Canım ülkemde tek ve değişmeyen bir uygulama var. “Abi bi kapatıp açsan kendine gelir” telefon, televizyon, bilgisayar… Hayatımızın her alanında uyguladığımız gibi siyaset arenasında ve memleket idaresinde de her sıkıştığımızda uyguluyoruz itinayla.
Bi kapatıp açsan kendine gelir
Gazeteler arıza çıkarır, bi kapatıp açarız. Partiler, sendikalar, şirketler arıza çıkarır onları da bi kapatıp açarız. Şimdi sosyal medyada sesi yüksek çıkanlar olunca onları kapatıp açıyoruz. Yetmiyor, yeri geliyor, komple interneti kapatıp açıyoruz. Olmadı elektriği, dış politikayı, bürokrasiyi, okuları, sınavı, önümüze, elimize ne gelirse kapatıp açıyoruz.
Kendine geliyor mu peki memleket?
Yok. Kendinden geçiyor daha ziyade. Her kapatıp açtığımızda modeli eskiyor, anakart arıza çıkarmaya başlıyor. Biz de kendimizi kapatıyoruz artık konulara. Üstümüzde bir umursamaz tavırlar, elimizde telefonlar, o seks Türkiye, bu ses Avustralya kaçışlar arıyoruz kendimize. Olmadı koy kafayı, yat uyu, sabaha düzelir her şey.
Öyle kolay değil beybi. Yat, kalk, kapat, aç filan riskli şeyler. Memleket Türkiye değil, Elm Sokağı. Hani vardı ya 90’ların çılgın korku filmi serisi. Başrolde Freddy. Çocuklar uyursa mutlaka rüyalarında bir şey oluyordu. Bizimki de aynı hesap. Uyuyorsun, uyanıyorsun ülkede mutlaka bir şey oluyor.
Akşam erken uyudun mu maceraya hazır ol arkadaşım. Sabah uyandığında saati bilmiyor olabilirsin ya da darbe olmuş olabilir. Partiler kapatılmış olabilir. Tüm askerler, gazeteciler, siyasetçiler gözaltında olabilir. Hatta hapiste bile olabilir. Çok zorlarsan yakında asılmış bile olabilirler.
Daha da derin uyursan uyandığında memleketin yönetim şekli bile değişmiş olabilir. Lost dizisi gibi mübarek bitmiyor da. Mesela akşam erkenden yattın. Uyandın mis gibi uykunu almışsın. Sabah kahvaltını hazırladın. Kapıya baktın ekmek var gazete yok. Neden? Kapatmışlar. Nedenini araştırmak için internete bakacaksın. Açıyorsun telefonu, sosyal medya uçmuş. O zaman dans, renk!
Dans, renk ama renkler bu aralar siyah
Biz her uyuduğumuzda bir şeyler değişiyor. Uyku da bir tatlı ki sorma. Devam o zaman uyumaya. Sabah 20 kere ertelediğimiz alarmlar gibi tadını çıkaralım son uykuların. Sonra uyku girmeyecek ne de olsa gözlerimize. Alarm sustuğunda gidecek bir işimiz, okuyacak gazetemiz, söyleyecek özgür birkaç cümlemiz, düşüncemiz kaldıysa ellerimizi kaldırıp onları da yavaşça yere bırakırız artık.
***
Yazar notu: Bu sefer kara komediyi noktasında bırakmak gelmiyor içimden. Espiri yapılacak noktaları yavaşça geçiyoruz. Neden? Daha mutlu olmak için mi? Hakimiyet gerçekten milletin mi? Millet mi yapıyor yani tüm bu dediğim dedik, olduğum oldukları. Bizim millet mi böyle höt-zötçü?
Yukarıda zavallı filler tepişirken hala müfredat kitapları olmayan çocukların muhattabı kim onu bir bilelim. Millet mi yoksa başka birileri mi?
Bana biri onu söylesin hele. İlk uçakla memleketten kaçıp gitmeye çalışan gençlerden, yıllarca ülkesine hizmet etmiş lekelenen askerlerden, her an bir yerde pisi pisine ölür müyüm diye korkan vatandaşlardan kim özür dileyecek şimdi onu da bir görelim.
Millet mi? Kim veriyor bu ülke için kararları?
Milletse diyecek tek bir lafım yok. İşimizde gücümüzdeyiz, vergimizi ödeyip bu ülkede bir şeyler üretmeye çalışıyoruz ve susuyoruz diye yanlış anlama olmasın. Neticede üniversite mezunu, şimdi beton olmuş mahallelerde eriğe dalan, bağımsız eğitim veren devlet okullarında kimi zaman aynı sırada 4 kişi oturmuş, okuyan, merak eden, ileriyi gören ve ülkeyi, ailesini, kendisini güzel bir geleceğe taşımaya çalışan insanlarız.
Susuyorsak sevdiğimizden. Bazılarını değil herkesi; dini, dili, ırkı değil insanı; siyaseti değil memleketi… Birileri sus dediği için değil, birileri elbet gidecek, millet bu topraklarda baş başa kalacak diye susuyoruz. Bu ülkeyi bize ait bir hayvanat bahçesi gibi değil, çok kıymetli bir emanet gördüğümüz için, barış tek çözüm olduğu için, eninde sonunda öleceğimizi bildiğimiz için susuyoruz. Bırakın sesimiz şarkılar ve marşlar söylemek için yükselsin.