscar İsveç veliahdı oldu. İsveç’in halen devam eden kraliyet soyu Desiree ve Bernadotte’nin oğulları Oscar’dan gelmektedir.
Binbir Gece Masallarından Kız Kulesine: Kadın