Dikkat Eksikliği Hiperaktivete Bozukluğu

Annesinin, “hiperaktif işte, zekadan kaynaklanıyor bu yaptıkları” demesi üzerine, belli ki örneği çok olan “bu yaptıklarının” neler olduklarını sordum. Zaten çok da önemli olmayan “boğaz ağrısı” konusunu hallettikten sonra, “hiperaktif  bu çocuk” diyen annesine, Barkın’ın gösterdiği bu durumun gerçekten de “Dikkat Eksikliği Hiperaktivete Bozukluğu” denilen bir davranış durumu olma ihtimalini, bir çocuk psikoloğu ya da çocuk psikiyatristi ile görüşmeleri gerektiğini söyledim.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivete Bozukluğu

“Oğlum gel bak, doktor amcan bekliyor” diye seslendi annesi birkaç kez…

Böyle durumlarda sabırsızlığımı yenmek için kendi kendime oynadığım bir oyun vardır; muayene odasına girecek olan afacanı tahmin etmeye çalışırım.


Kaç yaşlarında? Sarışın mı, esmer mi, mavi mi gözleri? Uysal görünüşlü mü, yaramaz mı? Bakalım canlandırdığımla ne kadar örtüşecek görüntüsü?

Genelde annenin ya da babanın yaptığı çağrı işe yarar ve bekleme salonundaki ufaklık, ilgilendiği şeyden ayrılmanın verdiği üzüntüye, “doktor amcasının” ağzına, kulağına sokacağı şeylerin verdiği sıkıntıyı da ekleyerek, “süklüm püklüm” görünür kapıda.

Bu kez tahminlerimi hiç tutturamamıştım. Ufaklığın farklılığı daha kapıdan girerken anlaşılıyordu.

Annesi, balo salonuna merdivenlerden inerek giren, soylu efendisini takdim eden teşrifatçı gibi, adını söyleyerek kenara çekildi; “Barkın”

Hele de işbirlikçi değilse sevimli yaramazlar, iletişimi baştan olumlu kuramaz iseniz hem sizin hem de çocuk için tam bir işkenceye dönüşebilir muayene. Ağzını açmaz, “nefes al ver” dersiniz inat eder, surat asar, ağlamaya başlar, aile sizin ne kadar beceriksiz olduğunuzu düşünürken…

“Hoş geldin Barkın” dedim.

6, 7 yaşlarında idi. Mavi gözlerinin altı boncuk boncuk ter olmuştu. Sarı saçları da sanki ıslatılmış gibi idi terden. Belli ki bekleme salonunda oldukça efor sarf etmişti.

“Hoş bulduk” dedi, gözlerime bakmadan. “Otur istersen” dedim, masamın önündeki koltuğu göstererek. Muayene odasının içinde şöyle bir dolaştıktan sonra gelip, gösterdiğim yere oturdu. Ben annesine, oğlunun karşısındaki koltuğu işaret ederken, oturması için, o fıldır fıldır gözleri ile etrafı kolaçan ediyordu.

Göz göze gelmek, en iyi iletişim yöntemi sanırım özellikle bu yaştaki çocuklar için. Gözlerinin içine bakarak yapılacak sıcak bir gülümseme kadar etkili olmaz söyleyeceğiniz hiçbir söz…

Hiperaktif Oğlum

Barkın’ın gözlerini yakalamaya çalışıyordum konuşmaya başlamadan önce. O yine gözlerini kaçırarak “bu ne?” dedi, masamın üzerindeki kağıt deliciyi gösterip. Bir taraftan da oturduğu yerde kıpırdanıyordu sürekli. Daha sorusuna cevap vermişken tam, yerinden kalkarak tıbbi cihaz sehpasının üzerindeki ışık kaynağını aldı eline.

“Bizim evde de var bundan” dedi, annesi “oğlum sen de mi doktor olacaksın, amca gibi” derken. Annesinin bu söylemi bir sorudan çok temenniyi içeriyor gibiydi sanki. Barkın’ın ise hiç kulak asmadığı belliydi. Tahta dil basacaklarını göstererek “bunlardan mı sokacaksın ağzıma” dedi.

Özgür olmaları, rahatlamaları adına muayene öncesi, her zaman iyidir çocuklar için. Aile için de rahatlatıcı oluyordur sanırım, çocuklarına zaman ayırabileceğinizi göstermek. Ben de bir süreliğine izin verecektim tıbbi cihazlarla ilgilenmesine. Bir çırpıda sehpanın üzerindekileri karıştırarak birçok soru ve yorum getirdi. Sorularına verdiğim yanıtların çoğunu da dinlemiyor gibiydi aslında.

Sonra ilgisini başka bir tarafa yöneltti yine, annesi bana ne kadar akıllı bir çocuk olduğunu (ki zaten anlaşılıyordu bu) anlatırken…


Bir noktada kontrolü tekrar ele almakta fayda var elbette yoksa sürüp gidecek bir şey tahmin edersiniz. Ben de öyle yaptım; “Eveeet Barkın, söyle bakalım ne şikayetin var?”

Bu sorudan sonrası, ebeveynin müdahil olması ile devam eden bir “anamnez alma” sürecini getirir. Biz annesi ile Barkın’ın boğaz ağrısını konuşurken, o odanın içinde dolaşmaya devam etti bir süre. Bir ara oturduğum koltuğun arkasına doğru geçti.

Dikkat Eksikliği Hiperaktivete Bozukluğu olabilir

Bir taraftan annesini dinlerken bir taraftan da çocuğu gözden kaçırmamaya çalışıyordum. Döner koltuğumu az yan döndürmüşken ona doğru, annesinin fırlaması ile ben de harekete geçtim!

Barkın’ı sol arka yanımdaki kitaplığın, neyse ki, ilk katında yakaladık. Annesi gülerek, “kitapları çok seviyor işte doktor amcası, çok akıllıdır benim oğlum” diyordu. Daha sonra düşündüğümde kitaplık üzerimize devrilmediği için şanslı saydım kendimizi.

İstediği kitabı verdikten sonra, annesinin “Otur oğlum buradan kalkma” diye koltuğa oturttuğu Barkın, bu direktifi en fazla 15 saniyeliğine yerine getirdikten sonra, elindeki kitabı da bırakıp, tekrar ayağı kalktı. Annesinin, “hiperaktif işte, zekadan kaynaklanıyor bu yaptıkları” demesi üzerine, belli ki örneği çok olan “bu yaptıklarının” neler olduklarını sordum.

Annesi Barkın’ın “düz duvara tırmanan” türden hareketli, yerinde duramayan bir çocuk olduğunu, hatta birkaç kez babasının elinden kurtulup yola fırlamışken ezilmekten kurtardıklarını, başkalarının konuşmalarına, diğer çocukların oyunlarına sürekli burnunu soktuğunu, onların oyunlarını bozduğunu, bazen çok dikkatsiz davrandığını, kırılmasın diye evdeki bibloları ortadan kaldırdıklarını anlattı.

Bu anlatılanlar yan yana geldiğinde, boğazının ağrımasından çok daha önemli bir problemi olduğu görülüyordu.

Zaten çok da önemli olmayan “boğaz ağrısı” konusunu hallettikten sonra, “hiperaktif  bu çocuk” diyen annesine, Barkın’ın gösterdiği bu durumun gerçekten de “Dikkat Eksikliği Hiperaktivete Bozukluğu” denilen bir davranış durumu olma ihtimalini, bir çocuk psikoloğu ya da çocuk psikiyatristi ile görüşmeleri gerektiğini söyledim. Psikiyatrist kelimeleri yan yana gelince, annesinin (biraz da kızarak sanırım bana) suratı asıldı.

Durumu toparlamak ve anneyi sevimli yaramazın, psikolojik bir yardıma ihtiyacı olduğuna ikna etmek gerekiyordu.

Eğer Barkın’da gerçekten böyle bir durum varsa ve tedavi edilmez ise okulda öğrenme güçlüğü çekebileceğini, yaşamının ileriki dönemlerinde pek çok psikiyatrik ve sosyal sorunlarla karşılaşabileceğini, aslında böyle çocukların çok zeki olduklarını, uygun bir tedavi ile son derece olumlu sonuçlar elde edilebileceğini ve okul hayatında çok başarılı bir çocuk olabileceğini söylemem biraz olsun rahatlattı anneyi ve tam da karşı odamdaki psikologla görüşmeye ikna oldu.

Biz annesi ile tekrar görüşmek ve gelişmelerden bana bilgi vermeleri konusunda anlaşıp vedalaşırken, Barkın çoktan çıkmıştı muayene odasından…

***

Dr. Serdar Özdemir

1972’de Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde doğdu. 1995 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’den mezun oldu. Eğitim programları ve öğretimi alanında yüksek lisans yaptı. Sağlık eğitimi, toplum sağlığı, afet yönetimi, genel pratisyenlik, eğitim programları, demokrasi ve eğitim konularında çalışmaları bulunmakta olup halen, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğrenci Sağlığı Merkezi’nde hekim olarak çalışmaktadır.


Eposta: [email protected]

Dikkat eksikliği nedir? Çocuğun okul başarısını etkiler mi?

Çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite özellikleri


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.